Gelin Moskova’dan İzmir’e uzanan, Sovyetler’in açtığı ufuk ve görevlendirdiği mimarların katkısıyla inşa edilen Kültürpark’ın ‘kızıl’ hikayesine kulak verelim.

Kültürpark İzmir

İZMİRLİ OLMAYANLAR İÇİN BİR NOT

İzmirli okuyucular için Kültürpark’ın ne anlama geldiğini anlatmaya gerek yok. Fakat İzmirli olmayanlar için genel bir çerçeve çizmemiz gerekebilir. Kültürpark, burada yaşayan herkesin bir şekilde anı biriktirdiği bir yer ne de olsa; kiminin evlendiği, kiminin çocukluğunda çimlerinde yuvarlandığı, kiminin hayran olduğu bir sanatçıyı ilk kez dinlediği, kiminin ilk aşkıyla buluştuğu kocaman bir hatıra havuzu…

Mesela benim için Kültürpark en kısa ifadeyle ‘annem’ demek. Başta beraber hayvanat bahçesine, lunaparka, oyun oynamaya geldiğimiz yerdi. Kendi de küçükken sık sık İkiçeşmelik’ten ailesiyle iner, Basmane’de dedemin nargile molasından sonra Kültürpark’a gelirlermiş. Annemle aynı mekanda farklı anıları beraberce biriktirdik.

Ben biraz boy atınca her Eylül ayında düzenlenen İzmir Enternasyonal Fuarı daha fazla ilgimi çeker oldu: Devasa makineler, rengarenk araba broşürleri, içinde dolaşabileceğiniz yeni otobüsler… tüm bunlar bir çocuk için uzun bir süre beklemeye değecek hazinelerdi.

Yaş aldıkça gözüm ülkeler pavyonuna kaymaya başladı. Broşürler hâlâ ilgimi çekiyordu ancak bu sefer arabalardansa farklı farklı ülkelerin stantlarından kitapçık toplamak daha eğlenceliydi. Tek bir pavyonun içindeki ülke stantlarıyla birlikte yine o ülkelerin mutfaklarını keşfettiğimiz ‘dünya mutfakları’ bölümü en sevdiğim yer haline geldi.