Aslan, “Olayı ben 1989 yılında 19 Ocak’ta, o zaman çalıştığım 2000’e Doğru Dergisi’nde gündeme getirdim ve aradan 33 yıl geçmesine rağmen bu sorun çözülmedi, insanlar orada yatmaya, ahlak sahibi vicdanlar da kanamaya devam etti, devam ediyor” diyor.

Fotoğraflar: MA – newalaqesaba.blogspot.com

19 Ocak 1989 yılında 2000’e Dogru Dergisi’inde “Siirt’te İnsan Çöplüğü” adıyla bir haber yayınlandı. Haber, Siirt’te bulunan Newala Qesaba (Kasaplar Deresi)’ndeki toplu mezarlardan bahsediyordu. Haber hemen yalanlandı ve üzeri kapatılmaya çalışıldı. Ancak uluslararası basın kurulaşları konuya ilgi gösterip kamouyunda tartışılmaya başlanınca Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. 1915 Soykırımında katledilen Ermeni ve Keldaniler’in ve 1980 ile 1990‘lı yıllarında çatışmalarda hayatını kaybeden PKK gerilalarının cesetlerinin topluca gömüldüğü Newala Qesaba’da, aradan geçen 33 boyunca pek çok kez gündeme gelmesine rağmen, şimdiye kadar burada ciddi anlamda bir çalışma yapılmadı.

1915’ten itibaren Ermeniler ve Keldaniler, 1980 ve 90’lı yıllarda da başta Kürtler olmak üzere ağır insan hakları ihlallerine uğrayan, zorla kaybedilen, işkence ve faili meçhul cinayetler sonucu yaşamını yitiren yüzlerce insanın cenazesinin bulunuyor burada.

Newala Qesaba sadece orada toplu mezarların bulunmasından dolayı değil, bu toplu mezarların bulunduğu bu alanda yapılaşmaya izin verilmesi de nedeniyle de bu süre zarfında pek çok kez gündem oldu.

*newalaqesaba.blogspot.com

Çöplük haline getirilen alanda, ilk olarak duble yol yapıldı. Sonrasında düğün salonu için imar izni verildi. Polis Akademisi kuruldu. Ve Newala Qesaba yeni bir yapılaşma izni haberiyle gündemde. Son dönemlerde buranın yapılaşmaya açıldığı, War Yapı adlı şirketin burada villar inşa edileceği konuşuluyor. Söz konusu projenin çalışmalarına başlandığı ve Newala Qesaba’da bulunan toplumsal hafıza mekanının yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu bu dönemde, 1989 yılında yaptığı haberle toplu mezarları gündeme getiren ve Newala Qesaba’nın o günden bu yana konuşulmasının önünü açan Gazeteci Günay Aslan’la konuştuk.

Aslan çeşitli vesilelerle uzun yıllardır üzerinde konuşulan Newala Qesaba ile ilgili olarak, Olayı ben 1989 yılında 19 Ocak’ta, o zaman çalıştığım 2000’e Doğru Dergisi’nde gündeme getirdim ve aradan 33 yıl geçmesine rağmen bu sorun çözülmedi, insanlar orada yatmaya, ahlak sahibi vicdanlar da kanamaya devam etti, devam ediyor” diyor.

“Önemi oraya atılan her bir insanın yaşam öyküsünden geliyor”

Yıllar önce Newala Qesaba ile ilgili haberinizle o alanda bulunan toplu mezarların Türkiye’nin gündemine girmesini sağlamıştınız. Newala Qesaba o günden bu yana çeşitli kereler gündeme geldi. Bu son günlerde yeniden konuşuluyor. Toplu mezarların olduğu alanların yapılaşmaya açılacağı yönünde bilgiler var ve çalışmaların başladığı belirtiliyor. 1989 yılında yaptığınız haberle burayı kamuoyunun gündeme getiren isim olduğunuz için Newala Qesaba’yı sizinle konuşmak istedik. Newala Qesaba’nın önemi nereden geliyor? Kamuoyunun buraya olan ilgisinin sebebi nedir?

