Tarih 5 Haziran 2015’i gösterdiğinde Türkiye siyasi tarihi daha önce de çok kez yaşanan bir katliama tanıklık etti. HDP’nin Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlediği mitingde yaşanan patlama sonucu 5 kişi yaşamını yitirirken, 400’ün üzerinde yurttaş yaralandı. Bombalama tam da 7 Haziran seçimleri HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı tartışmalarının gölgesinde yaşanmıştı. Öncesinde Mersin’de de HDP il binasına bomba konulmuştu. Peş peşe ve sistematik saldırılar, birçok soru işareti doluydu. Saldırının hemen ardından failin IŞİD  üyesi Orhan Gönder olduğu tespit edildi. Diyarbakır Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma dosyasında yer alan görüntülerde, Gönder’in iki bombayı nasıl yerleştirdiği, polislerin bombanın bulunduğu çöp kutusuna baktığı halde bombayı görmediği veya göremediği ve bombaya yönelen arama köpeğinin uzaklaştırıldığı görülüyor. Görüntülerde Gönder’in miting alanına polis araması yapılmadan önce elinde bir poşetle geldiği görülüyor. Yine bombalama öncesi bir otelde kaldığı, polisin GBT yapmasına rağmen gözaltına alınmadığı ortaya çıktı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun TRT’de 2015’ten bu yana yaşananlar için birçok simetrik ve asimetrik yanıtlar verdiklerini söylemesi gözleri bir kez daha yaşanan patlamalar zincirine ve arkasındaki iradeye çevirdi. O gün orada bulunan ve dönemin Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan gazetemizin sorularını yanıtladı.

Patlama günü oradaydınız. O ana veya sonrasında alanda yaşananlara dair neler söylemek istersiniz?

Patlama, milletvekilimiz İdris Baluken konuşmasının sonlarına geldiğinde meydana geldi. Bir şaşkınlık hali, ne oluyor merakı hepimizde vardı, fakat ilginçtir panik yoktu. Normalde bu tür kalabalık etkinliklerde, böyle bir patlama olduğunda büyük bir panik olur ve insanların sağa sola birbirini ezerek kaçıştıkları görülür. Ama Amed, bu büyük güne o kadar iyi hazırlanmıştı ki, hiçbir şeyin bunu bozmasına izin vermek istemiyor gibiydi.  Ama gerçek patlama sesinin, çöp kutusuna daha önce yerleştirilen bir bombanın patlaması sonucunda olduğuydu. Bu kez sahnenin diğer tarafında ve  100-150 metre ilerisinden ikinci ve bu kez daha güçlü bomba olduğu her şekilde anlaşılabilecek o korkunç sesler geldi. Bu kez durum korkunçtu. Parça tesirli bombanın patlamasıyla, yüzlerce insan yaralı bir şekilde yerlerde yatıyor, yaralanmayanlar yaralananlara yardımcı olmaya, bombanın insanlarımızdan koparıp attığı el, ayak, kol gibi uzuvla toplamaya çalışılıyordu. Sahneden inip patlama yerine zorluklarla ulaştığımızda gördüğümüz manzara buydu. Amed’liler yılların yaşanmışlıklarından olsa gerek bu kez de fazla panik yapmadılar. İnsanlar hızla alandan uzaklaşırken polisin attığı gaz bombalarından fenalaşanlar oldu. O gün 450 yaralıyı hastanelere taşıdık. 5 yurttaşımız yaşamını yitirdi. 7 Haziran günü yani seçim günü tanıklıklarımız çok anlamlıydı. Mitingde yaralananlar gidip oylarımızı kullanacağız dediler. Hastaneden ranzalarla okullara gidip zafer işaretleri yaparak kullandılar oylarını. Ortak söylemleri ’Ne yaparlarsa yapsınlar, başaramayacaklar’ oldu. Başaramadılar. Hiç unutmuyorum patlamada tek bacağını kaybeden bir annemizi ziyaret ettiğimizde, ben gözyaşlarımı tutamayıp ağlarken, bana moral ve mücadele etme gücünü veren o annemiz olmuştu. Yine iki ayağını kaybeden sevgili Lisa Çelen’in hayatta kalma, yaşama tutunma savaşı, mahkemede davaya müdahil olma, adalet arayışı için verdiği mücadele, katliamdan istedikleri sonucu alamadıklarını göstermiştir.

