Afete hazırlıktan afet anı ve sonrasındaki yetersizliklere, çürük binalardan “yeniden inşa”ya, her şeyi sil baştan, sanki deprem ülkesinde yaşamıyormuş gibi konuşuyoruz.

Her gün, yapılması gerekenlerin yapılmadığını farklı örneklerle tekrar gösterdiği gibi, akıl almaz bir hoyratlığı ortaya çıkarıyor. Oysa Türkiye, özellikle 1999 Gölcük depremi sonrasında pek çok ulusal ve uluslararası afet ve risk yönetimine dair adımlar attığını ilan etmişti.

Afetlere hazırlık konusunda hazırlanmış en gelişkin sistem olan Sendai Çerçevesi’nin Afet Enformasyon Yönetimi Sistemi’nde Türkiye profilinde en son 2014 yılında güncellenmiş şu bilgiler yer alıyor:

  • Afetler bazında incelendiğinde depremde ölüm yüzde 94. Bunu yüzde 1 ile maden “kaza”ları ve Sendai’ye göre “afet” olarak değerlendirilen trafik kazaları takip ediyor.
  • En çok yaşanan afet, yüzde 32 ile orman yangını, yüzde 15 heyelan, depremse yüzde 3. (Elbette bu veriler yenilendiğinde bu tablo değişecek.)
  • Türkiye’de binaların yıkılmasının sebebi de yüzde 94 ile deprem.

Sendai Çerçevesi kapsamında (2005-2015) döneminin ardından ikinci dönemin (2015-2030) çalışmaları sürüyor. Peki bu ve başka uluslararası afet önleme girişimlerine katılan Türkiye, şimdiye kadar ne yapmış? Bu gibi “hedef” belirten çerçeveler ne işe yarar? Hem afet konusundaki bilgilerimizi güncellemek hem de Dünya’da bu konuda ne yapıldığını araştırırken BM’nin Afet Riski Azaltma bölümü Genel Sekreteri Mami Mizuturi’nin röportajına rastladım.

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…