Türkiye Futbol Federasyonu dereyi geçerken at değiştirdi ve kulüp harcamalarında bütçeden sapma oranını yüzde 30’dan 40’a çıkardı. Gelirlerde azalma olduğunu belirterek kararı destekleyen kulüpler var. Ayağını yorganına göre uzatanlar ise oyun esnasında kural değiştiği için dertli. Gerçek şu ki bu karar aslında yaz başında çıkarılan talimatın bu sezon uygulanmayacağı anlamına geliyor!

Federasyon, önceki gün, Kulüp Lisans ve Finansal Fair Play Talimatı’nda bir değişiklik yaparak kulüplerin 2019-2020 sezonunda bütçelerindeki kabul edilebilir sapma tutarını yüzde 30’dan yüzde 40’a çıkardı.

Ajanslardan geçen haber bu… Haliyle insan bu haberden pek bir şey anlamıyor. İyi bir şey midir, kötü bir şey midir bu karar? Kime yarar, kime zarar? Belli değil…

Gelin, önce durumu bir özetleyelim, sonra da kararın ne anlama geldiğine bakalım.

Lisans ve Finansal Fair Play Talimatı nedir?

Mesele şu aslında… UEFA bundan çok uzun bir süre önce özetle dedi ki: “Bana bağlı kulüplerin gelirleriyle giderleri arasında bir denge olmak zorunda. Çünkü bazı kulüpler sürekli borçlanarak büyüyor, saçmasapan paralarla transfer yaparak sportif başarı kovalıyor. Ayağını yorganına göre uzatanlar, elindeki para kadar futbolcu alanlar ise bunun cezasını başarısızlıkla ödüyor. Bu aslında haksızlık. Bir taraf resmen kumar oynuyor. ‘Ya kazanır da gelirlerimi artırırsam’ diye bir hayalin peşinde… Diğeri, param kadar takım kuracağım demenin, kumara meyletmemenin karşılığında asla sportif başarı elde edemiyor.”

Bunun üzerine ‘Financial Fair Play’ denen kavram ortaya çıktı ve UEFA bütçeleri denetlemeye ve önceden belirlenen oranların üzerinde borçlanan, borçlarını ödemeyen kulüplere -turnuvalardan men etmeye kadar giden- ceza uygulamaya başladı.

Avrupa’nın önde gelen ligleri baktılar ki bu kurallar gerçekten de futbolun geleceği için olmazsa olmaz, bazıları aynı şekliyle, bazıları modifiye ederek UEFA modelini kendi liglerine uygulamaya karar verdiler.

İşte Türkiye Futbol Federasyonu da Kulüp Lisans ve Finansal Fair Play Talimatı’yla benzer bir çalışmayı başlattı. Ve özetle dedi ki: “Ey sevgili kulüpler, ben sizlere birtakım bütçe kısıtlamaları getireceğim, gelirinizin ancak belirli bir bölümüyle harcama yapabileceksiniz, yoksa size lisans vermem, puanınızı silerim, ligden düşürürüm vs… Yoksa Avrupa’ya rezil oluyoruz.”

Bir de borçlar yapılandırılıyor

Tabii Türkiye’de futbol kulüpleri o kadar büyük bir borç batağı içerisindeki sadece kural koymanın, kısıtlama getirmenin çözüme hiçbir faydası yok. Çünkü çoğu kulüp sadece faizini ödeyebildikleri kredi borcu yükünün altında ezilmiş durumda. Bu yüzden işe devlet dahil oldu ve başını Ziraat Bankası’nın çektiği Bankalar Birliği’nin tüm bu borçları yapılandırmasına karar verildi.

Yani kabaca kulüpler tüm borçlarını kapatacak parayı Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halk Bankası gibi bankalardan kredi olarak alacaklar ve bu borçları orta/uzun vadede görece düşük faizlerle geri ödeyeceklerdi.

İlk kavga burada koptu. Bankalarla hangi vadede anlaşılacağı, faiz oranlarının ne olacağı gibi konular, kulüplerin Bankalar Birliği’yle yapacağı tekil görüşmeler sonrasında kulüp bazında karara bağlanacaktı. Lakin, tahmin edilebileceği üzere, “Falanca kulübe şu kadar vadede para verdiniz”“Filanca kulüp için faiz şu kadar deniyor”“Biz de aynısından isteriz”“Onlar niye bu kadar para alıyor”“Bize de o kadar verin” gibi tartışmalar nedeniyle kulüplerin tamamı henüz borçlarını yapılandırmayı başaramadı.

Borcu yapılandırmadan harcama limiti getirsen ne olur?

Yapılandırma tam anlamıyla gerçekleşmeden TFF geçen yaz Lisans ve Finansal Fair Play Talimatı’nı yürürlüğe soktu. Bu yılı bir deneme ve geçiş süreci olarak gördüğünden takımların harcama limitlerinde de yüzde 30 sapma olması durumunda cezaya gerek olmaması uygun görüldü.

Borçlar yapılandırılmadan, kulüplerin aylık düzenli borç ödemeleri gelirleriyle dengeli bir hale getirilmeden mali denge beklemek saçma olacağından “Bu sezon harcama yaparken mali tablonuzdan yüzde 30 sapabilirsiniz” dedi bir anlamda. Önümüzdeki sezon bu sapmayı yüzde 15’le sınırladı ve ondan da sonraki sezon artık sapma olmamasını talep etti. (Tabii kağıt üstünde…)

Altı ay dayanmadı

Lakin bu bol keseden sapma oranları bile kulüplerin çılgınca harcama iştahına dayanamadı. Talimatta 9 Aralık tarihinde bir değişiklik yapılarak sapma oranı sezon ortasında aniden yüzde 30’dan yüzde 40’a çıkarıldı. Neden?