Newala Qesaba (Kasaplar Deresi) Kürtlere karşı sürdürülen kirli savaşın ve ırkçı nefretin sonuçlarından biridir. Önemi, oraya atılan her bir insanın yaşam öyküsünden olduğu kadar insanlığa kaşrı işlenen suçlardan geliyor. Bir devlet düşünün, gözaltında işkenceyle öldürdüğü ya da çatışmada ‘ölü ele geçirdiği’ insaları askeri tugayın çöplük olarak kullandığı bu dereye atıyor. Çoğu insanın cesedi Siirt Tugayı’nın çöp arabasında, çöplerle birlikte buraya dökülüyor. Sonuçta insan bu; insandan söz ediyoruz. Size göre ‘’suçlu’’ olabilir ki çoğunun hakkında bir soruşturma ya da mahkeme kararı bir yok. Gözaltına alındıklarında dair bir kayıt dahi yok. Bir ihbar sonucu veya keyfi biçimde gözaltına alınan yoksul Kürt köylüleri bunlar. Eşleri, çocukları, anne babaları olan, kendi gündelik hayatlarının kavgasındaki insanlar. Diğerleri ise PKK’li gerillalar ki aralarında ünlü gerilla komutanı Mahsum Korkmaz (Agit) da var. Korkmaz hala o derede ve atıldığı yerde yatıyor. Ailesi onun nerede olduğunu biliyor, buna rağmen onun oradan alınması sağlanmadı. Bu konuda aile ne yazık ki hak ettiği desteği bulamadı. Olayı ben 1989 yılında 19 Ocak’ta, o zaman çalıştığı 2000’e Doğru Dergisi’nde gündeme getirdim ve aradan 33 yıl geçmesine rağmen bu sorun çözülmedi, insanlar orada yatmaya, ahlak sahibi vicdanlar da kanamaya devam etti, devam ediyor.

 *newalaqesaba.blogspot.com

Haberinizle gündeme gelmesinden sonra Newala Qesaba’da neler oldu? Bir kazı çalışması yapıldı. 8 ceset çıkarıldı ancak hemen ardından Siirt Valiliğinin kararıyla kazı durduruldu ve bir daha da bir çalışma yapılmadı? Ne oldu sonrasında?

Haberim önce inkar edildi. ‘Asılsız’ dediler, ‘iftira’ dediler, ‘güvenlik güçlerimizin moralini bozmaya dönük fitne’’ dediler. Yetkililer bunları söylerken, Türk egemen medyası da konuyu görmezden geldi. Ne ki haberin uluslararası yankısı büyük oldu. Uluslararası medya haberimi kullanınca, konu Türkiye kamuoyunda da gündeme geldi. Bir süre sonra konu Türk Meclisinin gündemine de geldi. Dönemin SHP Kars Milletvekili Mahmut Alınak 16 Şubat 1989 günü İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli’nin yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi. Alınak iddiaların vehametine değiniyor ve ‘bu güne kadar sahipsiz kaç ceset Kasaplar Deresi olarak bilinen çöplüğe atılmıştır?’ diye soruyor, ‘sahipsiz cesetlerin dini vecibelerine uyulmadan şehir mezarlığı yerine çöplüğe gömülmesini insani değerlerle bağdaştırabiliyor musunuz?’ diye de ekliyordu. İçişleri Bakanı Kalemli, Alınak’ın soru önergesine yanıt vermedi. Aradan 33 yıl geçti, devlet hala bir yanıt vermedi.

Haberi uzun ve riskli bir çalışmanın sonunda haberimi hazırlamıştım. Yalanlamak, tekzip mekanizmasıyla konuyu saptırmak mümkün değildi, elimde güçlü deliller vardı ve bunları Siirt Savcılığına ben sunmuştum. Savcıya bir dilekçe verdim ve orada yatan insanların listesini verdim. Dönemin Siirt Valisi Atilla Koç, ANAP döneminde Türkiye’nin Kültür ve Turizm Bakanı oldu ve bence çok da yakıştı, beni makamına çağırdı. Makamında eminyet müdürü ve savcının yanında bana hakaret etti ve beni tehdit etti. Zaten valilikten çıktıktan sonra özel tim beni bir araca bindirdi. Şehir dışında bir yere götürdü, bir güzel dövdü ve sonra da beni Siirt garajına getirdiler, bir otobüse ağzım burnum kan içinde bindirdiler. Şöfere de tembih ettiler, bunu Diyarbakır’dan önce indirme diye. O halde Diyarbakır’a geldim. Siirt’e girişime izin vermediler.

