2019 ve 2023 arasındaki yılları kapsayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ilk kalkınma planı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onay vermesinin ardından Meclise sunuldu. Daha önce “Yeni Ekonomi Programı”nda ve “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Programı”nda da gündeme gelen “kıdem tazminatının fona devredilmesi” tartışmaları son kalkınma planında da yer alıyor. Yeni kalkınma planında BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) ile entegre edilmiş bir kıdem tazminatı düzenlemesi bulunuyor.
Çalışma Ekonomisi Doktoru ve Avukat Murat Özveri, kıdem tazminatının ne olduğunu, tarihsel sürecini, işçi açısından kıdem tazminatının ne anlama geldiğini ve işçinin haklarını anlattı.
“Kıdem tazminatı nedir?” sorusunu ikiye ayırarak yanıtlamak gerekir:
Kıdem tazminatının hukuki anlamdaki niteliği çok tartışılıyor. Detaylara girmeden şöyle tarif edebiliriz: Kıdem tazminatı işçinin ücretidir ancak bu ücreti alması belli bir zaman dilimine ve belli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ileri bir tarihe ötelenmiştir.
Kıdem tazminatı, “çalışma karşılığı” olarak da tarif edilebilir. Çalışılmayan hallerde kıdem tazminatı ödenmez. Örneğin kıdem süresini düzenleyen Yargıtay kararlarına ve iş hukuku uygulamasına baktığımızda, hizmet akdinin askıda olduğu dönemler kıdem süresinde dikkate alınmaz. Örneğin grevde geçen süre, kıdem tazminatının hesaplanmasında dikkate alınmaz. İşçinin ihbar öneline 6 hafta eklendikten sonraki süreleri aşan raporlu süreleri de dikkate alınmaz. Örneğin 3 yıllık bir işçi 1 yıl içerisinde ya da çalıştığı süre boyunca 98 günün üzerinde rapor almışsa, bu 98 günü aşan süre kıdem tazminatı hesaplanırken dikkate alınmaz.
Bu örnekleri kıdem tazminatının, işçinin çalışması karşılığı verilen bir hak olduğunu vurgulamak için veriyorum çünkü kıdem tazminatını işverenin bir lütfu gibi göstermeye çalışıyorlar. Kıdem tazminatı, işçinin anasının ak sütü gibi helal parasıdır, ücretidir. Hatta bunun tarihsel gelişimine bakıldığında, kıdem tazminatının ilk ortaya çıktığı 1936 yılında, 5 yıl bir işyerinde kıdemi olan işçi her durumda kıdem tazminatı alıyordu. 30’lu yıllarda işçiler fabrikalardan kaçıp köylerine dönüyorlardı. Çalışma koşulları o kadar ağır ve ücretler o kadar düşüktü ki o günün Türkiye sanayisi, vasıflı işçi bulamadığı gibi vasıfsız işçi bulmakta da zorlanıyordu. Kıdem tazminatı, işçiyi fabrikaya bağlayabilmek için ücretinin bir kısmının rehin alınmasıydı. İşveren, her bir yıl için 15 günlük ücreti içeride tutardı ve 5 yıllık kıdemi olan herkese kıdem tazminatı ödenirdi.
Ne zaman ki 1950’li yıllardaki göçle birlikte işçi sayısı arttı, işverenler bu kez kıdem tazminatının her durumda ödenip ödenmeyeceğini tartışma konusu yaptı. Sonrasında mahkeme, “Her ne koşulda olursa olsun işçi işinden ayrıldığında kıdem tazminatı ödenir” yönünde bir karar alınca da 1950 yılında bu kez yasa değiştirildi. Kıdem tazminatı, işveren açısından haklı bir fesih nedeni var ise ödenmeyen, işçi açısından haklı bir fesih nedeni var ise ödenen bir hale dönüştürüldü.
Burada ısrarla şunu anlatmaya çalışıyorum: Kıdem tazminatı, işçinin önceden çalışıp ödemesi ileri bir tarihe ertelenen ücretidir. Bunun belli koşullara bağlanması kıdem tazminatının çıkış noktasına ve amacına aykırıdır. Bunun belli koşullara bağlanmış olması kıdem tazminatının niteliğini değiştiren bir şey olamaz. Kıdem tazminatı, tıpkı herkesin mülkiyet hakkı gibi çalışan işçinin de mülkiyetine girmiş bir haktır, anayasal güvence altında olması gerekir ve dokunulmaması gerekir.
