6-7 Eylül 1955 yılında İstanbul ve İzmir’in de aralarında bulunduğu Türkiye’nin birçok kentinde yaşayan Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hıristiyan ve Musevilere yönelik sistematik bir şekilde hayata geçirilen pogromun üzerinden 64 yıl geçti.
Pogromda resmi verilere göre, yalnızca İstanbul’da 73 kilise, sekiz ayazma, iki manastır, 3 bin 584’ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 ev ve işyeri yakılıp yıkıldı.
Onlarca kadın cinsel saldırıya maruz bırakıldı, birçok kişi öldürüldü, mezarlıklar tahrip edildi, on binlerce yurttaş Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.
6-7 Eylül’ün yıldönümü dolayısıyla yazılı bir açıklama yapan Halkların Demokratik Partisi (HDP), pogromda öldürülenleri anarak, “bu karanlık zihniyeti lanetliyoruz” dedi.
Açıklamada, “Katliamlara, hafızasızlaştırmaya, talana ve yerinden edilmeye karşı mücadelemizi halklarımıza karşı sorumluluğumuzun bir gereği olarak kararlılıkla sürdüreceğiz” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamanın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon da yaptığı yazılı açıklama ile pogromu kınadı.
“Bu yaygın şiddeti örgütleyen ise Özel Harp Dairesi’dir; ama saldırıları fiilen gerçekleştirenler kitleler halinde kabaran, harekete geçenler, bizlerden, bizim içimizden insanlardır” ifadelerine yer verilen açıklama şu çağrıyla son buldu:
6 Eylül 1955 tarihinde, Mithat Perin’in sahibi, Gökşin Sipahioğlu’nun yazı işleri müdürü olduğu, Demokrat Parti yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskısını yaptı.
Gazete, tirajı 20 bin civarında olduğu halde, 6 Eylül’de 290 bin basılmıştı. O dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Derneği’nin üyeleri, o günkü sayıyı bütün İstanbul’da satmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanmaya başladı.
Görgü tanıklarının ifadesiyle saat 19.00’da, Pangaltı’da, şu anda Ramada Oteli’nin yerinde bulunan ve Rum bir vatandaşın sahip olduğu, dönemin popüler mekânlarından Haylayf Pastanesi’ne yapılan saldırıyla başlayan pogrom, tüm İstanbul’a, oradan da yurda yayıldı.
Yıllar sonra, emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği bir röportajda, 6-7 Eylül’de yaşananları, “Mükemmel bir özel harp harekâtıydı, amacına da ulaştı” diye anlatacaktı.
Selanik’teki bombalama olayının da Türkiye devleti tarafından tertiplenen bir kışkırtma olduğu, Yunanistan makamlarınca o günlerde ortaya çıkarıldı.
Olayla ilgili olarak, Selanik Hukuk Fakültesi’nde burslu öğrenci olarak okuyan ve MİT ajanı olduğu belirtilen Oktay Engin ve Selanik Başkonsolosluğu Kavası Hasan Uçar yakalandı. Konsolosluk yetkilileri dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamazken, Uçar ve Engin bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiler.
Engin, daha sonraki dönemde MİT’te önemli görevlere getirildi, devlet kademelerinde hızla ilerledi, ve 1992’de Nevşehir Valiliği’ne kadar yükseldi.
Kaynak: KARINCA
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()