Fotoğraf: Reuters

33 yıllık hekim, iç hastalıkları ve hematoloji uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner, tam da bu ortamda ‘Bilim Bizi Kandırıyor Mu?’ kitabıyla, hem son dönemde yaşananları analiz etmeye hem de bilim dünyası içinde ve etrafında yaşananları aktarmaya çalışıyor. Bir yandan sorunları çekinmeden tartışırken, diğer yandan her şeye rağmen elimizdeki en kıymetli kaynağın bilim olduğuna bir kez daha dikkati çekiyor.

‘İnanıyorum öyleyse varım’

Röportaj yaptığımız Prof. Dr. Çetiner, yaşadığımız gerçek ötesi durumun da aslında bir salgın olduğunu söyledi. 2016’da Oxford Sözlüğü’nün ‘post-truth’u yılın sözcüğü seçtiğini anlatan Çetiner, şöyle konuştu: “Bu nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede, duygulardan ve kişisel kanaatlerde daha az etkili olması durumu anlamına geliyor. Yani gerçeğe aldırmadan, sadece algı ve yalanlarla akıl karıştırarak kitlelerin yönlendirilmesi. Gerçeklik döneminde ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ denirdi, bu dönemdeyse ‘İnanıyorum, öyleyle varım’ deniyor.”

Prof. Dr. Mustafa Çetiner

 

Bu dönemi hastalık olarak nitelendirenler olsa da Çetiner hekim gözüyle buna katılmıyor. Aslında post-truth’un hastalığın kendisi değil, bulgusu olduğunu söyledi. Çetiner, “Hastalığın kendisi demokrasiyi, çoksesliliği içselleştiremeyen dünya düzeni. Hastalık bir anlamda kapitalizm, dünya emperyalinin bu evrende ne varsa hepsine hükmetme tutkusu ve doyurulamayan açlığı” dedi.

Kandırılma korkusu önemli etken

Peki insanlar gerçek ötesinde yaşamı neden seçti? Çetiner, şöyle anlattı: “Aslında iki şey düşünüyorum bununla ilgili. Bunlardan biri, pür salt rasyonalizm, akılcılık insanları mutlu etmeye yetmedi. İkincisi, rasyonel üretilmiş, akla yakın bilgiye, gerçeğe ulaşmak hem acı çekmeyi hem de inanılmaz bir çaba gerektiriyor. İnsanlar buna katlanmak istemiyor. Aslında insanların bazıları kontrolün kendinde olmadığı bir dünyada daha rahat ediyorlar. İnsanın hekimine ‘Tedavi kararını benim yerime sen ver’ demesi bile öyle. Bir başka önemli faktör, kendilerine anlatılanlara inanmıyorlar. Anlatılanlara inanmak onları mutlu etmiyor. Anlatılanlara inandıkları için geçmişte çok kandırıldılar ve yine kaldırılmaktan korkuyorlar.”

Kandırılma korkusu bu süreci anlamak için yetmiyor. Çetiner, şöyle devam etti: “Daha da önemlisi, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilecek bilgi birikimleri yok. Eksiden insanları yönlendirmenin yolu bilgisiz bırakmaktı. İletişim çağındaki yeni yöntem onları yarım yamalak bilgi bombardımanıyla istedikleri biçimde düşündürtebilmek. Aslında bu bir başka sansür yolu. Çünkü bilgi ve birikimleri neyin, ne kadar doğru, haklı ya da yanlış olduğunu ayırt etmeye yetmiyor. Bilgi çöplüğü olan internette istediğiniz her konuda yazılmış bir şey bulabilirsiniz. Düşündüğünüz her şeyi doğrulayabilirsiniz.”

Ot, çöp satanlar alternatif gösterildi

Bu insanlar için gerçek önemini yitirince, algılar devreye girdi. Çetiner, şöyle konuştu: “İnsanlar gözlerinin önündeki koca gerçeği görmek yerine, onlara söylenen, öğretilen, gerçekle ilgilisi olmayan ama inandırıldıkları safsatalarla yaşamayı seçmeye başladı. Bu çağda yeniden dünyanın düz olduğuna inananlar var. Arkadaşıma, birisi ‘Yerçekimi olduğunu nereden biliyorsun, belki de gök itimidir o’ demiş.”