İşçiler açısından kıdem tazminatının ne anlama geldiğini ise bir alıntıyla ifade etmeye çalışayım:
Dün büroma bir işçi geldi, 17 yıllık bir işçi. İşyerinden atılmış ve atılma sebebi işçi açısından masumane ama işveren açısından haklı bir fesih sebebi gibi görünüyor. Ben o hakkı alabilmesi için işçiye bazı sorular sorduğumda ve bu soruların yanıtı da olumsuz olduğunda benim de moralim bozuldu işçinin de morali bozuldu. İşçinin tam karşısında oturan ve bizi dinleyen kardeşi birden döndü ve “Hocam kıdem tazminatı bu yahu, bizim hayalimiz. Her şeyimizi buna bağlamışız. Kızımızı, oğlumuzu bu tazminatla evlendireceğiz, ev alacağız, araba alacağız. İleriye dönük tüm hayallerimizin finansmanını bağladığımız, geleceğimiz için düşündüğümüz tek şey böyle bir hata nedeniyle gider mi, böyle bir yasa olabilir mi!” diye sordu.
Gerçekten de böyle bir yasa olmaz! Tam da işçinin söylediği gibidir işte kıdem tazminatı. O biliyor, karşılığında çalıştı, gelecekte alacak ve bir tür zorunlu tasarruf gibi biriktiriyor. Yani işçi açısından geleceği demek bu kıdem tazminatı. Hayatının dönüm noktası olan anlarda kullanacağı para bu. İyi gününü de kötü gününü de finanse etmek için sırtını dayadığı birikimi bu. Bu birikime dokunmak gerçekten vicdanları sızlatan bir durum.
Kıdem tazminatının iş güvencesi ile ilişkilendirilmesi 1974 yılındaki değişiklikle gündeme geldi. “Türkiye’de işsizlik sigortası yok, dolayısıyla kıdem tazminatı bir tür işsizlik sigortasını da ikame edecektir” diye bir laf atıldı ortaya ve bu laf hurafe olarak bugüne geldi. Aslında olayın bu durumla hiçbir alakası yok. İşsizlik sigortasının çok daha sağlıklı işlediği onlarca ülkede kıdem tazminatı uygulaması hâlâ var ve varlığını devam ettiriyor. Durumun işsizlik sigortası ile alakası yok çünkü işsizlik sigortası olabilmesi için bir riskin satın alınması gerekiyor ve bunun için bir prim yatırılması gerekiyor. Kıdem tazminatında risk satın alacak bir durum yok, altını çizerek söyleyelim, karşılığında yapılmış bir çalışma var. Önceden peşin çalıştım, karşılığını almadım, öteledim. Yani işsizlik sigortası varsa kıdem tazminatı olmamalı türünden bir fikir hukuka da mantığa da aykırı. İki ayrı kurumdur bunlar. İşsizliği ortadan kaldırmak devletin bir görevi, istihdam yaratmak devletin bir görevi, devletin bu görevleri yerine getirmemesi nedeniyle çalışabilir durumda olan ve iş arayan iradesi dışında işsiz kalmış bir kişinin yaşayacağı gelir yoksunluğunu ortadan kaldırmak, sosyal güvenlik sorunu olarak da devletin temel bir görevi.
Bir işçinin kıdem tazminatı hakkına sahip olabilmesi için mevcut yasalarda temel olarak 3 duruma bakılır:
İş sözleşmesini, sözleşmenin tarafları olan işçi ya da işverenden biri sona erdirebilir.
Eğer iş sözleşmesini işçi sona erdiriyorsa “haklı bir nedenle” sona erdirmiş olması gerekir. İş sözleşmesini haklı bir nedenle fesheden işçi, kıdem tazminatı hakkını kullanabilir. Bu haklı nedenleri şöyle örnekleyebiliriz:
Tüm bunlar ve buna benzer nedenler işçi açısından kıdem tazminatını hak edecek şekilde iş sözleşmesini sona erdirme sebepleridir.
Burada sürekli olmayan ihlallerde işçinin dikkat etmesi gereken şey şudur: İşçi, ortaya çıkan haklı fesih nedeninden sonra 6 iş günü içerisinde bu haklı nedeni kullanmalıdır. Aksi halde o nedene dayalı olarak iş sözleşmesini sona erdirdiğinde, olayın üzerinden 6 iş günü geçtiği için kıdem tazminatı hakkından yoksun kalabilir.
Eğer iş sözleşmesini işveren sona erdiriyorsa ve haklı bir sebebi yoksa, kıdem tazminatını işçiye ödemek zorundadır.
İşverenin, “ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı vb. davranışlar” başlığı altında örnek olarak sıralanan durumlarda yapmış olduğu sözleşme fesihleri ise, işçinin kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldıran nedenlerdir.
