Yasaların ve uygulayıcıların neredeyse tamamının kadınlar karşısında saf tuttuğu süreçlerde kadınların verdiği mücadele ancak onların bağımsız örgütleri ile ilerler, büyür. Mücadele topluma yayıldıkça, kadınlar arasında yer buldukça iktidarların piyasaya şevkle sürdükleri kendi kadın kuruluşlarının kadınlara yararı değil büyük zararları olmaktadır. Bu nedenle erkek egemen dünyaya karşı yürüttüğümüz mücadelenin yanı sıra bu tür “sözde” kadın örgütlerine karşı da bir mücadele hattı kurmak kaçınılmazdır. Kadınların her gün öldürüldüğü bir vahşet çukuruna dönüşen Türkiye’de, şiddete karşı mücadeleden vazgeçmeyen kadın hareketi bu şiddeti durdurmaya, kadınları koruyacak yasaları uygulatmaya çalışırken bu şiddeti zaman zaman makul bulan ve kadınlık fıtratı ile tanımlayan zihniyet ile de amansız bir mücadele vermektedir.
Kadınların kimlikleri, bedenleri ve emeklerine sınırsız bir sömürü ile saldıran erkek egemen sistem tıpkı kapitalizm gibi krizdedir. Zor kullanmadan krizini aşamaz haldedir. Bu zoru kadınlar üzerinde neredeyse vahşete varan yöntemlerle kullanan erkekler, sistemin onları koruyan sınırlarını daha da genişletmeye ve kazanılmış tüm haklarımızı geriye döndürecek şekilde kullanılamaz hale getirmeye çalışmaktalar. Kazanımlarımıza yönelen bu saldırılara karşın kadın mücadelesi dünyada ve ülkemizde inadından, kararlılığından hiç taviz vermeden ayakta durmaya devam etmekte, güçlenerek büyümektedir.
Toplumların krize girmiş olan sistemden çıkış arayışında kadın hareketi oldukça öğretici ve yol gösterici katkılar sunmaktadır. Eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal tahayyül her tür sömürüyü dışlayacak şekilde adım adım tarifine kavuşacaktır. Bu tarifin olmazsa olmaz koşulu cinsiyet eşitliğidir. Yeni dönem bu ruh ve kararlılıkla mücadele edeceğimiz bir dönemdir.