Nükleer santrallerin radyoaktif atıklarının, insan ve çevre sağlığı açısından son derece tehlikeli olduğunu belirten bilim insanları, olası bir nükleer kazanın yıkıcı etkilerinin yüzyıllar sonra bile milyonlarca insanı etkileyeceğini, genetik bozukluklarla insan gen havuzunun kalitesini düşüreceğini ifade ediyor.
Türkiye’nin nükleer tehdide ne kadar yakın olduğunu ve Akkuyu’da inşaatı süren nükleer santralin benzerlerine göre ne tür farklı tehlikeler barındırdığını Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ahmet Soysal ile konuştuk. Türkiye’nin nükleer tehdide çok yakın olduğunu belirten Soysal, bu tehlikenin her geçen gün giderek daha da yaklaşmakta olduğunu söyledi.
Nükleer silahların geliştirilmesi ile birlikte ülkemizin nükleer tehdidi hissetmeye başladığını söyleyen Soysal, “Hedef olmasanız bile artık nükleer bir savaşın tüm dünyayı etkileyeceği biliniyor. Bölgesel nükleer çatışmanın bile, yaratacağı radyoaktif bulutlarla tüm dünyada iklimi olumsuz etkileyebileceğini ve birkaç yıl süre ile tarımsal üretimi düşürerek, kıtlığa neden olabileceği biliniyor” dedi.
Rusya-Ukrayna savaşının nükleer tesislerin ve nükleer güç santrallerinin (NGS) başka bir tehlikesini daha ortaya çıkardığını vurgulayan Soysal, “Bu tesis ve santraller küçük askeri birlikler tarafından konvansiyonel silahlarla vurulabilir ve tüm bölge, hatta dünya için risk oluşturabilir. Büyük çoğunluğu eski, teknolojisi ilkel olan çevresindeki nükleer santrallerin kapatılması için çalışması gereken Türkiye bunu yapmadığı gibi kendi de üç tane konvansiyonel nükleer santral kurmak için uğraşıyor. Bildiğiniz gibi bunlardan Mersin Akkuyu’da bulunanın inşaatı çok ilerlemiş durumda. Tüm bunlar yetmezmiş gibi şimdi de 7-8 Akkuyu Nükleer Santraline denk olan 35 tane modüller nükleer santral ithal etme peşinde” diye konuştu.
Halk sağlığı açısından neden nükleer santrallere ve özelinde de Akkuyu NGS’ye karşı olduklarını bilimsel kaynaklara dayanarak kamuoyuyla paylaştıklarını belirten Soysal, “Akkuyu, deprem bölgesi olduğu için meydana gelebilecek bir deprem santrali ve ek tesislerini etkileyebilir. Ayrıca soğutma suyu açısından Akdeniz küresel iklim değişikliği nedeniyle sıkıntılı bir bölge. Bu yıl yaz aylarında deniz suyu sıcaklığının artması nedeniyle soğutma suyu sorunları nedeniyle Fransa ve İspanya’da bazı nükleer santrallerin kapasitesinin altında çalıştırılabildiğini unutmayalım” ifadelerini kullandı.
Akkuyu NGS’nin radyoaktif atıklarının, Rusya’daki geçici depolama merkezlerine gönderilmeyeceği, Ankara yakınlarında radyoaktif atıkları depolamak için tesis yapmayı planladıkları ortaya çıktı. Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ahmet Soysal bu durum hakkında şunları söyledi; “O atıkları gönderseler bile radyoaktif atıkların yapacağı bu uzun yolculuk her türlü kaza tehdidine açık. Fakat en önemlisi Akkuyu NGS’nin yapımından işletmesine tamamen başka bir ülkenin kontrolünde olması. Bu o ülkenin santrali istediği zaman çalıştırması, istediği zaman kapatması anlamına geliyor. Üstelik santrali yapan bir Rus kamu şirketi ve Rusya ile farklı askeri yapıların içindesiniz. Almanya’da yapılan birçok bilimsel çalışmada tamamen normal çalışan NGS’nin bile çevresinde yaşayanların sağlığı üzerinde olumsuz etkisi olduğu gösterildi. NGS’ye 5 km’den daha yakın yaşayan çocuklarda lösemi sıklığı daha uzak yaşayanlara göre daha fazla görülüyor.”
Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ahmet Soysal, Akkuyu NGS’de, yapılması planlanan Sinop NGS’de, ayrıca ithal edileceği iddia edilen 35 adet modüller ve mikro nükleer santralin dünyada radyoaktif atık sorununu büyüteceğini ve bu durumun yeni bir atık sorunu yaratacağını ifade etti. Türkiye’nin daha nükleer santrali olmadan radyoaktif atıklar sorunu ile yüzleşen bir ülke olduğunu söyleyen Soysal, “15 yılı aşkın süredir ülkemize kaçak yollarla sokulan radyoaktif atıklar İzmir Gaziemir’de hem de her gün önünden binlerce kişinin geçtiği bir bölgede gömülü. Hâlâ bölge radyoaktif atıklardan temizlenebilmiş değil” diye ekledi.
Kaynak: EVRENSEL – Ramis SAĞLAM
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…
