Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski eş başkanı Gültan Kışanak, Ekim 2016’da tutuklandı. O günden beri de Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutuluyor.
Kışanak, 16 Ekim’de cezaevinde aynı koğuşta kaldığı Sebahat Tuncel ile birlikte Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir kez daha hakim karşısına çıkacak.
Davaya konu soruşturma Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütüldü, yargılamaları ise “güvenlik sebebiyle” Malatya’da yapıldı.
Kışanak’ın “örgüt üyesi” ile suçlandığı iddianamede, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 21 Mart Newroz kutlamaları, 2012 yılında cezaevlerindeki açlık grevlerine dikkat çekmek için düzenlenen yürüyüş ve basın açıklamaları, Silvan, Sur, Cizre, Nusaybin ve Şırnak’ta sokağa çıkma yasakları, Suruç katliamı ve mitinglerde yaptıkları konuşmalar var.
Kışanak, duruşma öncesinde bianet aracılığı ile gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Biz, soruları gazetecilerin isimlerine göre alfabetik sıra ile gönderdik, o da aynı şekilde yanıtladı. Mektubun sonunda da özel teşekkürlerini iletti.
Sırrı Süreyya Önder’e: “Ödevlerimi yapmaya
|
“Asıl saldırı kadınların özgürlük ve eşitlik arayışına
|
“Demokratik siyasetin yolunu yaratmalıyız”Sabiha Temizkan/Serbest Gazeteci- Bütün yaşadıklarınıza rağmen hala demokratik siyasete Tam da demokratik siyasete olan inancımızı daha da güçlendirmemiz gereken bir süreçten geçiyoruz. Siyaset, sorunları çözmenin en etkili yoludur. Bu nedenle tarih boyunca, kadınlar, ezilen, sömürülen kesimler hep siyasetin dışında tutulmak istenmiştir. Siyasete dâhil olmaya çalıştıkça da önleri tıkanmıştır. Bizler artık bunun farkındayız. Siyaset, geleceğe giden yolun taşlarının tek tek döşendiği, bir anlamda kaderine yön verebilme iradesidir. Bizleri iradesiz bırakmak istiyorlar. Bunun bilincine varmak, daha fazla demokratik siyasete sarılmayı gerektirir. Tabii yaşadıklarımız bizleri zorluyor. 1994’te DEP milletvekillerinin tutuklanmasından yıllar sonra, Kürtler 2007’de yeniden parlamentoya girdiklerinde barış ve demokratik çözüm umutları güçlenmişti. Gitgelleri olsa da 2015’e kadar da bu rota terk edilmedi. Ancak 2015 7 Haziran seçimlerinden itibaren, Kürtleri demokratik siyaset kulvarı dışına çıkarma müdahaleleri hız kazandı. Ve son üç yıldır, bu müdahale aralıksız olarak devam ediyor. Bizlerin şahsında halktan siyasetten, demokratik çözümden umudunu kesmesi isteniyor. Bu anlamda bu gün içinde bulunduğumuz süreç biraz da 12 Eylül dönemini andırıyor. İradesini teslim alma yaklaşımının en uç örneğiydi Diyarbakır Cezaevi da izleri Ben bu soruyu yanıtlamaya çalışırken; Rojava’ya yönelik askeri harekât kararı açıklandı. Doğrusu son iki yıldan beri ziyaretime gelen herkese, “toplumsal zeminde savaş karşıtı bir duruş ortaya çıkarmanın önemini” anlatmaya çalıştım. Savaşlar, ancak siyasallaşmış halk gücüyle durdurulabilir. İktidar “leblebi değil, bomba atıyorum” diyerek zamları savunurken; keşke karşısına “benim soframdaki ekmeği alıp, başkasının başına bomba olarak yağdırma” diyen milyonlar çıksaydı. “Barış, savaştan daha ucuz ve daha insanidir” diyen bir kampanya yürütülseydi. Keşke Suriyeli