Okyanusun derinlerindeki ekosistemlerin hepsi birbirine benzemiyor. Şimdiyse uluslararası bir bilim ekibinin keşfi, okyanusun en derin bölgelerine belirli bir organizma türünün egemen olduğunu ortaya koydu. Yaklaşık 4 bin 400 metre derinlikte, karanlıkta gizlenen canlıların büyük kısmı yumuşak bedenlere sahip. Sert bir kabuğa sahip yumuşakçalar ise büyük oranda bu sınırın üzerinde yaşıyor. Bilim insanları, bu durumun ardında yatan nedenin, kabukların meydana geldiği minerallerin varlığıyla bağlantılı olduğunu düşünüyor. Sahip olduğumuz bu bilgi, bu soğuk, karanlık ve tekinsiz çevrede yaşayan biyolojik çeşitliliği insan kaynaklı faaliyetlerin etkilerine karşı korumamıza yardım edebilir.
‘DENİZ ÇÖLLERİNİN’ ŞAŞIRTAN DÜNYASI
İngiltere’deki Ulusal Oşinografi Merkezi’nden derin deniz ekolojisti Erik Simon-Lledó, konuya ilişkin bilgi vererek, “Derinlerdeki çamur kaplı deniz tabanları onlarca yıl önce ilk keşfedildiğinde, besin eksikliği, aşırı yüksek basınç ve dondurucu sıcaklık gibi yaşam açısından aşırı koşullar hesaba katıldığında, neredeyse ‘deniz çölleri’ olarak görüldü. Öte yandan, derinlere dair keşifler ve teknoloji ilerledikçe, bu ekosistemler, sığ su ekosistemlerindekiyle kıyaslanabilir ama çok daha geniş bir mekânsal yayılımda var olan büyük bir biyolojik çeşitliliği gözler önüne sermeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Derin okyanus, Dünya yüzeyinin yüzde 60’ından daha fazlasını kaplasa da içinde sürmekte olan yaşama dair çok az şey bilinir. Bu durum, insanlar açısından bir tür çevresel dışlanmadır: Güneş ışığından uzak bu ortamda, ezici basınç düzeyleri, dondurucu ısılar ve kesintisiz bir karanlık hüküm sürer. Diğer yandan, teknoloji bu en karanlık derinlikleri uzaktan keşfedebileceğimiz noktaya dek gelişti ve yeryüzünün bu tuhaf, soluk ve yumuşak karnını ortaya çıkardı.
Derin deniz robotlarını kullanan Simon-Lledó ve ekibi, Pasifik Okyanusu’nun tabanında, Meksika ile Kiribati adası arasında kalan 3 bin 500 ilâ 6 bin metre derinlikte, 5 bin kilometre boyunca uzanan ve ‘Clarion-Clipperton Bölgesi’ diye adlandırılan derinlerdeki bir ovaya dair kapsamlı bir görüntü veritabanı oluşturdu. Bu görüntülerden tespit ettikleri 10 milimetreden daha büyük olan tüm canlıları büyük bir özenle kayıt altına aldılar. 50 binden fazla derin deniz canlısını endekse eklediler ve bölgenin en derin bölgelerindekilerle kıyasladıklarında, daha sığ bölgelerde bulunan hayvan türlerinde bariz farklılar bulunduğunu gördüler.
GÖRÜNMEZ SINIR CANLILARI BİRBİRİNDEN AYIRIYOR
Simon-Lledó, “Yumuşak anemonların ve deniz hıyarlarının böylesine açık bir biçimde egemen olduğu derin bir bölge ve birden bire yumuşak mercanların ve kırılgan yıldızların her yere yayıldığı sığ bir uçurum bulduğumuzda, şaşkına döndük” dedi. Her türden derin deniz canlısı iki bölge arasındaki bir geçiş bölgesini kaplasa da 4 bin 400 metrenin altında sert kabuklara sahip olan yumuşakçalar görünmüyordu. Araştırmacılar, keşfettikleri bu belirgin sınırın, büyük ihtimalle ‘karbonat dengeleme’ derinliğiyle bağlantılı olduğunu düşünüyor.
Sert kabuklar, yüzeyden okyanusa yayılan kalsiyum karbonattan meydana gelir. Öte yandan, kalsiyum karbonat belirli bir derinliğin altına yeterince ulaşmaz ve bu durum sert kabuklu canlıların deniz tabanında onu kullanamamasına neden olur. Bu bulgu, okyanus asitlenmesi, iklim değişikliği ve derin deniz madenciliği nedeniyle şu anda Clarion-Clipperton Bölgesi’nde gözlemlenen derin okyanusta yaşayan biyolojik çeşitliliğin kolayca bozulabilecek hassas bir dengeye sahip olduğunu gözler önüne seriyor.
Araştırmacılar makalelerinde, “Genel bağlamda, bu bölge, kuzeydoğu Pasifik’in derin deniz tabanında yaşayan okyanus tabanı toplulukları için daha önce beklenenden çok daha yüksek bir ekolojik çeşitliliği yansıtıyor” dedi ve şu bilgiyi paylaştı: “Jeokimyasal ve iklimsel güçlüklerden doğan ve gözlerden saklı kalan bu çeşitliliğin, derin deniz toplulukları hakkında gelecekte yapılacak ekolojik ve makroekolojik araştırmalar ile Clarion-Clipperton Bölgesi’nde ve muhtemelen dünya çapında derin deniz madenciliği tarafından hedefe konan diğer derin deniz alanlarındaki biyolojik çeşitliliği korumak amacıyla uygulanan bölgesel ölçekli koruma stratejilerinin başarıya ulaşması noktasında önem taşıyan etkileri söz konusu.”
Araştırma makalesi Nature Ecology & Evolution dergisinde yayınlandı.
Yazının orijinali Science Alert sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)
Kaynak: Duvar
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()