İsa Sofi Türbesi ve içindeki süslemeleri nasıl anlamlandırmalıyız? Türklerin Gök Tanrı inancına ilişkin bu tip izlerin görüldüğü başka yapılar var mı? Kuruluş dönemi Osmanlı toplumunun inanışları nelerdi? Orta Çağ ve Osmanlı Mimarisi üzerine çalışmalarıyla bilinen Barış Akademisyeni ve Eskişehir Okulu mensubu Sanat Tarihçisi Abdullah Deveci sorularımızı cevapladı.
‘ATAYI DA SEVERİZ, TARİHİMİZ DE MÜTHİŞTİR’
Sünni İslam üzerinden şekillenen resmi tarih öğretisinin aksine, burada karşımıza çıkanlar bugün bize Osmanlı tarihi hakkında başka bir şey söylüyor sanırım. Öncelikle dönemin Osmanlı’sında bu figürleri yaptıran inanç sistemi üzerine neler söyleyebilirsiniz?
Her şeyden önce Orta Çağ’da insanların günlük yaşamını etkileyen İslam ile günümüzde yaşadığımız İslam’ın aynı olmadığını söyleyeyim. Bunu İslam’ın kuralları ve öğretileri üzerinden söylemiyorum. İslam inancında bu kurallar ve temel kaynak olarak Kur’an değişmezdir. Ancak bir toplumun kültürünü –ki bu kültürün içinde din de vardır- etkileyen pek çok unsur bulunur. Bu Ortaçağ Müslüman toplumu için de geçerlidir. Anadolu Selçuklu Dönemi’nden başlayarak, Erken Osmanlı Dönemi’nde özellikle göçebe topluluklarda okuryazarlığın olmaması ya da az olmasının etkisiyle eski inanışların terk edilmediği görülmektedir. Başka bir deyişle animizm kaynaklı inanışlar yeni inancın, yani İslam’ın içine taşınmıştır.

Abdullah Deveci
Anadolu Selçuklu Çağı türbeleri İslami defin geleneklerine uymaz. İki katlı yapılan Anadolu Selçuklu türbelerinin alt katı mumyalık olarak adlandırılır. Yani ölü birey mumyalanır ve sandukaya yerleştirilir. Şimdi hatırladığım bir olayı size zikredeyim: 4 veya 5 yıl kadar önceydi, Kastamonu’da Aşıklı Sultan Türbesi’ndeki ayak kısmına ait mumyalanmış parça için, Diyanet İşleri Başkanlığı gömülmesi yönünde görüş bildirmişti. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı’na göre ata kültürünün bu mirası yok edilmeliydi. Çünkü günümüz hâkim İslam anlayışına göre, Orta Çağ’ın bu önemli İslami dini şahsiyetinin hangi saiklerle cenazesi için işlem yapıldığının bir önemi yoktur. Ama atayı da severiz, tarihimiz de müthiştir.
Konuya tekrar dönecek olursak, Orta Çağ’ın ilginç gelenekleri için tarihi kaynaklar başka bilgiler verir. Arap seyyah İbn Batuta, Manisa’da beyliğin kurucusu Saruhan Bey’in ölen çocuğundan bahseder. Tahnit edilmiş çocuk, kokunun etkisi azalsın diye kalaylı demir/bakır kaplı bir ahşap tabutun içinde yukarıya asılmıştır. Türbenin kubbesi daha tamamlanmamıştır. Yine İbn Batuta’dan Sinop’ta bir cenaze merasiminde ahalinin elbiselerini ters giydiğini, ulemanın sarıklarında da siyah bağlar olduğunu öğreniyoruz. Tüm bunlar, Mağripli Arap seyyah için çok şaşırtıcı olmalıdır.
