KHK ile ihraç edilen öğretmen Nursel Tanrıverdi, 2 yıldır İstanbul’un Kadıköy ve Bakırköy ilçelerinde oturma eylemi yapıyor. Yine KHK ile ihraç edilmiş öğretmen Selvi Polat da, Tanrıverdi ile birlikte aylardır gözaltına alınıyor, tutuklanıyor İki öğretmene son olarak ‘eylem yaptıkları alana yaklaşmama’ cezası verildi. Öğretmen Tanrıverdi ise, “Alana 200 metre yaklaşmama yasağı aldık.İlk kez bize uygulanan bir adli kontrol bu.İki öğretmene resmen suç uyduruldu.Yasağı tanımadığımızı ilan ettik, alana çıktık” ifadelerini kullandı.
Tanrıverdi ile iki yıldır yaptıkları eylemleri, taleplerini, ihraç sürecinden sonra neler yaşadıklarını Gazete DUVAR’dan Hacı Bişkin konuştu…
‘BAKIRKÖY DİRENİŞİ YENİ BİR EVREYE GİRMİŞ OLDU’
2017’den beri İstanbul’un Kadıköy ve Bakırköy ilçelerinde eylem yapıyorsunuz. Bu eylemlerdeki amacınız nedir, eylem kararınız nasıl başladı?
7 Şubat 2017’de ihraç edildim. İstanbul’da ihraç edilen KESK üyelerinin büyük bölümü aktif sendikal mücadele veren insanlardı. Sendikada bir araya geldik. Direnmek istediğimizi söyledik. KESK yöneticileri bu isteğe epey bir ayak dirediler. Fakat 40-50 arkadaş ısrarcı olduk, sendika yönetimine demokratik bir baskı oluşturduk. Neticede 20 Şubat 2017’de Bakırköy Özgürlük Meydanı, Kadıköy Boğa ve Kartal meydanlarında “Haksız Hukuksuz İhraçlara Son!” “İşimizi geri Alacağız!” şiarıyla KHK’lara ve OHAL’e karşı bir direniş başlattık.
1 Haziran 2018’e kadar direnişe birkaç taciz ve gözaltının dışında sistematik bir polis saldırısı olmadı. Fakat 1 Haziran 2018’de direnişin 68. haftasında Bakırköy’deki seçim stantları bahane edilerek üç alana birden sistematik polis saldırıları başladı. İşkenceli gözaltılardı. Gözaltına alındığımız andan itibaren polis aracında ters kelepçeli tutulduk, dayak yedik, ağır hakaretler edildi. İşkenceyle parmak izimiz alındı. Çıplak arama dayatıldı, kabul etmediğimiz için dayak yedik. 4’er günlük gözaltılardı. Su bile vermediler. Savcının önüne bile ters kelepçeyle getirildik. Tüm bu süreç sonrasında KESK yöneticileri saldırıları göğüsleyemeyerek direnişten imzasını çekti. Biz, iki kişi kaldık.
Direnişin 72.haftasında “Biz bitti demeden direniş bitmez” diyerek Selvi Polat ve ben Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda pazartesi günleri 14.00-14.30 arası açıklama, bildiri dağıtımı ve oturma eylemi şeklinde direnişe devam edeceğimizi açıkladık. 23 Temmuz 2018’den bugüne Bakırköy direnişi yeni bir evreye girmiş oldu.
‘YASAĞI TANIMADIĞIMIZI İLAN ETTİK’
Toplamda kaç kez gözaltına alındınız, hakkınızda bu ana kadar hangi cezalar verildi?
