25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında Denizli’de de kadınlar alanları doldurdu.

Denizli Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu’nun çağrısı ile Candoğan Parkında bir araya gelen kadınlar dövizler ve pankartlarıyla, sloganlar eşliğinde basın açıklamalarını okudular.

Basın açıklamasının ardından Çınar Meydanı’na sloganlar atarak ve düdük çalarak yürüyüşe geçen kadınlar eril şiddete karşı seslerini duyurdular.

EŞİT VE ÖZGÜR YAŞAMAK İSTİYORUZ, BİR KİŞİ DAHA EKSİLMEYE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK, SOKAKLAR MEYDANLARI GECELERİ TERK ETMİYORUZ, YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI sloganları ile kadına yönelik şiddete dur dediler.

Çınar Meydanı’na gelen kadınlar halaylar eşliğinde eylemlerini bitirdiler.

 

Denizli Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu tarafından okunan basın açıklaması şöyleydi:

BASIN METNİ:

Bugün 25 Kasım.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü

Biz kadınlar bugün öfkeliyiz isyandayız, isyanımız ve öfkemiz gün be gün katlanmakta.

Daha yeni Denizli’de kocası tarafından çocuklarının yanında bıçaklanarak öldürülen Hafize Kurban’ın davasını takip etmiş, “bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok” demek için bugüne hazırlanırken 18 Kasım da, Isparta’da Güleda Cankel, sevgilisinin 17 saat süren fiziksel, psikolojik işkencesi ile öldürüldü. Katil : “bitti 13.47” notunu sosyal medya hesabından paylaşacak kadar soğukkanlıydı. Ve dün bu satırlar yazılırken, Eskişehir’de, boşandığı eşi tarafından satır darbeleriyle yaralanan Ayşe Tuba Arslan 44 gün süren yaşam mücadelesini kaybetti.

Eldeki verilere göre 2019 yılında  378 , sadece ekim ayında 36 kadın hayatını kaybetti. Eldeki verilere göre diyoruz, çünkü resmi bir istatistik tutulmuyor. Tespit edilebilenleri ancak sayılarla ifade ediyoruz. Kadınlar yaşamda ötekileştirildiği gibi ölümde de ötekileştiriliyor, cinsiyetimiz nedeniyle ölümlerimiz bile rakamsallaştırılmak istenmiyor. Çünkü soracağız: neden ölüyoruz, öldürülüyoruz? Bizi öldüren nedenlerin ortadan kaldırılmasını isteyeceğiz?

Dünya Sağlık Örgütü cinsiyete dayalı şiddeti; kadınlarda fiziksel, cinsel, psikolojik herhangi bir zarar ya da üzüntü doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik, özel yaşamda veya kamu yaşamında gerçekleşebilen, her türlü davranış, tehdit, baskı veya özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesi olarak tanımlamaktadır.

Kadına yönelik fiziksel, cinsel, ekonomik, duygusal şiddet, aşağılama, cinsiyetçi şaka ve ifadeler, nesneleştirme kadınların hayatının kontrol altında tutulmasına yol açmakta, özgürleşmesine ve güçlenmesine engel olmaktadır.

Ülkemizde her üç kadından birinin fiziksel şiddet gördüğü, hayatı boyunca eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görmüş kadınların oranının Türkiye genelinde en az %35 olduğu bilinmektedir. Kocalarından ayrılmış kadınların %78’i fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.

AKP iktidarında kadına yönelik eril şiddet, %1400 artmıştır.

İstihdam, sağlık ve sosyal güvenlik politikaları, kadınları erkeklere bağımlı kılarak daha da yalnızlaştırıyor. Hasta, yaşlı, çocuk bakımını ve ev işlerini kadının görevi gören, kadınlara evdeki görevlerini de ihmal etmemek adına esnek ve kısmi zamanlı olarak çalışma stratejilerini dayatan bir sistem kadınları eve hapsetmektedir.

Kadınları sadece annelik üzerinden tanımlayan politikalar, kadınları koruyucu sağlık hizmetlerinden ve onun bir bileşeni olan gebelikten korunma yöntemlerinden yoksun bırakarak ve kendi bedenleriyle ilgili kararlarına karışarak kadınların cinsel haklarını ve dolayısıyla insan haklarını, yaşama ve var olma haklarını yok saymaktadır.

Toplumsal barış ortamının sağlanamadığı ülkelerde, bireylerin ruhsal sağlıklarının daha sık bozulduğu, bu durumdan kadınların daha fazla etkilendiği bilinmektedir. Toplumsal şiddet ve çatışma ortamı bireysel şiddet olgularının da artması ile sonuçlanmaktadır. Şiddetin nesnesi de sıklıkla kadınlar ve çocuklar olmaktadır.

Bizler biliyoruz ki savaş  politikaları  erkek egemenliğini güçlendiriyor,  şiddeti yeniden  üretiyor. Savaşta kadınların IŞİD tarafından kaçırıldığına, köle pazarlarında satıldığına, köklerinin olduğu yerlerden zorla göç ettirildiğine tanıklık ettik, yollarda, denizlerde mülteci teknelerinde öldüklerine tanıklık ediyoruz.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR!

Kadına yönelik şiddetle mücadeleye zemin hazırlayan en önemli sözleşme, 1979 yılında hazırlanan ve ülkelerin onayına sunulan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Sözleşmesi’dir. Sözleşme ile taraf devletlere toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın ve görünümlerin tasfiye edilmesi için gerekli her türlü önlemi alma konusunda sorumluluk verilmiştir.