‘İSLAM ÖNCESİ İNANIŞLARINI, YENİ DİNİN İÇİNE TAŞIDILAR’
Erken Osmanlı Beyliği’ne gelirsek, heterodoks dini inanışlarla mimarlık arasında nasıl bir ilişki vardı? İsa Sofi Türbesi ve içindeki süslemeleri nasıl anlamlandırmalıyız?
Erken Osmanlı Dönemi göçer topluluklarının heterodoks inanışlar açısından çok zengin ve etkili bir kültürü olduğunu biliyoruz. Fuat Köprülü, Anadolu’nun ilk Türk göçerlerinin gerçek İslam olmayan ama İslamlaşmış Alevi babalarının etkisi altında olduğunu söyler. Yerleşik topluluklarda da bildiğimiz İslami yaşantının olmadığını söylemek abartılı olmaz. Sünni İslam’ın dışında kalan ve genel olarak heterodoks İslam içinde değerlendirilen Aleviliğin kökenlerini oluşturan Kalenderilik ve Vefailik gibi anlayışlar, İslam öncesi Orta Asya inanışlarıyla hatta Hindistan kökenli inanışlarla, Anadolu’ya geldikten sonra da karşılaştıkları Hıristiyanlıkla ilgili bazı inanışları yeni dinin içine taşımışlardır. İlginç olan Hıristiyanlık etkileri Ortodoks söylemden çok, merkez dışı gnostik Hıristiyanlık anlayışlarla kendini gösterir.
İsa Sofi Türbesi süslemeleri, İslamiyet öncesi Orta Asya inanışları ile ilgili olduğunu düşüneceğimiz çok şey barındırıyor. Nurfeddin Kahraman, Refik Arıkan ve Can Çetin’in konuyla ilgili ortak yazdıkları bir yayında, yatay çizgilerle yeraltı, yeryüzü ve gökyüzünün oluşturulduğu evren sembolizminin türbe süslemelerinin esasını oluşturduğu belirtilir. Türbe mimarisinde böylesi evren sembolizmi ikonografisinin okunabildiği başka yapılar vardır. Canan Pala, Kemah Mengücek Gazi Türbesi’nde bu ikonografiyi açık bir biçimde tanımlamıştır. Ancak İsa Sofi Türbesi’nde görülen süslemeler Mengücek Gazi Türbesi’nde yoktur.
‘OSMANLI BEYİNİN DİNİ LİDERE RAKI GÖNDERMESİ ÇOK ŞEY ANLATIYOR’
Bu türbede görülen süslemeler üzerinden kuruluş dönemi Osmanlı toplumunun inanç sistemine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
İsa Sofi Türbesi süslemeleri için özel vurgu yapılan Gök Tanrı inanışı elbette çok önemli. Ama daha önemlisi bu kültürün ve inanışların taşıyıcısı olan sosyal ve dini cemaatlerdir. Erken dönem Osmanlı mimarisinde, heterodoks topluluklarla bağlantılı mimariye çok örnek vardır. Erken Osmanlı kaynaklarından Aşıkpaşazade’nin, Rum Abdalları diye adlandırdığı kişiler genel olarak heterodoks İslam mensuplarıdır. Şeyh Edebali, Geyikli Baba, Abdal Musa, Kumral Abdal, Seyyid Ali Sultan gibi kişilikler Aşıkpaşazade’nin bahsettiği sosyal zümreye mensupturlar. İsa Sofi de bu mistik dini liderlerden biri olmalıdır. Bunların arasında Geyikli Baba’ya ilişkin Osmanlı kaynaklarında ilginç bilgiler bulunur. Hilmi Ziya Ülken’in 1920’li yılların başında “Vesaik-i Tarihiye Tasnif Encümeni”nde kâtip olarak çalışırken bulduğu ve yayınladığı Orhan Gazi’ye ait belge, yakın zamanlarda Ahmet Yaşar Ocak’ın yayınlarında da yer alır. Bu tarihi kaynakta, Geyikli Baba’nın Bilecik yakınlarında Kızıl Kilise isimli bir mevkiiyi ele geçirmesi üzerine, Orhan Gazi iki eşek yükü şarapla, iki eşek yükü rakıyı Geyikli Baba’ya gönderir. Bir Osmanlı beyinin bir dini lidere şarap ve rakı göndermesi çok şey anlatıyor. Ama bazı tarihçilerimiz tarafından bu türden anlatımlar hep semboller üzerinden yapılan alegori olarak değerlendirilir. Yani şarap ve rakı kendinin değil de başka şeylerin ifadesidir! Hâlbuki Geyikli Baba meyhor olarak geçer kaynaklarda. Yani mey/şarap içen anlamında. Hor, Farsçada yiyen-içen anlamındadır.
