D vitamini “her derde deva değildir” ve belirsiz amaçlar için takıntılı bir şekilde D vitamini ölçümü yaptırmanın ve yüksek dozlarda takviye almanın bir yararı yoktur. D vitamini ile ilgili abartının en önemli olumsuz sonucu, D vitamini intoksikasyonu vakalarındaki artıştır

Son 10 yılda ülkemizde ve ABD dahil dünyanın birçok ülkesinde abartılan konuların başında açık ara D vitamini ile ilgili konular geliyor ve Covid döneminde bu abartının pik yaptığını biliyoruz. Ayrıca, giderek bu konu, bilimsel tıbbın bir konusu olmaktan çıkarak, “popülist tıbbın” (halkın mucizevi beklentilerini sömürerek, kanıta dayalı olmayan önerilerden çıkar elde eden hekimlik olarak tarif edilebilir) çıkar kalemi haline geliyor.

Bu abartının gerisinde, D vitamininin kemik sistemi dışındaki kesin olmayan etkilerinin bazı hekimlerce sıkça gündeme getirilmesi ve D vitaminin “her derde deva” (ülkemizden yayımlanan bir araştırmada erken boşalma ile ilişkisi olduğunun rapor edildiğini söylersem ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim) bir vitamin olduğu yanılsaması yatmaktadır. Sonuç olarak bu süreklilik gösteren abartı, bütün yaşlarda hemen herkeste rutin olarak D vitamini düzeyi bakılmasına, D vitamini için istenen eşik değer olarak 30 ng/ml üstününün benimsenmesine ve bu nedenle de toplumun çoğunluğunun D vitamini eksikliği endişesi ile günde 1000 IU üstünde takviye D vitamini almasına neden olmuştur.

Örneğin ABD’de günde 1000 IU veya daha fazla D vitamini takiyesi alanların oranı 1999-2000’de yüzde 0.3 iken, 2013-14’te yüzde 18.3’e çıkmıştır (61 kat artış). Ülkemizde bu konuda bir veri yok ama yakın çevrenizdeki insanların çinko, magnezyum, D vitamini, B12 takviyesini takıntı haline getiren tutumlarından ve laboratuvarlarda en çok yapılan kan tetkiklerinin başında D vitamini ölçümünün gelmesinden, bu konuda da ABD’ye benzediğimizi çıkartmak mümkün. O kadar ki bir ara D vitamini ölçümü için SGK’nın harcağı para yılda 300 milyon TL’yı geçmişti ve SGK da çareyi D vitamini istenmesine sınır koymakta bulmuştu.

Bizim gibi asistanlığından beri D vitamini eksikliğinin yarattığı gerçek sorun olan rikets ile uğraşanlar ve riketsin önlenmesi için ülkemizde bütün yenidoğanlara ve bebeklere yaşamın ilk yılında 2005 yılından beri ücretsiz D vitamini takviyesi programı uygulanmasına ön ayak olanlar ise bu D vitamini abartısına karşı durmuş, bu konuda 2015’den beri yazılar yazmış ama ne yazık ki etkili olamamıştır.

Sağlıklı çocuklarda ve erişkinlerde D vitamini ölçümüne ve takviyesine gerek var mı?

Geçen hafta Amerikan Endokrin Birliği’nin “Hastalıkların Önlenmesi için D Vitamini: Endokrin Birliği Klinik Uygulama Rehberi” başlığı ile yayımladığı yeni belgeyi işin doğrusu, daha önce söylediklerimizi içerdiği için sevinerek karşıladık. Amerikan Endokrin Birliği bu kez, 2011’de yayımladığı ve ilk yazarının D vitamini abartısında payı olan Michael F. Holick olduğu rehberin tersine, bu kez açık ifadelerle D vitamini yeterliliği, yetersizliği ve eksikliği için spesifik bir eşik değer önermediğini, daha önceki metinde yer alan 30 ng/ml üstünde olma hedefini de onaylamadığını belirtmektedir.

Bu yeni rehberde, D vitamini ile ilgili çeşitli konularda 14 soruya cevap verilmekte ve esas olarak amprik D vitamini takiviyesinin kimlere yapılacağı ve tarama amacıyla D vitamini ölçümü konularına odaklanılmaktadır. Rehberin ana önerileri aşağıda belirtilmiştir.