1 Haziran’dan bugüne 65 kez gözaltına alındık. Direnişin 74’ncü haftasında alana yaklaşmama yasağı getirildi. Alana 200 metre yaklaşmama yasağı aldık. İlk kez bize uygulanan bir adli kontrol bu. İki öğretmene resmen suç uyduruldu. Yasağı tanımadığımızı ilan ettik, alana çıktık. 76’ncı haftamızda mahkeme kararına uymama gerekçesiyle tutuklandık. 16 gün hapis yattık. Sonrasında her hafta imza şartı, yurtdışı yasağı getirildi. Böylece 9 ay içinde 5 kez tutuklandık. 5 kez alan yasağı uygulaması getirildi. Hatta biz tutukluyken alana çıkan arkadaşlarımıza da alan yasakları verildi. Toplamda içerde kaldığımız süre 3-4 ay kadar tuttu. Hakkımızda 40’ın üzerinde dava açıldı. Çıktığımız mahkemelerin hepsinden beraat ettik. Şu ana kadar 18 kez beraat ettik. 8 kadar kovuşturmaya yer yoktur kararı verildi. Öyle ki tutukluyken çıktığımız mahkemelerde beraat edip hapishaneye geri dönüyorduk. Hapishane idaresi bile bu işe şaşırıyordu. Yani yaptığınız eylemin suç olmadığı tescil ediliyor ama siz aynı eylemi yapmaktan dolayı tutuklusunuz. Bu durum memleketteki hukuksuzluğun, adaletsizliğin tescilidir aynı zamanda.
‘MEŞRULUĞUMUZDAN ALDIĞIMIZ GÜÇLE HAREKET EDİYORUZ’
Gözaltı gerekçeleriniz kayıtlara nasıl geçti, size yapılanlara karşı hukuki başvurularınız oldu mu?
Bakırköy direnişinin temel özelliği polisin çizdiği icazet sınırlarının içerisinde davranmamak. Yani ‘mış’ gibi yapmadan halk ağzıyla ifade edersek ‘delikanlıca’ direnmek. Basın açıklaması yapın oturmayın diyor polis. Oysa ki eylemimizin biçimini biz belirleriz. 1 buçuk yıl boyunca o alanda haftanın 4 günü 3’er saat oturma eylemi yapmıştık, etkinlikler, anmalar yapmıştık. Aynısını yapmaya devam edeceğiz diyoruz. Bu noktada meşruluğumuzdan aldığımız güçle hareket ediyoruz. Anayasa’nın 34. ve 26. maddesini biz yazmadık ama o maddeler de bu eylemin bir hak olduğunu kanıtlıyor. Zaten beraatlerin gerekçesi de Anayasa’nın 34. ve 26. maddesindeki hakların kullanımı şeklinde belirtiliyor. Her hafta yapılan gözaltılar, verilen adli kontroller ya da yapılan tutuklamalar polis-savcı-hakim işbirliğinin sonucu gerçekleşiyor. Sonuçta şu an devam eden gözaltılar Bakırköy başsavcısının talimatıyla oluyor diye düşünüyoruz. Daha önce bizi tutuklamaya sevk eden savcılar ve tutuklayan hakimler hakkında HSK’ye suç duyurunda bulunduk. İşkence yapan polisler hakkında da suç duyurunda bulunduk.
Mesela bizi 3 kez tutuklayan hakimin 2017’de AKP Edremit ilçe başkanı olduğunu öğrendik sosyal medyada çıkan haberlerden. O yüzden bir şey çıkmayacağını biliyoruz ama duruma tepkisiz kalamazdık. Ayrıca tutuklu olduğumuz davalardan da beraat ettik ve tazminat davaları açtık. Bu, Anayasaya karşı gelmektir. Tam anlamıyla hak gaspıdır. Üstelik temmuzun sonunda Anayasa mahkemesi bir karar açıkladı. KHK’yle işten atılanların sokakta “işimi geri istiyorum” diye eylem yapmaları haktır. Bu hakkın kullanımı sırasında yapılan işlemler keyfidir diyor kararda. Bu konudaki ısrarımız Anayasa Mahkemesi’ne bile karar aldırttı. Fakat hala gözaltına alınıp 2911’e muhalefetten hakkımızda işlem yapılıyor. Bunun adı keyfiyet. Faşizmin hukuku tam da budur.