‘DİNİ ŞAHSİYETLERLE KOPUŞ, FATİH DÖNEMİNDE GERÇEKLEŞİR’
Peki, Türklerin Gök Tanrı inancına ilişkin bu tip izlerin görüldüğü başka yapılar var mı?
Gök Tanrı ile dolaysız bağlar kurabileceğimiz örnek Kemah Mengücek Gazi Türbesi dışında yok. Ancak bu inancın izlerini sürebildiğimiz toplulukların kullandığı yapılar var. Ömer Lütfi Barkan, Osmanlı’nın kuruluş sürecinde yeni göç eden toplulukları yönlendiren ve Osmanlı Beyliği’nin insan kaynağı olmasını sağlayan karizmatik dini liderlerden bahseder. Bu kişiler Geyikli Baba, Şeyh Edebali gibi dervişlerdir. Barkan’ın ‘Kolonizatör Dervişler’ olarak adlandırdığı bu dini liderler için binalar yapılmıştır. Zaviyeli Cami, İmaret, Fütüvvet yapısı, çok işlevli, ters “T” planlı yapı gibi adlarla anılan bu yapılar, Erken Osmanlı Dönemi’nin en önemli mimari faaliyetidir. Erken Osmanlı coğrafyasının hemen yerinde bu yapılardan yapılmıştır. Bu yapılar genellikle şehrin dışına yapılırlar. Bu yapıların bazılarının cami işlevi düşünülerek yapılmadıklarını biliyoruz. Mesela Edirne’deki Yıldırım Beyazıd İmareti bunlardan biridir. Yapı doğu-batı yönünde bir kuruluşa sahip ve kıble yönü dikkate alınmamıştır. Bir diğer örnek, Bursa’da Yıldırım Beyazıd’ın komutanlarından Timurtaş Paşa’nın yaptırdığı zaviyenin camiye çevrilmesiyle ilgili belge vardır. I. Murat’ın yaptırdığı İznik Nilüfer Hatun İmareti’yle olasılıkla Orhan Gazi döneminde yapılmış Yenişehir Postinpuş Baba İmareti’nin minaresi yoktur. Zaten minaresi olan bu türden yapıların çoğunda minare sonradan eklenmiştir. İsa Sofi Türbesi’nin bulunduğu yer de olasılıkla bir zaviyedir. Ve yerleşimden uzak bir noktadadır. Günümüzde bölge insanının verdiği ismi de İsa Dede’dir. Zaten yer adlarında dede, baba gibi kelimeler geçiyorsa orada heteredoks bir oluşum/yapı mutlaka vardır.
Kolonizatör dervişlerin sosyal yapıya etkileri Çelebi Mehmet dönemine kadar güçlü bir biçimde sürüyor. Kanımca, Beyazıt Paşa’nın da etkisiyle Çelebi Mehmet döneminde bu heterodoks dini şahsiyetlerle Osmanlı beyleri arasındaki güçlü ilişkiler kopmaya başlıyor. Şeyh Bedrettin İsyanı ve isyanın bastırılması bu bağlamda değerlendirilebilir. Ama bu dini şahsiyetlerle gerçek anlamda kopuş Fatih Dönemi’nde gerçekleşir. Fatih Dönemi’nde bu dini şahsiyetlerle bağlantılı vakıflara el konulmuş ya da gelirleri ellerinden alınmıştır.