Tüm bu yukarıda saydığımız ve buna benzer sebepler de, iş sözleşmesini feshetmede işverenin haklı olduğu durumları meydana getirir. Bu veya buna benzer durumlarla işveren iş sözleşmesini feshederse, işçi kıdem tazminatı hakkını kullanamaz.
Bizim ülkemiz gibi sermaye birikim sürecini tamamlayamamış olan, üretimi devam ettirebilmesi için yeterli sermaye birikimini sağlayamamış olan ülkelerde, bu sermaye birikimini sağlayabilmek için zaman zaman halkın cebine el atma ve halkın cebindeki parayı alma yönteminin adına hükümetler kibarca “fon” der.
Tabii ki iktidarlar bunu söylerken “sizin cebinizdeki parayı zorla alacağız” demiyorlar. Ya “yaşlılığınızda daha rahat bir hayat yaşayacaksınız” vaatleri üzerinden ya da “bir beka sorunu var” diyerek vatan-millet-sakarya edebiyatı üzerinden belli dönemlerde halka gidilmiştir. “Fonlar” üzerinden halktan bu paralar alınmıştır ama bu fonların hiçbiri vadedildiği gibi işlememiştir. 1960’lı yıllardan beri hangi fon olursa olsun, vadedildiği gibi olmamıştır ve halka geri ödenmemiştir.
“Kıdem tazminatının fona devredilmesi” tartışmasının başlamasında da temel etken borçlanma marjının daralması ve kaynak yetersizliği yaşanmasıdır. Sonuç olarak insanların mülkiyet hakkına, yasal haklarına müdahale edip halktan aldıkları parayı işverenlere ya da piyasaya aktarmanın bir aracı olarak fonu kullanacaklar.
AKP hükümetleri, 2013 yılından bu yana bize fonun detaylarını gösterecek hiçbir taslak, hiçbir tasarı sunmadı. En son 2013 yılında sunulan bir taslak vardı ve biz bugün onun üzerinden konuşuyoruz. O taslağa baktığımızda da şunu görüyoruz: Kıdem tazminatının fona devredilmesi halinde işçinin alabileceği kıdem tazminatı, bugün aldığına göre neredeyse yarı yarıya azalacak. Üstelik fonun hiçbir güvencesi de kalmayacak.
Ayrıca bundan önce uygulamaya konulan “KEY”, “zorunlu tasarruf” gibi fonlara baktığımızda da olumlu sonuçlar görmüyoruz. Örneğin “zorunlu tasarruf” fonunda biriken parayı en çok getiri sağlayan enstrümanlara yatırarak vatandaşa ödeyeceklerini vadetmişlerdi. Buna yönelik biz “neye yatırıyorsunuz?” diye sorduk, ona bile cevap veremediler, açıklayamadılar. Sonuçta ne olduğu belli olmayacak bir şekilde kısmen tasfiye ettiler.
Hükümetin bugün işsizlik sigortasındaki fonu işsizlere değil de nerelere ve nasıl gönderdiğini görüyoruz. Öte yandan “Bireysel Emeklilik Sistemleri”nin (BES), yapmış olduğu getiri, enflasyonun gerisinde kaldı. Şöyle de düşünmeliyiz, zaten hükümet işçiden aldığı parayı aynı değerde işçiye geri verecek olsa bunun hamallığını yapmaz, böyle bir fonla da uğraşmaz. Dolayısıyla işçiden alacak, aldığının çok azını işçiye geri verecek, sizin mülkiyet hakkınızı, sizin mal varlığınızı küçültecek.
Hükümetin bu fondan nemalanması ve uzun süre onlarda kalabilmesi için, işçinin kıdem tazminatına ulaşabileceği süreç de uzatılacak. Nasıl ki emeklilik yaşını yükseltip emeklilik ödemelerini alabildiğine geciktiriyorlarsa kıdem tazminatına ulaşma süresini de uzatacaklar. Örneğin kıdem tazminatı hakkını kazanmak için 10 ya da 15 yıl boyunca fona prim ödemiş olma koşulu bunlardan biri olabilir. Üstüne üstlük kıdem tazminatınızı almak için emekli olmanız veya ölmeniz gerekecek. Bunların dışındaki hallerde kıdem tazminatınızı alamayacaksınız. Öyle her işten ayrıldığınızda kıdem tazminatı alamayacaksınız.
Dolayısıyla kıdem tazminatını hem miktar olarak azaltacaklar hem de kıdem tazminatına ulaşma koşullarını zorlaştıracaklar. Hatta kıdem tazminatına ulaşmak neredeyse olanaksız hale getirilecek. Eğer kıdem tazminatının fona devredilmesi gerçekleşirse, mezarda emekliliğin yanına bir de mezarda kıdem tazminatını koymak durumunda kalacaksınız.
Kaynak: EVRENSEL
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()