Avrupa Konseyinin kadınlara yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek amacıyla hazırladığı, 2011 yılında İstanbul’da imzalanan  ve 1 Ağustos 2014 tarihi itibariyle yürürlüğe giren  “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin yani “İstanbul Sözleşmesi” nin onaylanması Türkiye için çok önemli bir adımdır.

6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası” bu sözleşmeler çerçevesinde çıkarılmıştır ve  kanun, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla çıkarılmıştır.

Şiddeti önlemek için daha etkin mekanizmalar oluşturmak yerine, kadın düşmanı, cinsiyetçi, savaş ve nefret politikalarıyla kadına yönelik şiddeti derinleştiren AKP hükümetleri diğer yandan da kazanılmış haklarımıza saldırmaktadır. İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasasını dahi yok etmek istemektedir.

Kadına yönelik şiddeti azaltmanın en temel yolu toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır.

Muhafazakar politikalar aracılığıyla evlere kapatılan, aile içinde yer almaları beklenen, ‘evlerinin kadını’, ‘çocuklarının annesi’ olan kadınların çok daha fazla şiddete maruz kaldığı akılda tutularak kadınların eğitim almalarının önü açılmalı, iş sahibi olmaları desteklenmelidir.

Kadın cinayeti davalarında ‘haksız tahrik’ indirimi uygulamalarına bir an önce son verilmelidir. Aile birliğinin sağlanması adı altında kadınları ikinci planda bırakan, kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle bir arada yaşamaya zorlayan uzlaştırma girişimleri, kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılığı artırmaktadır.

Olağanüstü hal gerekçe gösterilerek kapatılan kadın danışma/ dayanışma merkezleri açılmalı, yerel yönetimlerin kadın sığınma evi açma sorumluluklarını yerine getirip getirmedikleri denetlenmeli, şiddete maruz kalan kadınların bu merkezlerde uygun koşullarda ve gizlilikleri korunarak kalmaları sağlanmalıdır. Kadınlarla ilgili yasalar yapılırken bu konuda ciddi bir birikim ve deneyimi olan kadın örgütleriyle işbirliğine gidilmelidir.

İlkokul ve ortaöğrenimde ders kitaplarındaki geleneksel cinsiyetçi ifadeler çıkarılmalı, medyada kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran programlara, şiddeti yeniden üreten, kadınları hedef gösteren haber diline son verilmelidir.

Kadın düşmanı ve erkek egemen gerici zihniyete dayalı devlet politikalarına, AKP hükümetleri döneminde hızla artan kadın katliamlarına ve kadına yönelik her türlü şiddete, haksız tahrik indirimlerine ve her türden cezasızlık pratiklerine HAYIR diyoruz.

Savaşın ve şiddetin olmadığı; kadınların şiddet görmediği, kadına yönelik şiddetin daha gerçekleşmeden, tehdit ve fiziksel şiddete yeltenme aşamasında ciddi bir suç sayılıp, ağır şekilde cezalandırıldığı; şiddet uygulayanların tahrik indirimsiz yargılandığı,

Kadınların hiçbir yerde tacize-tecavüze uğramadığı, sokaklarda özgürce dolaşabildiği; çocuk doğurup doğurmayacağına kaç çocuk doğuracağına, ne zaman evlenip ne zaman boşanacağına kendilerinin karar verdiği bir ülkede eşit ve özgür YAŞAMAK İSTİYORUZ!

Ve bugünlerde Şili’de kadınlar ayakta; gözaltına alındıktan sonra tecavüz edilmiş ve işkence edilmiş cansız bedeni demir parmaklıklara asılı halde bulunan pandomim sanatçısı Daniela Carrasco’nun hesabını soruyorlar. Aynı coğrafya da Dominik Cumhuriyetinde, bundan 59 yıl önce,  Mirabel kardeşlerin yolu da diktatörlüğün kolluk güçlerince kesilir, tecavüze uğrarlar, vahşice öldürülürler ve ölümlerine kaza süsü verilir. Dominik Cumhuriyeti ayaklanır, kadınlar direnişi yükseltir ve diktatör Rafael devrilir. İşte Mirabel kardeşlerin öldürüldüğü gün olan 25 Kasım Latin Amerikalı kadınların öncülüğünde “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan edilir. Diktatörler devrilmeye, tarihte nefretle anılmaya mahkumdur ancak Mirabeller, Danielalar mücadeleleri ve anılarıyla aramızda yaşamaya devam ediyorlar.

25 Kasım da kadına yönelik her türlü şiddete karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde birikimimizden ve haklılığımızdan aldığımız güç ile mücadeleye devam ediyoruz.

Ataerki ve kapitalizmin yaşam hakkımız üzerindeki tahakkümünü kabul etmiyor, savaşa, şiddete, ekonomik krize ve antidemokratik tüm uygulamalara karşı ısrarla ve büyük bir kararlılıkla irademize, emeğimize, özgürlüğümüze ve yaşamımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI

EŞİT VE ÖZGÜR YAŞAMAK İSTİYORUZ

BİR KİŞİ DAHA EKSİLMEYE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK

                                DENİZLİ KADINLAR BİRLİKTE GÜÇLÜ PLATFORMU

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…