Aşıkpaşazade’ye göre, Osmanlı’nın kuruluşunda az önce bahsettiğim dervişler özel roller üstlenmişlerdir. Bunlardan Şeyh Edebali, Osman Bey’in kayınbabasıdır. Osman Gazi’nin rüyasını anlamlandıran ve kutlu geleceği haber veren de odur. Diğer Vefai kökenli dervişlerin hepsi kuruluş sürecinde önemli roller almışlardır. Aşıkpaşazade, Osmanlı’nın kuruluş sürecinde Vefai Tarikatı’yla bağlantılı dervişlere özel önem verir. Çünkü kendisi de kökenini Baba İlyas’a dayandıran bir Vefai Tarikatı mensubudur. Anadolu Selçuklu Çağı’nda 1240’lı yıllarda gerçekleşen “Babai İsyanı” adı Baba İlyas’a izafeten vermiştir. Bunları söylememin nedeni, Fatih’in merkezi devlet oluşumunda etkili roller alan Rum Mehmed Paşa’nın Aşıkpaşazade tarafından kötü sözlerle anılmasını anlamak. Rum Mehmed Paşa, direnebilme varlığı gösterebilecek diğer oluşumlarla birlikte Vefai Tarikatı’na mensup vakıfların gelirlerinin el konulmasını yöneten bir saray adamıydı. II. Beyazıd Dönemi’nde bu gelirlerin bir kısmı geri verilse de, artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz ve söz konusu heterodoks İslami zümrelerin devletle bağı tümüyle kopar.
‘BU KÜLTÜRÜ YANSITAN İNANIŞLAR ALEVİ TOPLULUKLARINDA HALA SÜRÜYOR’
Son olarak; Osmanlı dönemi Anadolu kültüründe Orta Asya etkilerinin zayıflayıp, Arap etkilerinin arttığı sürece ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
Mimarlık tarihi bağlamında önemli dönüşümlerin gerçekleştiği dönemler mimariyi doğrudan etkiler. Erken Osmanlı’nın toplumsal ve iktidar yapısını dönüştüren Sultan Fatih’tir. Bu dönemde kurumları ve bürokrasisiyle gerçek anlamda devlete dönüşüm sağlanmıştır. Devlet şekillenirken Sünni eğilimler ağır basmış ve zamanla da hakim olmuştur.
Arap etkisi diye adlandırılan durum tartışmalıdır. Bana göre, Fatih sonrasında da dini yaşam Osmanlı’ya özgüdür. Ta ki 19’uncu yüzyıldan 20’nci yüzyılın başlarına evrilen sürece kadar. Modernizmin bu dönemdeki halleri farklı ideolojik yapılarla beraber ümmetçiliği de ortaya çıkarmıştır. Milliyetçilik zaten üzerinde çokça durulmuş ve modernizmle bağları değişik açılardan değerlendirilmiş bir kavram. 19’uncu yüzyıl öncesi ümmetçilik bir akım değildi. Zaten akımlar modern zamanların icadıdır. Yani ümmetçiliğin modern ideolojik bir akım olarak 19’uncu yüzyıl ortalarından sonra şekillendiğini düşünüyorum. Arap etkisi diye tartışılan da aslında bu konudur. Ümmetçilik hiçbir zaman altın çağların yaşantısını tekrar oluşturma çabası olmamış; ama günümüzün ideolojik tercihlerinin dini tahayyülünü modern devlette yansıtma çabası olmuştur. Onun için de hiçbir zaman milliyetçilikten kopamaz. Bir modern akım olarak ümmetçilik, modern olana bir karşı tavır olarak gelişirken, işine yarayan her şeyi kendi düşünce sistemi içine aldığını düşünüyorum. Milliyetçilik, ümmetçilik ikileminde bir tezatlıktır bu. Dolayısıyla kültürün başkalaşmasında “Arap etkisi” bu bağlamda tartışılmalıdır.