mültecilere karşı başlayan tepki ve öfkeyi, savaşı meşrulaştırmak için kullanan iktidara karşı “daha önce kuzey Suriye’de yaşayan kim varsa ve evine dönmek istiyorsa, biz siviller alıp onları evlerine götüreceğiz” diyen bir sivil irade ortaya çıksaydı. Toplum seyirci olursa, savaş ve silah lobisi bayram eder; savaşın maddi ve manevi bedelini de toplum öder. Demokratik siyaset, Kürt sorununu çatışma zemininden çıkartmanın en etkili yoludur ve bunun imkânlarını mutlaka yaratmalıyız. |
“Onuncu köyü çokça ziyaret ettim”Şirin Payzın/t24- Bütün hayatınız siyasi mücadele ile geçti. Cezaevi, soruşturma… Bu soruya biraz felsefeye dalmadan cevap vermek kolay değil. J. Berger’in bir sözü var “Hayallerimiz olmasa acı çekmezdik” diye. Bu söz insana önce “O zaman hayal kurmaktan vazgeçelim. Ne diye acı çekiyoruz ki” dedirtebilir. Ama biraz daha derin düşününce, “Hayallerini çekip aldıktan sonra geriye insan kalır mı?” sorusu mıh gibi yüreğine saplanıverir. İnsan hayallerini terk ettikten sonra, yaşamın anlamını sorgulamaya başlar. “Ben kimim ve niye yaşıyorum? Başkalarının hallerinin basit bir oyuncağı olmak için mi?” İnsan olmak ve insan kalmakta ısrar etmek, bu nedenle çok önemli. Binlerce kez sınansan da yine insan olmayı tercih edebiliyorsan, iradi bir varlık olmayı hak edersin. Yoksa rüzgarda savrulan bir yaprak gibi -ki o yaprak bile gücü oranında rüzgara karşı direnir- gideceğin yeri tayin etme şansını tümden yitirirsin. Hayatım boyunca en çok kendim olmayı sevdim. Elimden geldiği kadar da hep kendim oldum. Eksiğiyle, hatasıyla, acıları ve güzellikleriyle bu hayat benim. Kolay bir hayatım olmadı, ama inanmadığım şeylere boyun eğmeyi hiç bir zaman kendime yediremedim. Ortada bir haksızlık ve yanlış varsa, susmayı tercih etmedim. Bu nedenle onuncu köyü çokça ziyaret ettim. Belki de kişisel hırslarım ve hedeflerim ön planda olsaydı, istesem de bu duruşu sergileyemezdim. Acı çekmeden de hayallerimizin peşinden gidebilir miyiz? Bilmiyorum, keşke bunun bir yolunu bulabilsek. Teorik olarak düşündüğünde var aslında: Diyalog. Son derece sihirli bir sözcük, konuşmayı denesek eminim ki herkesin hayallerinin gerçekleşmesinin bir yolu bulunabilir. Hatta diyalog kurulabilse, giderek ortak hayaller çoğalır, çatışmalar, gerilimler azalır. Yeter ki birinin hayalleri, bir başkasının yıkımı üzerine kurulmasın. Sanırım son yıllarda fazlaca acı çekmemizin temel nedeni de bu. Birilerinin hayalleri, acı çeken büyük çoğunluğun yıkımı üzerine kurulu. Bu nedenle diyalogun yolları da tıkalı. Ama ben hayal kurmaya devam ediyorum. Sömürünün, savaşların olmadığı, kimsenin kimliklerinden -ırk, sınıf, cinsiyet, etnik köken, inanç- ve tercihlerinden dolayı baskı altında tutulmadığı, eşitlikçi ve demokratik bir gelecek hayal ediyorum. Biliyorum başta kadınlar olmak üzere bu hayali kuran milyonlar var. Ve bir gün bu hayalimizin gerçekleşeceğine olan inancımla yürüyorum. |
