“Özsavunma” kadınların isyanının ve mücadelesinin haklı, meşru bir parçasıdır…

Kadınlar, erkeklerin, erkek devlet iktidarından aldıkları güç ile hayatlarının her alanını inkar eden şiddet sarmalından kurtulmak, bu şiddet sarmalını yıkmak için büyük bir direnişte.

Kadınların, yaşamlarının her alanında kendilerini korumak, özgürleşmek ve var olabilmek adına özsavunma içinde olduğunu biliyor, görüyor ve deneyimliyoruz. Son zamanlarda “öldürmeseydim, o beni öldürecekti” diyerek özsavunma gerçekleştiren kadınları daha çok görüyoruz. Bu bir yanda şiddetin yaygınlaştığını, bu şiddetten kurtulmanın yollarının kapatıldığı ve kadınları buradan kurtaracak mekanizmaların ortadan kaldırıldığının en önemli kanıtı iken, aynı zamanda kadınların kendi hayatları için daha güçlü bir çıkış aradığını, kendi hayatlarına daha güçlü sahip çıktılarının bir işareti olabilir mi?

*Kadınların kendi yaşamlarını korumak, sistematik şiddet sarmalından çıkabilmek için erkek egemen sistemin kadınlara başka bir çıkış bırakmadığı bir yerde erkek faillerini öldürmek zorunda bırakılmaları, eylemin sadece bir sonucudur. Bu sonuç üzerinden eylemi görmek ve tanımak, ne sorunların nedenlerini ortaya koyar, ne de bu nedenlerin ortadan kalkmasına faydası olacaktır. 5.000 yıllık dünya tarihi, erkeklerin resmi ideolojisidir. Erkek egemen sistemin ideolojisi, kadınların kimliklerinin, bedenlerinin, emeklerinin, bilinçlerinin reddi, inkarı ve tahakkümü üzerinden kuruluyor iken, kendi hayatları için özsavunma yapmak “zorunda” kalan kadınların, şiddete başvurmaları, kadınları buna mecbur bırakan aynı erkek egemen sistemin kadınlara dönük şiddet tarihidir. Bu mecbur bırakılma, zorunda kalma halinin altında yatan, erkek egemen tahakküm sistemin çözülmesi ve her alanı tekrardan kadınlar lehine dönüştürülmesi ile sistematik şiddet biçimlerini sonlandırabilir.

“Özsavunma”, “meşru müdafaa” ifadesine sığdırılabilir.?

*Hukuktaki “meşru müdafaa” ile ifade edilen yasa cinsiyetsiz olarak tanımlanmaktadır. Bu cinsiyetsiz ifade eylemin kimin tarafından yapıldığına bakılmaksızın eşitlik ilkesine dayanır. Eşitlik ilkesi hukukun geçerliliğinin olmazsa olmazı kuşkusuz ama adil olma ilkesi için yeterli bir veri değil sanırım. Kişiler ile devletin mülkiyet ilişkilerin belirlenmesi, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve sağlanması temelinde hareketle yükselen hukuk normları, kadınların, erkelerin “mülkü” olduğu ve haklarının sınırlı olduğu varsayımınındın hareket etmesi, tarihsel ideolojisi olan erkek egemen sisteminden referans almaktadır. Bu en temel referans hem hukukun şeklinin oluşturulmasında hem de uygulanacağı toplumsal koşulların şekillenmesinin zemini…

Buradan hareket edecek olursak erkek egemen sistemde “meşru müdafaa” yasasının erkek ‘adalet’inde, erkeklere “cezasızlık politikası” olarak, kadınlara ise bir “cezalandırma politikası” olarak karşılık buluyor. Bu nedenle “özsavunma”, “meşru müdafaa” normunu, söylemini içeren ama onu aşarak ötesine geçen, erkek yargının ve onun erkek adaletini reddeden, bunun mücadelesini de içeren tarihsel, meşru ve haklı bir söylemdir. (Kocası olan erkek tarafından sistematik işkenceye maruz kalan, kendi ve çocuklarının hayatı için erkek failini öldürmek zorunda kalan Melek İpek’in müebbet ceza alması en yakın örnektir) …

Özsavunma kadınlar için;

Her gün en az bir kadının katledildiği,

Her gün onlarca kadının fiziksel, psikolojik şiddete maruz kaldığı,

Her gün yüzlerce kadının bedenlerinin ve kimliklerinin gasp edildiği,

Her gün onlarca halkı sömüren erkek devlet ve onların paramiliter, kolluk kuvvetleri tarafından toprakları, kültürü, dili gasp edilen kadınların isyanı, direnişi ve mücadelelerinin haklı ve meşru bir parçasıdır…

Kaynak: Yeni Yaşam
  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…