İsa Sofi Türbesi’nin süslemelerinin ortaya çıkmasına neden olan arka plana dönecek olursak, söz konusu zengin kültürü yansıtan inanışlar değişim geçirerek Alevi topluluklarda hala sürmektedir. Baskılar merkezi bir yapının oluşmasını engellemiş, Anadolu’nun farklı yerlerinde farklı yorumlar ve cemaatlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu zengin kültür baskılara rağmen günümüze kadar gelebilmiştir.
Bilecik’te, Osmanlı’nın kuruluş yıllarında uç beyi İsa Sofi adına inşa edilmiş türbede keşfedilen Şamanik çizimler incelendi. Gök Tanrı inancına dair çizimlerle donatılmış türbede hiçbir İslami öge bulunmuyor.
Türbede başlatılan tadilat sırasında, üstteki sıvanın kazınması ile ortaya çıkan bu bezemeler, az sayılabilecek bir bozulma ile günümüze kadar ulaştı. Gök Tanrı inancını yansıtan duvar resimleri, bu inanca yönelik anlayışların resmedildiği çok önemli bir belge niteliği taşıyor. Kendisi adına türbe yapılan İsa Sofi’nin, vakıf belgelerinden Osman Bey zamanında burada bir zaviyesi olduğu ve buranın kendisine vakfedildiği biliniyor. Diğer taraftan yöre halkı tarafından Ertuğrul Gazi’nin silah arkadaşı olduğuna dair günümüze kadar ulaşan bir rivayet var.

ANADOLU’DAKİ HİÇBİR TÜRBE İLE BENZERLİK GÖSTERMİYOR
İsa Sofi’nin adından dini bir şahsiyet olduğu ve adına türbe inşa edildiği için toplumun önde gelen bir ismi olduğu anlaşılıyor. Ancak türbede yer alan İslam dışı öğeler, içinde yaşadığı topluluk ve İsa Sofi’nin onlarla ilişkisi hakkında ipuçları barındırıyor. Söz konusu türbe, süslemeleri bakımından Anadolu’daki hiçbir türbe ile benzerlik göstermiyor. Türbenin yer aldığı Borcak Köyü ve İsa Sofi Türbesi, Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu Söğüt ilçe merkezinin yaklaşık 9 kilometre doğusunda bulunuyor. Bu tür türbelerin yüksek tepelerde yer alması, eski Türk inancıyla alakalıydı. Nitekim yüksek tabakaya mensup kişilerin mezarları ulaşılması zor yerlere yapılırdı.
Mimari elemanlar ve inşa tekniği olarak Erken Osmanlı Mimarisi’ne ait olan türbede bir kitabe olmasa da, İsa Sofi’nin vakıf kayıtları ve yöre halkının anlatımları, türbenin 14. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiğini gösteriyor.
TÜRBE TÜRK-İSLAM YAPISI ÖZELLİĞİ TAŞIYOR
Türbe, İslami bir yapı olmasına rağmen, içerisinde bulunan süslemelerin ağırlıklı olarak Şamanizm kökenli olması, toplumda eski inancın çok canlı olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Yine bilinen bir diğer özellik de konar-göçer hayat süren Türklerde, İslamiyet kabul edilmesine rağmen eski inanca dair davranışlar kolaylıkla terk edilmediğiydi.
Türbe, kare planı ve sekizgen kasnak üzerine yapılmış kubbesi ile mimari olarak klasik Türk-İslam yapısı olma özelliğini taşıyor. Kapısı benzer yapılarda olduğu gibi alçak yapılmış. Bu özellikleri ile İslami yönü güçlü bir figüre ait olması gerektiği düşünülse de, 2017 yılında başlatılan tadilat sırasında alt sıvada meydana çıkan bezemeler, konuyu farklı bir boyuta taşıyor.