“Özgürlüğe olan inancımızdan sözümüz güçlü”Zehra Doğan/Serbest Gazeteci/ressam – Susturmaya çalıştıklarında bu kez kalem devreye girer… Kürt Öncelikle yaptığınız resim için çok teşekkür ederim. İlk tutuklandığım zaman da güzel bir resim göndermiştiniz. İki kadın portresi birbirlerine yaslanmışlardı. Yüz ifadelerini günlerce okumaya çalıştım, her defasında başka bir yorum yaptım. O kadar çok anlamı vardı ki, her gün yeniden baktım ve güç aldım. Bende bıraktığı en temel duygu kadın dayanışmasıydı. Evet hüzün, keder, acı da okunuyordu yüzlerinden ama başlarını bir birbirine yaslamış olmanın huzuru ve güveni de vardı. Sonra yaptığım kitap çalışması için senden kitap kapağı resmi istedim. Ancak cezaevi koşullarının yarattığı iletişim sorunları nedeniyle denk getiremedik. Yine de bir resmini kitapta paylaşma imkânı oldu. Kürt Siyasetinin Mor Rengi kitabı tam da sizin de belirttiğiniz gibi, kadınları susturmaya çalışanlara bir yanıttı. Özgürlüğe olan inancımız, bizlere her koşulda sözümüzü söyleme gücü veriyor. Gazeteci olma isteğim ve kararlılığım da susturulmaya, sesini duyuramaz hale getirmeye bir yanıttı; yazdığım kitap da. Sözümüzün dalga dalga yayılması, kadınların özgürlük mücadelesine bir nebze de olsa güç kattıysa bundan mutluluk duyarım. |
“Umarım mahkeme bizi mahçup eder”Evrim Kepenek/bianet- Davada neler olabilir sizce? Tahliye umudunuz var mı? Siyasi atmosfer üç yıl öncekinden pek de farklı olmadığına, hatta daha kötüleştiğine göre, bizim davalarda da olumlu bir gelişme beklemiyorum. İnsan cezaevinde olunca daha realist -belki de karamsar- oluyor galiba. Ama dışarıdaki kadınların heyecanı, umutları; bizlere de pozitif yansıyor. Ziyaretimize gelip “Bu kadar da olmaz artık çıkarsınız” diyenlerle epeyce şakalaşıyoruz. Sonunu da “Bizim ne kadar yatacağımız, mahkemeden çok sizin elinizde. Şu faşizmi biraz geriletirseniz, biz de çıkacağız” diyerek bağlıyoruz. Yargının ne kadar siyasallaştığını anlatmaya gerek yok. Her gün yeni bir hukuk skandalına imza atan yargı, şapkadan kuş çıkartan sihirbaza döndü. Hukuk öngörülebilir olmaktan çıktı. Bizler de artık şapkadan “güvercin” çıkacağı günü bekliyoruz. Bu bahar ekilen tohumların, önümüzdeki bahara, barış çiçeğine dönüşmesini umut ediyoruz. Tabii bu kara kışı zatürre olmadan geçirmeyi başarabilirsek. Yine de siz kadınların heyecanına ben de buradan katılayım: Belki de bu röportajı okuyan mahkeme heyeti, “Biz iktidarın ağzına bakmıyoruz” diyerek bizi mahçup eder. |
| “Keyfimi bozmadan hayallerimle dans ederek, yürüyüş yapıyorum”
Kendisine soru gönderen tüm kadın gazetecilere şu notla teşekkür ediyor Kışanak: Umarım verdiğim yanıtlar, sorularınıza cevap olmuştur. Sana ve soru gönderen tüm kadın gazetecilere en içten sevgilerimi ve selamlarımı gönderiyor; umutlarımın gökyüzünün maviliği kadar sahici olduğunu da dikkatlerinize sunuyorum. Hiç karamsar bir insan değilim. Her sabah havalandırma kapısı açılır açılmaz dışarıya fırlayıp, “Hah hay hava ne güzel, gel saklanbaç oynayalım, ya da denize girip, balıklarla yarışalım” diyen şarkıyı mırıldanıyorum. Sabahat’ı bir gülme krizi tutuyor. “Ne denizi, ne balığı; hava da bugün çok sisli” diyerek beni gerçek hayata döndürmeye çalışıyor. Ama ben hiç keyfimi bozmadan, hayallerimle dans ederek, yürüyüşümü yapıyorum. Eh biraz da dizlerim ağrıdığı için, ciddi bir yürüyüş değil, dalgacı bir tempo için bu şarkıya ihtiyacım var. |
Kaynak: Bianet-Evrim Kepenek
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()