Öte yandan 22 Nisan 1989 günü derede kazı yapıldı. Birkaç saat içinde oradan 8 ceset çıkarıldı. Ne ki bölge valiliği aynı gün kazı çalışmalarını durdurdu. O günden bu yana derede çalışma yapılamadı ve daha sonra da zaten dere kapatıldı. Üzeri asfaltla kapatıldı ve ardından imara açıldı.

“1989’dan beri gündemde”

Toplu mezarların ortaya çıkmasının ardından yakınlarını kaybedenlerle bir temasınız oldu mu? Neler hissettiler ortaya çıkan durum karşısında?

Ailelerle ilişkim o gün bugündür var. İstedikleri tek şey yakınlarının oradan alınması, kemiklerinin usülüne uygun defnedilmesidir. Bir özür beklentisi kadar bunu yapanların yargılanması, adaletin sağlanması talepleri de var ama aileleri dinleyen, onlarla görüşen yok.

Benim tanıdığım birçok insan öldü. Bir insanı düşün, babası ya da bir anneyi düşün, oğlu orada o çöplükte yatıyor, oradan alınsa belki bir parça rahatlayacak, bir parça huzur bulacak ama alınmıyor. Yüzleşilmiyor. Buna rağmen aileler itilip kalkılıyor. Tarifi olmayan bir acı ailelerin yaşadığı ve maalesef bunun farkına pek varılmadı. Kasaplar Deresi, insanı araçsallaştıran, ölen ölür kalan sağlar bizimdir“ anlayışındaki Kürt siyaseti açısından da olumsuz bir durum arz ediyor. Legal siyaset ise popülizmden başını kaldırıp Kasaplar Deresi’ne bakmadı. Yıllarca unutuldu, üzerine giden olmadı. Olmadığı içindir ki zaten şimdi yeni bir saygısızlık yapılıyor.

Nasıl haberdar oldunuz Newala Qesaba’dan? Siirt’te ve çevresinde yaşayan insanlar burayla ilgili neler anlatıyorlardı?

Kasaplar Deresi haberini ilk olarak 19 Ocak 1989 tarihinde yazdım. O dönem çalıştığım dergide konuyu kamuoyunun gündemine taşıdım. Dediğim gibi tam 33 yıl önceydi ve konu o günden beri gündemde ama aynı zamanda da sürüncemede kaldı.

Benim bu olaydan haberim, 1988 sonunda oldu. 1988 Aralık ayında Ankara’da SHP Kurultay’ında karşılaştığım dönemin SHP Siirt İl Başkanı Avukat Zübeyir Aydar, şimdi KCK Yürütme Konseyi Üyesi, bana, Siirt’te Komando Tugayı’nın çöplük olarak kullandığı Kasaplar Deresi’ne insan cesetleri atıldığını söyledi. Konuyu araştırdıklarını ve iddianın gerçek olduğunu tespit ettiklerini de belirtti.

Aradan birkaç gün sonra gittiğim Siirt’te görüştüğüm görgü tanıkları ve mağdur yakınları da bu iddiaları doğruladılar. Askerlerin çöp arabalarıyla dereye ceset attıklarını gözleriyle gören tanıklar da vardı. Ayrıca Siirt Belediyesi’nin Siirt Jandarma Alay Komutanlığı’na gönderdiği resmi evraklar da bunun uzun süredir devam eden bir ‘uygulama’ olduğunu gösteriyordu.

Belediye askeriyeye ‘teröristlerin Kasaplar Deresi’ne defnedildiğine’ dair resmi evrakla bilgi veriyordu. Bu işlem (!) dönemin Siirt Valisi Atilla Koç’un bilgisi dahilinde yapılıyordu. Vali bunu açıkça savunuyor, ‘terörist vatandaşla aynı mezarlıkta yatamaz’ diyordu. Vali gerekçe olarak bunu diyordu ama onun ‘terörist’ dediği köylüler ya da gençler, valinin ‘vatandaş’ dediği insanların ya babası, ya kardeşi, ya evladı veya yakınlarından biriydi.

Siirt’e gittim, ailelerle görüştüm. Belgeleri edindim. Tanıkları dinledim. Anlattıkları inanılır gibi değildi ama gerçekti. Bunları yazdım.

 *newalaqesaba.blogspot.com

“İstanbul gazeteleri ilgilenmemişti”

Bu durumu nasıl haber yapmaya karar verdiniz ve haber yapma sürecinde neler yaşadınız? Haber yapmak için oraya gittiğinizde nelerle karşılaştınız?