TÜRBEDE ORTA ASYA İNANÇ SİSTEMİ ÖĞELERİ YER ALIYOR
Türbenin içi, Orta Asya inanç sistemine ait olan öğelerle bezenmiş. Duvar bezemelerinde, Orta Asya inanç ve kültür sisteminin çok etkili olduğu açıkça görülüyor. Türbe içerisinde hiçbir İslami öğe bulunmamasına karşın, tamamının Gök Tanrı inancına ait olması, İsa Sofi’nin inancını da sorgulatır nitelikte.
Türbe ile ilgili dikkat çekici bir özellik de, bu İslam dışı süslemenin, daha yeni bir sıva ile kapatılmış olması. Yöre sakinleri, bu işlemin ne zaman yapıldığını bilmiyor. Osmanlılardan kalma metruk okul binasının mimarisi ve duvardaki hat üslubu, türbedeki kapatıcı sıvanın 19. yüzyılda yapıldığını düşündürüyor.
Süslemeler arasında iki gemi figürü dikkat çekiyor. Bu gemilerden doğu duvarına resmedilen, evren için belirlenmiş hattın dışında yer alıyor. Bu geminin ölenin ruhunu alıp gökyüzünün 16. katındaki Ülgen’e götürdüğü düşünülüyor. Batı duvarında yer alan gemi ise muhtemelen 17 denizin birleştiği yeri gösteriyor ve burası Talay Kan’ın evi olabilir. Orta Asya Türk mitolojisine göre Talay Kan, denizlerin hakimi, ölülerin koruyucusuydu. Bir türbe ve ölü üzerine bir ritüeli anlatması muhtemel olan bu bezemelerde, Talay Kan’ın kullanılması muhtemel.
Bezemelerde bir evren tasavvuru ele alınmış ve çizgilerle oluşturulan gök, yer ve yer altı bölümleri, Orta Asya Türk kozmogonisini betimlemek için kullanılmış. İki kalın çizgi ile sınırlandırılan ilk katman, yeraltını temsil ediyordu. Şamanlara göre dünya birçok kattan oluşmaktaydı. Yukarıdaki 17 kat ışık âlemi olarak göğü meydana getirirken; aşağıdaki 7 ya da 9 kat ise yeraltını yani karanlıklar âlemini oluşturuyordu. Bu iki kat arasında ise hayatın devam ettiği yeryüzü vardı.
Türbede yeraltını ifade eden alt bölüm, kalın bir çizgi ile yeryüzünden ayrılmış. Bu katmanı dikey olarak bölen ve yeryüzünden gökyüzünün sınırına kadar uzanan bir şaman ya da hayat ağacını temsil eden figür bulunuyor. Yeryüzünü temsil ettiği düşünülen kalın çizginin üstünde Kayra Han’ın oturduğu gökyüzünün en yüksek yerine kadar (ayyuk) uzanan hayat ağacının dalları çoğunlukla eksik çizilmiş.
Kubbe kasnağında bulunan süslemeler 18’i güney ve 18’i de kuzey kısımda olmak üzere toplam 36 parçaya ayrılmış. Her bir bölüm bir âlem olarak ifade edildiğinde, süslemenin her iki tarafında da 18 bin âleme atıf yapılmış.
Her bölüm arasında yer alan üst üste üçlü güneş motifleri, Türk Mitolojisinde tanrıları işaret ediyor olabilir. Tengere Kayra Kan semanın 17. katında oturur ve buradan kainatın kaderini tayin ederdi. Ondan doğan üç tanrı; semanın 16. katında oturan Bay Ülgen; 9. katta oturan Kızagan Tengere ve 7. katta oturan Mergen Tengere’dir. Söz konusu üç güneşin bu üç tanrıyı ifade etmesi muhtemel.