  1. Destekleyici klinik çalışma kanıtları olmadığı için, belirlenmiş endikasyonlar yoksa, bütün yaş gruplarında ve gebelerde rutin olarak D vitamini (25-OHD) ölçümüne gerek yoktur. Ek olarak erişkin obezlerde ve koyu tenlilerde de belirlenmiş endikasyon (hipokalsemi gibi) yoksa rutin olarak D vitamini (25-OHD) ölçümüne gerek yoktur.
  2. İlk 1 yaş dışında sadece 1-18 yaş çocuklara, 75 yaş üstü yetişkinlere, gebelere ve yüksek riskli prediyabet hastalarına amprik (başlangıçta ve izlemde bir ölçüm yapmadan) D vitamini takviyesi (1-70 yaş arası 600 IU/gün, >70 yaş için 800 IU/gün) önerilebilir.
  3. D vitamini açısından zengin doğal gıda kaynaklarının azlığı nedeniyle, ampirik takviye, D vitamini içeren zenginleştirilmiş gıdalar ve takviyelerin bir kombinasyonu yoluyla sağlanabilir.

    Sonuçlar: “D vitamini her derde deva değil” ve fazlası zararlı

    D vitamininin iskelet ve mineral iyon (kalsiyum ve fosfor) homeostazının düzenlenmesindeki rolü iyi bilinmektedir. Epidemiyolojik kanıtlar, düşük D vitamini durumunun kas-iskelet sistemi, metabolik, kardiyovasküler, malign, otoimmün ve enfeksiyöz hastalıklar da dahil olmak üzere çeşitli yaygın hastalıkların riskinde artış ile ilişkiler göstermiştir. Bununla birlikte, gözlemsel çalışmalar karışıklığa ve çeşitli yanlılık biçimlerine eğilimlidir ve serum 25-hidroksivitamin D (25[OH]D) seviyeleri ile değerlendirilen düşük D vitamini durumu ile birçok hastalık arasında nedensel bir bağlantı açık bir şekilde ortaya konmamıştır.

    Yakın zamanda yayımlanan ve D vitamini reseptörlerinin çalışmadığı (bu durumda D vitaminine bağlı olabilecek bütün sorunların ortaya çıkması beklenir) çocukları her açıdan inceleyen bir araştırmada, D vitaminin iskelet dışı etkileri ile ilgili klinik bir sorun saptanmamıştır. Dolayısıyla D vitamini “her derde deva değildir” ve belirsiz amaçlar için takıntılı bir şekilde D vitamini ölçümü yaptırmanın ve yüksek dozlarda takviye almanın bir yararı yoktur. D vitamini ile ilgili abartının en önemli olumsuz sonucu, D vitamini intoksikasyonu (zehirlenmesi) vakalarındaki artıştır. Ülkemizde yayımlanan bir çalışmada (gerçek bir halk sağlığı çalışması olarak selamlayalım bu çalışmayı)Aksaray’da 4 yılda, 0.3-4 yaş arasında 38 çocukta D vitamini intoksikasyonu rapor edilmiştir. Bu çocuklardan 23’ü reçete ile, 9’u çocuk reçetesiz D vitamini ampül kullanmış, altı çocuk ise üretim hatası olan balık yağı kullanmıştır. D vitamini intoksikasyonu kan kalsiyumunun yüksek olmasına ve bazı vakalarda böbreklerin kalıcı olarak zarar görmesin yol açmaktadır.

    Rehberin yazarlarından Anastassios G. Pittas, D vitamininin sağlık ve hastalıktaki rolü hakkında tek bir soru ve tek bir cevap yoktur, ki insanların genellikle bilmek istediği budur. Çok sayıda soru var ve biz bunların hepsine yanıt veremiyoruz” demektedir. Dileğimiz Amerikan Endokrin Birliği’nin bu yeni rehberinin ülkemizdeki hekimlerin ve tabii esas toplumun D vitamini ile ilgili abartılı yaklaşımlarına son vermesidir. Bu konuda ilgili uzmanlık derneklerinin de çaba göstermesine ihtiyaç vardır ve ayrıca SGK’nın D vitamini ölçümü ile ilgili uygulamalarını yeniden değerlendirmesi gereklidir.

    Kaynak: T24

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…