Benden önce haber bütün İstanbul gazetelerine gitmişti ama kimse ilgilenmemişti. Tehlikeli bir haberdi ama haberdi. Bu bir gazetecinin işiydi, onun mesleki sorumluluğu olayın peşine düşmeyi gerektiriyordu ki ben de elimden geldiğince bunu yapmaya çalıştım. Hissetiğim tek şey vardı, bu insanların sesini duyurmak, bu gerçeği kamuoyuna anlatmak tek amacım buydu ve bunu da başardığıma inanıyorum.

Haber yayınlandıktan sonra ne tür tepkiler aldınız?

Kasaplar Deresi haberi “Siirt’te İnsan Çöplüğü’’ başlığıyla yayınlandı ancak, dediğim gibi egemen medya dönüp habere bakmadı. Haber hiçbir basın organında yer almadı. Buna karşın uluslararası basında ise yankılandı. BBC, Reuters, ARD, El Pais ve Guardian başta olmak üzere uluslararası birçok basın-yayın organı habere geniş yer verdi. İçeride SHP ve Sosyalist Parti’nin, dışarıda ise AF Örgütü, Kızılhaç, Helsinki Watch gibi sivil toplum kurumlarının katkılarıyla dereyle ilgili tartışmalar kısa sürede alevlendi. Bu durum devleti harekete geçmeye mecbur etti. Gözaltına alındım, dayak yedim, tehdit edildim, sonra hakkımda dava açıldı ve 2,5 yıl da ceza aldım. Yargılandığım davalar hızla karara çıktı ve çok geçmeden zaten aranır duruma düştüm.

“Türkiye yüzleşmekten kaçının bir ülke”

Bugünden geriye dönüp baktığımızda, o gün şunu yapsaydım bu haber daha iyi olabilirdi ya da şunu yapmasaydım daha iyiydi dediğinis bir yer var mı Newala Qesaba haberi için?

Habercilik açısından elimden geleni yaptığıma inanıyorum. O koşullarda bunu yapmak kolay değildi ve benim açımdan yeterliydi. Daha fazla araştırma, daha fazla tanık, belge vs. belki edinilebilirdi ama ben çok gizli şartlarda ve dediğim gibi ölüm tehdidi altında çalıştım. Çok kolay değildi. Ama keşke yapmasaydım dediğim bir şey yok haberde.

Bir dönem geçmişle yüzleşmeye dair hükümetin ve hükümet yetkililerinin açıklamalar yaptığı Türkiye’de, şimdi bir hafıza mekanı olan ve henüz doğru dürüst bir çalışma yapılmayan Newala Qesaba’ya iş makineleri giriyor ve o hafıza belki de yok edilecek. Bir gazeteci olarak geçmişle yüzleşme noktasından hafızayı ortadan kaldırma noktasına gelmeyi nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye yüzleşmekten kaçınan bir ülke. İşlediği suçların kabarık olması, hesabın altında kalma ihtimali yüzünden bundan kaçınıyor ve zaman zaman taktik olarak konuyu gündeme getirse, ‘tarihle barışma’ söylevine yönelse de esas olarak bunu istemiyor ve engellemek için de elinden ne geliyorsa onu yapıyor. Toplumun unutma yeteneğine, dış dünyanın çıkarlara endeksli yaklaşımına güveniyor ki bunda da haksız sayılmaz. Türk devleti mezarlıkların üzerine tuvalet yapan bir zihniyeti temsil ediyor. Van’da Ermeni mezarlığının üzerine tuvalet yapıldı. Birçok ilde Ermeni, Rum, Asuri mezarlıkları tahrip edildi, yok edildi ve üzerlerine park, bina şu bu inşa edildi. Kasaplar Deresi’ne villa inşa edilmesi bu zihniyetin bir sonucudur ve korkum odur ki cılız tepkiler sayesinde bu da gerçekleşecektir. Yapılanlar genelde Türk toplumunun pek umurunda olmuyor ama başta Kürtler olmak üzere de muhalifelerde de kalıcı, etkili, uzun soluklu bir mücadele söz konusu olmuyor. Saman alevi gibi önce hızla yanıyor, parlıyor ve aynı hızla da sönüyor.