ŞİMŞEK MOTİFİ TÜRK MİTOLOJİSİNDE ÖNEMLİ BİR YERE SAHİP
Kubbe eteğinde yer alan süslemelerde bir şimşek motifi görülüyor. Tüm bezemeler arasında tek örnek olan bu motif, Türk Mitolojisinde önemli bir yere sahip. Eski Türkler yanlarında saf ve beyaz bir taş taşıyarak yıldırım ve şimşek gibi tehlikelerden korunacaklarına inanıyordu.
Doğu duvarında ve türbe giriş kapısının hemen üstünde, büyükçe güneş benzeri bir motif yer alıyor. Bu tanrıyı simgeleyebileceği gibi şaman davulunda kullanılan motiflere de benziyor.
Türbenin güney duvarında ve belirlenen sınırın dışında kalan yuvarlaklar Ay’ı temsil ediyor olabilir. Ay, Türk Mitolojisinde özel bir yere sahipti. Eski Türkler Ay ve Güneş’i insanlara iyilik getirip onları koruyan iki kutlu varlık olarak görüyordu.
Türk mitolojisinde Ağaç Kültü’ne dair izler, İsa Sofi Türbesi’nde de kendini gösteriyor. Beden duvarlarındaki bezemelerde hayat ağacı ya da diğer ağaç formlarının çokluğu dikkati çekiyor. Ağaç, en başta göğün direği olarak evren tasavvurunda başta gelen öğelerden biriydi.
Türbenin güney duvarında yer alan ve bir kısmı dökülen sıva sebebiyle kaybolmuş olan dokuz dallı kayın ağacı var. Bu ağaç, şamanların göğe yükselirken tırmandıkları ağaç olarak kabul ediliyordu. Bu figürün orta kısımlarında ata binmiş ve yukarı tırmanan bir insan figürü var. Türklerde ayin sırasında şamanı katlar arası tanrıya ulaştıran araç olarak ‘Pura’ adında bir at ruhu vardı. Muhtemelen bu türbede şaman ve onu taşıyan Pura resmedilmişti.
Beden duvarlarında dikkati çeken bir diğer bezeme de stilize edilmiş bir kuşa ait olduğu düşünülen bir resim. Bu resim, bir Gold Şamanının öteki dünyaya yolculuğu esnasında kullandığı “Koarı” ya da “Bucu” isimli ruh kuş olabilir.
BAZI RİTÜELLER GÜNÜMÜZDE DE DEVAM EDİYOR
Türbenin eski dönemlerdeki öneminin yanında, İsa Sofi yakın zamanlara kadar köyün sosyal ve dini hayatında da önemini devam ettirdi. Halkın belli aralıklarla ziyaret ettiği bir yer olmasının yanısıra, yakın zamana kadar hıdrellez gibi kutlamalar da burada yapılıyor, dualar burada ediliyor ve şifalı pilav burada pişirilip yeniliyordu.
Çocuğu olmayanlar, hastalar dertlerine devayı burada dua ederek arıyorlardı. Dua edilirken geyik kemikleri mezar üstüne konuluyordu. Diğer yandan sandukanın içine el sokulması ve buradan koparılabilen bir bitki parçasının duanın kabulü anlamına geleceğine dair bir inanç vardı. Rivayete göre bir kişi elini mezarın içine soktuğunda İsa Sofi elini tutmuş ve insanlar korkudan bu alışkanlıklarına son vermişlerdi.
Bölgede bulunan birçok türbede olduğu gibi burada da mum yakma âdeti yakın zamanlara kadar devam etmişti. Yine benzer şekilde türbeye her akşam su bırakılması ve bununla İsa Sofi’nin abdest aldığına dair inanış da yakın zamanlara kadar yaşatılmıştı.
Dileklerin kabulü için bir vesile olarak, türbe bahçesindeki ağaçlara bez bağlama geleneği de yakın zamanlara kadar uygulanan bir başka ritüeldi.
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()