‘KHK’LILARIN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜ SUSTU’
İhraç edildiğiniz günden bugüne kadar neler yaşadınız…
Biz, 3 yıl önce büyük bir hukuksuzluğa ve haksızlığa uğradık. 130 bin kamu emekçisi bir gecede kapı önüne konuldu. Ailelerle birlikte düşündüğümüzde KHK zulmüne uğrayan yaklaşık 1 milyon kişi var. 50’ye yakın insan öldü. Üstelik bir kısmı gururuna yediremeyip intihar etti. Hatta ölümlerden sonra işlerine iade edildiler veya beraat ettiler. Bir anne 3 çocuğunu arkasında bırakıp intihar etti. Yurtdışına gitmeye çalışırken çocuklarıyla birlikte Meriç nehrinde boğulanlarımız oldu. Terörist ilan edildik, insanlardan tecrit edildik, açlığa terk edildik. Düzmece iddianamelerle tutuklandık. 130 bin KHK’lıya düşman hukuku uygulandı. Çalışma hakkımız gasp edildi. KHK’lılar çalışamıyor, üç beş kuruşla kurdukları iş yerleri iflas ediyor. KHK’lıların büyük bir bölümü bu zulmün karşısında sustu. OHAL karanlığında Ankara Yüksel caddesinde Nuriye Gülmen’le başlayan direniş ülkenin çeşitli yerlerinde faşizme boyun eğmeyeceğini ilan eden başka direnişlere meşale oldu. Düzce, Malatya, Bodrum, Aydın ve İstanbul’da ihraçlar uzun süren direnişler yarattı. Nuriye ve Semih’in açlık greviyle de KHK zulmü ülke ve dünya gündemine oturdu. Hiçbir açlık grevi bu kadar desteklenmemişti. Daha önce açlık grevi yapmamış hatta açlık grevine karşı olan insanlar bile Nuriye ve Semih’in yani hepimizin talepleri için açlık grevi yaptılar. Öyle ki yeni bir Gezi yaratılacak korkusuyla açlık grevi yapma gerekçesiyle Nuriye ve Semih tutuklandı. Onların sesi olmaya çalıştık direnişlerle.
Kurduğumuz Nuriye Semih dayanışmasıyla pek çok kesimi bir araya getirmeyi başardık, kitlesel eylemler yaptık. Nuriye ve Semih’in 324 gün süren açlık grevi direnişi faşizme karşı halkı birleştirdi. OHAL’in ilk ilan edildiği günlerde terörist ilan ediliyorduk. Direnişlerle bu algıyı yıktık. KHK’ları durdurduk. Artık halkımızın büyük bir kısmı KHK’nın büyük bir haksızlık olduğunun farkında. Sokağa çıkma konusunda çekingen davranıyor insanlar. Bunun en temel nedeni sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin hareketsiz tutumları. Faşizme karşı demokrasi mücadelesinde oldukça yetersiz kaldılar. Sınıfta kaldılar diyebiliriz. Fakat sosyal medya önemli bir güç ve biz bu gücü elimizden geldiğince kullanıyoruz. Polis alanlarda bu yüzden çekim yapmaya izin vermiyor, engellemeler yapıyor. Şu ana kadar direniş alanlarında halktan hiçbir olumsuz tepkiyle karşılaşmadık. Hatta biz işe iade talebiyle başlattığımız imza kampanyasında İstanbul’da 70 bin imza toplayıp valiliğe teslim ettik. O yüzden toplumun KHK’lılara bakışı ilk günden bu yana epey bir değişime uğradı. Direnişlerin gücü ve haklılığı kanıtlanmış oldu.
.‘BUNUN ADI ZULÜM DEĞİL DE NE?’