Öyle olmasa idi çok değil bundan 7 yıl önce Cizre’de 100 genç insan diri diri yakıldı. Ankara’da bir günde 103 insan katledildi. Suruç, Sur, Roboski,33 Kurşun. Çabuk unutuyor, alışıyor, hatta kötüsü kendimize itiraf etmesek de içselleştiriyoruz. Yoksa bunca acı, bunca haksızlıkla böyle yaşamaz, bazı önemsiz şeylerin peşine takılmazdı. İşimiz zor, önce kendimizle yüzleşmeliyiz bence.

Günay Aslan hakkında

1960 yılında Van ili Özalp ilçesi Saray nahiyesinde dünyaya geldi. 1975-76 öğretim yılında Van Atatürk Lisesi’nden mezun oldu. 1981-85 yılları arasında Van’da Cumhuriyet ve Hürriyet gazeteleriyle Ulusal Basın Ajansı (UBA)’ında muhabir olarak çalıştı.

1987-1989 yılları arasında haftalık 2000’e Doğru Dergisi’nde çalıştı. 12 Eylül sonrasında kurulan ilk Sosyalist Parti’nin kurucuları arasında yer aldı. Bu partinin Merkez Karar Kurulu üyeliğiyle Van İl Başkanlığı görevlerini yaptı.

1989 yılında 33 Kurşun katliamını konu alan Yas Tutan Tarih adlı çalışmasından dolayı Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Röportaj ödülünü aldı. Aynı yıl yaptığı Kasaplar Deresi (Newala Qesaba) haberiyle 12 Eylül sonrasının ilk toplu mezarını açığa çıkardı.

1989-1990 arasında Sokak Dergisi’nde Bölge Temsilcisi, Halk Gerçeği ve Yeni Halk Gerçeği dergilerinde Yayın Koordinatörü olarak çalıştı.

20 Eylül 1990 yılında bir grup arkadaşıyla birlikte özgür basın geleneğinin ilk gazetesi Yeni Ülke’yi çıkardı. Yeni Ülke’nin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptı.

1991-1993 yılları arasında serbest gazeteci olarak çalıştı. Bu süre zarfında uluslararası basın organlarına Kürt ve Kürdistan meselesini anlatan makaleler yazdı ve haber programları yaptı.

1993 yılında Yas Tutan Tarih / 33 Kurşun aldı kitabından ötürü hapse atıldı. 1995 yılının ilk günü cezaevinden tahliye edildi. Kitaplarından ve yazılarından ötürü aldığı hapis cezaları ve ölüm tehditleri nedeniyle ülkeden ayrılmak zorunda kaldı.

1995 yılında Almanya’ya iltica etti. Mesleki çalışmalarına ‚politik göçmen’ statüsü elde ettiği Avrupa’da devam etti. 1995 yazında Avrupa’daki Kürtlerin ilk günlük gazetesi Yeni Politika’nın kuruluş çalışmalarına katıldı ve gazetinin yayın kurulu üyeliğini yaptı.

Aynı yılın sonbaharında yayına başlayan ilk Kürt televizyonu MED TV’de çalıştı. 1995-1999 yılları arasında MED TV’de program yapımcısı, spiker, haber müdürü ve moderatör olarak görev yaptı.

1996 yılında bir grup arkadaşıyla Kürdistan Gazeteciler Birliği’ni kurdu. Birliğin ilk başkanı oldu. Aynı yıl Sınır Tanımayan Gazeteciler ‘onur ödülünü’ aldı.

1998-2001 yılları arasında Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) ve Kürdistan Yazarlar Birliği kurucu üyeliğiyle Kürt Pen Kulübü Genel Sekreterliği görevlerini yaptı.

2001-2014 arasında Avrupa’da yayın yapan Kürt televizyonlarından MEDYA TV ve ROJ TV’de debatörlük, STERK TV’de moderatörlük yaptı.

2008 yılında Avrupa/Türkiye Barış Meclisi kuruluş çalışmalarına katıldı. Kurucusu olduğu Avrupa/ Türkiye Barış Meçlisi’nin iki yıl sözcülüğünü yaptı.

Uluslararası AF Örgütü ve Pen Kulübü üyesi olan Günay Aslan’ın yayımlanmış 13 kitabı bulunuyor. 33 Kurşun belgeseline de imza atan Aslan, şimdi nupel.online sitesinin yayin yonetmenligini yapiyor.

Kaynak: Bianet – Ferid Demirel

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…