PETER VON KANT
X X X Yönetim ve senaryo: François Ozon Fransız filmi, 2022. |
Son ayların en iyi haftası… Art arda güzel filmler gösterildi. Böylece bendeniz festival kuşu olmayıp burada kaldığımdan (yani aslında tembelliğimden!) hepsini görüp yazabildim. Bu dört film bugünden cumartesiye dek sizlere sunulacak.
Sinemada eşcinsel yönetmenler az, ama etkileyicidir. Elbette açıkladıkları için bilinenleri düşünürsek… ABD’den George Cukor, Andy Warhol, Gus Van Sant; Almanya’dan Rainer Werner Fassbinder; Fransa’dan François Ozon, Xavier Dolan; İspanya’dan Pedro Almodovar; İtalya’dan Pier Paolo Pasolini; Türkiye’den (ya da yine İtalya’dan mı demeli?) Ferzan Özpetek sayılabilir.
Ülkemize (İstanbul Film Festivali’ne) de gelmiş değerli Fransız yönetmeni François Ozon, bu 21. filminde karşımıza belki andıklarımın hepsinin en verimli, en kalıcı ismi olan Fassbinder’den bir uyarlamayla geliyor. Fassbinder’in 1972 yapımı filmi The Bitter Tears of Petra Von Kant‘ın değişik bir yorumuyla… Şöyle ki, o film bir lezbiyen aşk hikayesiydi. Bu filmse bir erkek eşcinselliğini anlatıyor. Böylece Petra da burada Peter olmuş!..

Bu arada fonda değişik dillerden şarkılar çalınıyor. Bunlardan biri de “Herkes öldürür sevdiğini” sloganını yineleyip duruyor. Arada Sidonie‘yi tanıyoruz: vaktiyle Peter’in üne kavuşturduğu, soğuk ve içe dönük bir kadın. O da yakışıklı Amir’le işi pişirmiş değil midir? Ve zaten Amir’in sözümona ayrıldığı ve uzakta kalmış bir eşi de yok mudur?
Ama Peter’in ihtirası öylesine büyüktür ki… Ne yapıp eder, Amir’i evine, yakınına ve hayatına alır. Ve ona oyunculuk üzerine ders aldırmayı da başarır.
Ve sonra dokuz ay sonrası… Hayır, bir çocuk gelmez!.. Ama o kurulu düzen parçalanmıştır Amir normal hayatına dönmek üzeredir. Araya Peter’in annesi ve kızı da girerler. Ama bu aile ve onun yakınlığı bile Peter’in oğlana aşkını unutturacak gibi değildir. Ve melodram tüm ağırlığıyla yaklaşmaya başlar.
François Ozon böylece Gouttes d’Eau sur Pierres Brulantes – Kızgın Taşlar Üzerindeki Su Damlaları’ndan sonra yeni bir Fassbinder uyarlaması yapmış oluyor. Ve Fassbinder’in özgün filmine yarım yüzyıl sonra yepyeni bir yaklaşım getiriyor. Cinsiyetleri değiştirmenin yanı sıra ana kahramanı sinemacı yapmak, Fassbinder’e şapka çıkarırken olasılıkla kendisinin de bir portresini çizmek filmin diğer özellikleri.
Oyunculuklara gelince… Peter’i oynayan Denis Menochet çok tanınmış bir oyuncu değil. Film için seçimi kimi kaynaklara göre bizzat Fassbinder’e benzemesi nedeniyle… Ama sanatçı öylesine sıcak ve duyarlı bir kompozisyon çiziyor ki, hayran olmamak imkansız…
Öte yandan, Amir Ben Salem’de Khalil Ben Gharbia da çok iyi. Ama, kadınlara geçmeden, Peter Von Kant’ın evindeki hizmetkârı, aslında sekreterden danışmana, uşaktan senaryo yazarına, asistandan aşçıya her türlü hizmeti veren, bunları yaparken de filmin sonuna dek hiç ağzını açmayan Karl rolündeki Stefan Crepon’a da bir şapka çıkarayım.

Kadınlara gelince… Filmin başından itibaren Peter’in salonunda dev bir portresi asılı duran Sidonie’de Isabelle Adjani gerçekten şaşırtıcı bir uyuşturucu düşkünü soğuk kadın portresi çiziyor. Fizik olarak hâlâ çok güzel, çok çekici. 67 yaşında -1955 doğumlu olduğuna göre… Sanki 80’lerden beri hiç yaş almamış. Peki, niye Fransız sineması onu böylesine ihmal etmiş ki!..
Alman kökenli oyuncu Hanna Schygulla ise başka bir alem. Öncelikle onun özgün Fassbinder filmindeki lezbiyen aşkın iki kahramanından biri olduğunu hatırlatayım. Bir yıl önce Ozon’la Tout S’Est Bien Passe- Herşey Çok İyi Oldu filminde oynayan oyuncu, burada filmin ikinci yarısında ve Peter’in annesi olarak karşımıza geliyor. Ve aşktan çıldırmış oğlunun bitmeyen hakaretlerine göğüs geriyor. O Adjani’nin tersine hayli yaşlanmış. Ama ondan çok daha yaşlı: 1943 doğumlu; 80 yaşının eşiğinde. Ancak oyunculuğu harika ve rolüyle gerçekten de yüreklerimizi titretiyor.

Son Cannes şenliğinde büyük alkış alan film belki herkese göre olmayabilir. Ama bir Fransız eleştirmenin dediği gibi, bu bir ‘petit bijou’. Yani küçük bir mücevher. Meraklıları kaçırmasın… Ayrıca bu filmi yazarken Fassbinder denen büyük yönetmeni kendi açımdan ne denli ilmal ettiğimi fark ettim. Milliyet-Sanat’taki klasik film yazılarımda bunu telafi etmeye çalışacağım.

Kaynak: T24
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()