Bu hafta direnişimizin 127’ncı haftasıydı. Ben, alana iki üç haftadır tek başıma çıkıyorum. Çünkü 4-5 hafta önce polisin gözaltına alırken yaptığı işkenceyle Selvi hocanın belinde hasar oluştu. Gözaltındayken hastanede yapılan muayenede belinde bir kırık tespit edildi. Gözaltından sonra doktora gittiğinde belinde darptan kaynaklı eğilme tanısı konuldu. Kırıktan daha vahim bir durum. Doktor tedavi altına aldı kendisini. Alacağı en ufak bir darpta felç kalma tehlikesi çok yüksek. Türkiye İnsan Hakları Vakfı işkenceyi raporlaştırıyor. İşkence yapan polisler hakkında suç duyurunda bulunmaya hazırlanıyoruz. Selvi Hoca 41 yıllık öğretmenken işten atıldı. Şu an 65 yaşında. KESK’in kurucularından. Bunun adı zulüm değil de ne?
‘EYLEMLERİMİZ DEVAM EDECEK’
Peki eylemleriniz ne zamana kadar sürecek?
Eylemimiz işimize geri dönünceye kadar devam edecek. AKP iktidarının bu yönde attığı somut bir adım yok. AİHM’in önerisiyle kurulan OHAL komisyonu tam bir aldatmacadır. Oradan çıkan sonuçların güvenilirliği yoktur. 3 yıllık süreç içerisinde sendikalarımızla da çok ciddi sorunlar yaşadık. Defalarca talep ettiğimiz halde KESK merkezi bir direniş kararı almadı, ihraçlar kurultayında aldığı kararları uygulamadı hatta var olan İstanbul’daki direnişten de imzasını çekti. Yine DİSK işten atılan 2 bin üyesi için hiçbir şey yapmadı. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi KESK Genel Merkezi’nden ihraçlara sahip çık dediğimiz için yerlerde sürüklenerek atıldık. Sonrasında aralarında benim de bulunduğum 22 kişi hakkında sendikadan ihraç etme talebiyle disiplin kuruluna verildik. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Devlet Denetleme Kurulu’na bağlanan KESK, bunun için de hiçbir şey yapmadı. Kamu denetçisini sendikada ağırladı. İşte sendikaların direnmeme kararı, KHK’lara karşı mücadeleden kaçan tavrı, direnenler olarak bir araya gelip direnişler meclisi oluşturmamız sonucunu yarattı. Yüksel, Düzce, Mahmut Konuk, Bodrum, Bakırköy, Türkan Albayrak direnişleri var direnişler meclisi içinde. Bu süreçte İhraçlar Kurultayı yaptık. Şimdi de KHK’ların iptal edilmesi ve OHAL Komisyonu’nun kapatılması için eylül ayında bir kampanya başlatacağız. Bu kampanyayla ilgili bilgilendirmeyi yakın bir zamanda kamuoyuyla paylaşacağız.
Eğitim Sen: Arkadaşlarımız hiçbir zaman yalnız bırakmadılar
Tanrıverdi’nin söylediği ‘yalnız bırakıldık ve ihraçlar kurultayında alınan kararlar uygulanmadı’ konusunu Eğitim Sen Genel Örgütlenme Sekreteri İsmail Sağdıç’a sorduk. Sağdıç yaptığı açıklamada, “İhraçlar kurultayında alınan kararları arkadaşlarımız uyguladı. Fakat ihraçlarla ilgili şöyle bir durum var: Eğitim Sen, KESKve diğer sendikalar ihraç edilen arkadaşlarımızı hiçbir zaman yalnız bırakmadılar. Hem hukuki hem dayanışma hem de mücadele anlamında… Zaman zaman sadece ihraçları gündemleştirdiği konular oldu. O dönemin koşullarında olabildiğince kitlesel yapmaya çalıştık. Ülkede değişik sorunlar da var. Çevre sorunları, kayyımlar gibi… Biz bu mücadeleyi bütünlüklü bir mücadelenin bir parçası olarak gördük. Hem KHK’lere, hem ihraçlara, hem ülkedeki tek adam rejimine karşı mücadele içinde olmaya çalıştık” dedi.
Kaynak: DUVAR-Hacı Bişkin
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()