  • Dediğim gibi borçlar yapılandırılmadı. Beşiktaş, Fenerbahçe gibi kulüpler bankalarla anlaşmış değil. Yapılandırılmamış borçlarla zararın büyümesinin engellenmesi mümkün görünmüyor.
  • Döviz kurunun ikiye katlanması, zaten batık durumdaki kulüplerimizin bilançolarının üstüne tüy dikmişti. Bunun üstüne bir de yayıncı kuruluş liglerin başlamasına kısa süre kala kurdaki artışa bağlı olarak ödeme yapamayacağını açıkladı ve pazarlıklar sonrası kulüplerin alacaklarında yüzde 13 indirime gidildi. Yayın geliri kalemi yüzde 13 azaldı.
  • Yeni bir vergi düzenlemesine gidildi. Sporcu ücretleri üzerinden kesilen gelir vergisinin kulüplere iadesine yönelik uygulamanın kaldırılmasına karar verildi. Bir gelir kalemi de buradan eksildi.
  • Siz zaten borçlanarak büyümeyi alışkanlık haline getirmiş kulübe artık borçlanma diyorsunuz. Ama nasıl? Ne yaparak? Gelir modellerinde hiçbir değişiklik yapmadan bu zaten mümkün değil. Burası hala büyük boşluk… İlerisi için de ışık görünmüyor.

Peki bütün bunlar ne anlama geliyor?

Bir kere bu işin becerilemediği kesin. Çok basit bir hesapla anlatmaya çalışayım. Paçal hesaplarsak 18 Süper Lig kulübünün geçen yılki zararı, gelirlerinin yüzde 36’sı. Bu sezon federasyon bu kulüplere, “Yüzde 30’dan fazla zarar etme” dedi. Yani ortalamada, “Bari yüzde 6 zarar azalt” demiş oldu.

Fakat tabii örneğin büyük kulüplerin zararı çok çok daha yüksek, onlar yüzde 30 sınırına bu koşullarda borç yapılandırmadan yaklaşamıyor. O nedenle oran yüzde 40’a çıkarıldı. Bu ne demek? Yani aslında TFF paçalda Süper Lig’e, “Sen yüzde 4 daha borçlanabilirsin” demiş oldu. Tam bir bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu durumu…

Kulüpler aslında kayyumla idare ediliyor

Cumhuriyet Gazetesi’nde Arif Kızılyalın imzalı bir haber çıktı. Özetle diyor ki: Borçları yapılandırıyoruz ama bankalar yarın öbür gün bu borçları tahsil edemezse kulüplerin gözünün yaşına bakmayabilir. Cumhurbaşkanı da buna benzer sinyaller vermişti.

Ya ne olacaktı?

Bir büyük kulübün yöneticisiyle konuştuğum bir konu olduğu için biliyorum, tabii ki devlet bankası da olsa bankalar bu borcun nasıl ödeneceğinin peşinde… Hatta kulüplerin içerisinde kendi temsilcileri görev yapıyor. Yani aslında kulüplere bir tür kayyım atanmış durumda.

Nasıl atanmasın ki? Sorun sistemde. Adamın biri, bir kulübe başkan seçiliyor ve paranın nasıl harcanacağına iki yıl boyunca o karar veriyor. Koltuğu kaptırmamak için açıyor kulübün kesesinin ağzını… Nasıl olsa hesap soran yok! Sonra o başkan gidiyor, sıfır sorumluluk, sen sağ ben selamet… Bu borçları bırakıp nereye kardeş, diyen yok.

Bankalar, öyle anlaşılıyor ki, bu yeni düzende milyon dolarları borç olarak verdikleri kulübün gelir/gider düzenini bizzat kulübün ‘içinden’ denetleyecekler. Bu da dediğim gibi, kulüpleri basiretsiz başkanların bizi getirdikleri noktada bir nevi kayyıma teslim etmek demek.

Trabzonspor itiraz edecek

Alınan son karara itirazlar da var. İtiraz edenler kararın haksız rekabete yol açtığını belirtiyor. Örneğin Trabzonspor yönetimi yazın bankalarla anlaştıklarını, borçlarını yapılandırdıklarını ve bir ödeme planına göre transfer yaptıklarını söylüyor ve oyun esnasında oyunun kuralının değiştirilemeyeceğinin altını çiziyor.

Öte yandan borcunu henüz yapılandıramayan Beşiktaş’ın harcama kalemindeki yüzde 30 sapma oranı geçerli olsa ara transfer döneminde transfer yapamayacağına dair haberler de var.

Trabzonspor işte bu nedenle, “Benim suçum ayağımı yorganıma göre uzatmam mıdır” diyerek tahkime gidip değişikliğin iptalini istemeye hazırlanıyor. Kısacası her zaman ve her konuda olduğu gibi burada da yine bir kaos söz konusu…

Özetleyecek olursak, aslında bu değişiklikle aslında federasyon yaz başında çıkardığı talimatı bu sezon uygulamayacağını duyurmuş oldu. Geçmiş olsun! Seneye çok daha sert bir denklem söz konusu, harcama sapma limiti yüzde 15’e geriletiliyor. Yüzde 30’u başaramayan, yüzde 15’i bir senede başarır mı, asıl soru bu.

Kaynak: DİKEN

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…