Tüm bu gerçek ötesi hallerinden en çok etkilenen alanlardan biri tıp. Her gün TV’lerde birçok para-medikal uzmanın çıkıp klasik tıbbın gerçeklerine neredeyse taban tabana zıt bilgiler verebildiğini belirten Çetiner, şöyle devam etti: “Covid-19 pandemi başladığından beri sağlık çalışanları çok büyük bir mücadeleyle çalıştı. Çok sayıda vefat eden oldu. Sonra öyle bir algı yaratıldı ki sanki sağlık çalışanları global dünyadaki ilaç endüstrisinin paralı elemanları, sanki onları besliyor. Öbür taraftan Nişantaşı’ndaki görkemli muayenehanelerinde otu, çöpü binlerce liraya satanlar bu dünyadaki kapitalist düzene alternatif gibi gösterildi. Sosyal medyanın da etkisiyle insanlar manipüle ediliyor.”

‘Alternatif tıpçılar hastalandığında bize geliyor’

Çetiner, kapitalizmin alternatifi gibi algılanan ‘alternatif tıp’ pazarının çok büyük olduğunu söyledi. ABD’de kanser harcamalarına yılda 4 milyar dolar ayrılırken, alternatif tıp pazarında 2017 rakamlarına göre yılda 40,3 milyar dolar dolaşıyor. Tıbbın ve bilimin alternatifi olamayacağını belirten Çetiner, şöyle konuştu: “Otları, çöpleri önerenler hasta olduklarında koşarak klasik tıp uygulayıcılarına geliyor. Alternatif tıp, bilimsel yöntemlerden yoksun. Aslında tıbbın alternatifi olmaz. Destekleyici tıp demek lazım. Ama ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde bu uygulama pek destekleyici değil, alenen alternatif biçimde uygulanıyor. İlaç olarak görülmedikleri için tüm dünyada reklamları yapılıyor. Her türlü kontrolden uzak kalabiliyor. Pandemi günlerinde bir kez daha gördük ki insanların hijyen ve virüs korkusunu olabildiğince sömürdüler. Reklam gücüyle kimi destek ürünleriyle ilgili, kullanılması gerekli algısı kolayca yaratıldı.”

‘Aşı karşıtlarını anlayamıyorum’

Çetiner, aşı karşıtlığının ve özellikle sosyal medya eliyle yaygınlaşan dezenformasyonun ciddi sağlık sorunlarına zemin hazırladığını vurguladı. “Kendi aşımızı yapalım” diyenleri anlayabildiğini belirten Çetiner, toptancı aşı reddini eleştirdi. Çetiner, “Pandemi boyunca binlerce gönüllü ile yapılan aşı çalışmalarının sonuçlarına güvenmeyip, Facebook’da izlediği, İtalyanca konuşan ve hekim olup olmadığı bile bilinmeyen birine inanıp aşı yaptırmamayı şaşkınlıkla izliyorum” dedi.

Bazı aşı karşıtlarının bu duruşlarını ilaç endüstrisinin çevirdiği dolaplara bağladığını hatırlatan Çetiner, şöyle konuştu: “Kimi sorumsuz kişilerin peşine takılıp, aşılar konusunda toptancı bir yaklaşıma girmemek gerekiyor. Kimi aşılar tama yakın koruyucu ve halk sağlığı için olmazsa olmaz. Karaciğer sirozu ve kanserine, tetanos ve kuduz aşılarını, çocukluk çağı aşılarını tartışamaz, halk sağlığı açısından önemli bu aşıları ‘Yaptırmıyorum, yaptırmayın’ diyemezsiniz. Şu pandemi döneminde de aşı yaptırmamak halk sağlığı için de bir tehlike. Çünkü enfeksiyon sadece şahsın kendisini ilgilendirmiyor.”

Tek yol bilim!

Kitabının adı, ‘Bilim Bizi Kandırıyor mu?’ provakatif gibi gözükse de Çetiner’in amacı aslında, bazı sorunlu alanlarına rağmen bilimin yine tek ‘panzehir’ olduğunu göstermek. Çetiner, şöyle konuştu: “Hep bilimden yana olmayı sürdürmeliyiz. Bilim yeterince özgür değil diye akıldışılığın ve hurafenin temsilcisi olma yanlışına düşmemeliyiz. Bilimperestlik yapmadan bilime inanmak gerek. Yol göstericiliğini kabul etmek istiyorsak, onu göreli, yanılabilir bazen de her şeye rağmen sübjektif ama her zaman kuşkucu, olabildiğince nesnel, hep soru soran ve akıl temelli ve değişlik yapısını bilerek kabul etmeliyiz.”

Kaynak: DİKEN

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…