7 Haziran öncesi HDP’nin seçim çalışmaları yapılan saldırıların amacı neydi?

7 Haziran 2015 seçimleri bizim için önemliydi. Çünkü 2007 ve 2011 seçimlerine bağımsız adaylarla girmiştik. Ama  2015 seçimlerinde  parti olarak seçime girecektik. İddiamız büyüktü. %10 gibi dünyadaki en yüksek seçim barajını aşmayı, ve barajın çok üzerinde bir oy alarak Kürt halkı, Türkiye halkları, kadınların, gençlerin, emekçiler, ezilenlenler ve ötekileştirilenlerin parlamentoda temsilciliğini yapmayı hedeflemiştik. Fakat bizim barajı aşıp güçlü bir şekilde meclise girmemiz AKP’nin tek başına iktidar olamaması demekti. İktidarı kendileri için vazgeçilmez gördüklerinden parti olarak seçime girmememiz için her yolu denediler. Özellikle HDP projesinin mimarı Sayın Öcalan’ı ve HDP yi bundan vazgeçirmeye çalıştılar. Fakat Sayın Öcalan, bırakın bu önerisinden vazgeçmeyi, HDP projesini Türkiye Halklarına iyi anlatmamız durumunda %20’ye yakın oy alabileceğimizi söyledi. HDP’nin bu kararından vazgeçmemesi sonucunda, artık devletin kendisi olmuş AKP, her türlü yasa dışı, hukuk dışı, karanlık yöntemleri kullanarak bizi parlemento dışında bırakmaya çalıştı.7 Haziran seçimine kadar Genel Merkezimiz dahil olmak üzere 60 il ve ilçemiz saldırıya uğradı, yakıldı yıkıldı, bombalandı. Fakat tüm bu saldırılara rağmen HDP’nin mayası tutmuş, kamuoyu yoklamalarında oy oranımız %13-15 civarında çıkıyordu. Sonunda, buda oldu dedirtecek türden bir bombalı saldırının seçimden sadece 2 gün önce olması aklı başında düşünen herkes için bir tesadüf değildir. AKP her ne kadar karanlık güçler tarafından  bu saldırının yapıldığını söylese de, zaman, mekan gibi faktörler düşünüldüğünde en azından iktidarın içinde bir ekibin bilgisi olmadan yapılması zordur. Ancak, İŞİD gibi insanlık dışı bir örgüte ısmarlanan bu saldırı da HDP’yi engelleyememiş ve AKP 13 yıllık iktidarından sonra ilk kez tek başına iktidar olamamıştır.

Patlama ile ilgili yapılan soruşturma devam etmekte ve alandaki görevli polis memurlarının ihmalleri raporlaştırmasına rağmen henüz kayda değer bir ceza verilmiş değil. Neler söylemek istersiniz?

Saldırı sonrası  Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı ve dava açıldı. Görevi kötüye kullanmaktan dolayı polisler hakkında açılan dava halen Diyarbakır’da sürmektedir. Tahmin edileceği üzere bu tür davalardan bir sonuç çıkmaz, çıkamaz.

Ana dava her zaman olduğu gibi güvenlik gerekçesiyle Ankara’ya taşındı. Dava Ankara Sincan Batı Adliyesi 2. Ağır Ceza Mahkemesinde  5 yıl sürdü.

Milletvekili olduğum dönemde bende birkaç mahkemeye katılarak davayı izledim. 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklanıp milletvekilliğim düşürüldükten sonra, basından takip edebildim. Oluşan kamuoyu nedeniyle davanın üstünü örtülemedi. Yargılama sonucunda Orhan Gönder, Mustafa Kılıç, İsmail Korkmaz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu dava ile toplumdaki adalet duygusu bir kez daha yara aldı hatta adalete olan inanç yok oldu demek daha doğru olur .Bu davada en önemli olan bombalı saldırıyı yapanların arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılıp yargılanmasıdır. Fakat ne bu davada nede bundan sonra yapılan Suruç ve Ankara 10 Ekim katliamında da bu açığa çıkarılmadı. Bir gün bağımsız tarafsız hakimler tarafından bu davaların yeniden açılacağına ve sorumluların yargılanacağına, hem yaralananlar hem de şehitlerimizin ailelerinin inancı yüksektir.

Süleyman Soylu geçtiğimiz günlerde katıldığı bir tv programında ülkenin son 5-6 yılındaki olaylara dair konuşurken o olayları simetrik ve asimetrik saldırılar diye yorumladı. Bunu nasıl yorumlarsınız?

Dünyada simetrik savaşlar ve saldırılar uzun yıllar ulus devletlerin korkuları arasındaydı. Bu nedenle bütçelerinin önemli bir kısmını savunma sanayiine ayırdılar. Türkiye bu korkuları nedeniyle NATO’ya üye olduktan sonra konvansiyonel silahlanmaya en fazla önem veren ülke oldu. Bu nedenle NATO’nun en büyük asker ve silah bulunduran gücü haline gelmiştir. AKP de hayali düşmanlar yatarak iktidarını ayakta tutma ve sürdürme durumu var. AKP Hükümeti iktidara geldiği 2002 yılından günümüze bir dış güçler tehlikesini dilinden düşürmeyerek, iktidarını bugünlere getirmiştir. Her zaman Türkiye’ye kastedecek bir dış düşman vardır AKP’ye göre. S-400’leri de bunun için almışlardır. Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) yanı başımızda bir terör devleti ilan ediliyor diye kurmuştur. Bütün Avrupa  İslam düşmanlığı nedeniyle, AKP iktidarını devirmeye çalışıyordur vs.

Suriye’deki El-Nusra, El-Kaide ve IŞİD gibi terör örgütleri ile ilişki geliştiren, son dönemde bir kez daha açığa çıktığı gibi, yardım eden, ÖSO ile ortak ordular kuran kendileridir. Dolayısıyla IŞİD’i terör örgütleri listesine almaları, ve IŞİD’den gelen saldırıların hedefi oldukları söylemi gerçekçi değildir. Oradan gelen bir tehlike olmadığı gibi, istedikleri zaman, istedikleri işlerde kullanabilecekleri bir yapı var ellerinde. Türkiye’de neredeyse 40 yıldır bir çatışma ve savaş durumu yaşanıyor. Dünyadaki başka devletler gibi Türkiye de bu durumu savaş olarak adlandırmıyor. Çünkü savaş olarak tanımlarsa resmi olarak ateşkes ve barış antlaşması yapması gerekir. AKP bu tanımayı 2013-2105 yılının nisan ayına kadar yapmış sonra çıkarlarına gelmediği için çözüm masasını devirmiş bir partidir. AKP’nin Sayın Öcalan ile kurulan masayı devirmesi ardından savaşı yeniden başlatması gibi bir gerçeklik vardır.

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…