Bugün Pontus Rum Soykırımının 102. yıldönümü.
1894 yılında Abdülhamit’in Ermenilere yönelik katliamlarıyla başlayıp, 1915’te İttihat ve Terakki yönetimi tarafından 1,5 milyon Ermeni ve 300 bine yakın Süryani’nin katledildiği Büyük Hıristiyan Soykırımı’nın son halkası Pontus Rum Soykırımı.
1914-1921 yılları arasında Amasya, Samsun, Giresun’da 134.078, Niksar’da 27.216, Trabzon’da 38.434, Tokat’ta 64.582, Maçka’da 17.479, Şebinkarahisar’da 21.448 olmak üzere 1921-23 yılları arasında ve Mübadele yollarında hayatını kaybeden 50 bin insanla birlikte toplam 353 bin Pontuslu Rum soykırıma uğradı.
Avrupa Süryaniler Birliği (ESU), Pontus Rum Soykırımı’nın 102’nci yılında yazılı bir açıklama yaptı.
Gazete Sabro’da yer alan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Bugün 19 Mayıs’ta, Osmanlı’nın Türk yönetimi tarafından Pontos Rum halkına karşı işlenen 1915 Pontus Rum Soykırımı’yla 353 bin insan katledildi, yüzbinlerce insan ise insanlık dışı koşullarda kültürel, sosyal ve ekonomik yıkımlarla hayatını kaybetti
“Yerli halk olan Pontus Rumlarının, 1914-15 döneminde Süryani ve Ermeni halkları ile diğer Hıristiyan varlıklar gibi soykırım ve imha politikaları ile karşı karşıya kaldılar. 1915 soykırımı sırasında 3 milyondan fazla Hıristiyan katledildi, çocuklar ve kadınlar Müslümanlaştırıldı.
“Dini, kültürel, sosyal anıtlar, tarihi miraslar tahrip ve gasp edilerek el konuldu. Pontus Soykırımı sırasında 353 bin insan katledildi, binlercesi can verdi, 300’den fazla okul, 500 kilise, manastır ve anıt yıkıldı. 1915 soykırımının ardından bölgede artık Hıristiyan Pontus Rum’ları kalmadı.
“Ülkede 1915 Soykırımına değinilmezken, nefret söylemi ve Hıristiyan düşmanlığı Türkiye’de derin bir şekilde kazınmaya devam ediyor ve genellikle siyasi liderler tarafından kullanılıyor. Pontus Rum Soykırımı Anma Günü’nde şehitlerin kutsal hatıralarını anıyor, dünyanın dört bir yanındaki Pontus Rum halkının yaşadığı soykırımın tanınması ve adaletin sağlanması için yanlarındayız. Soykırımın tanınması, gelecekteki soykırımları önlemek için de hayati önem taşır.”
Kaynak: Bianet
Yerel seçimlerde en çok tartışmalı konulardan biri olan, Yunanistan basınında Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul seçimlerini kazanmasını tebrik eden haberin çıkmasına tepki olarak Trabzon’a ve Trabzonlulara karşı nefret söylemi olarak söylenen bu “Pontusluluk” neyin nesidir, nerden çıkmıştır?
Trabzon içinde bulunduğu coğrafi konum gereği Güneyinde İran hinterlandı, Doğu Anadolu Kuzeyinde Karadeniz ve Kafkaslar batısında ise Anadolu toprakları üzerinde bir kent.
Tarih boyunca etrafındaki halkların ve Anadolu’daki Hellen kavimlerinin egemenliği altına girmiş. Bakıldığında İranlıların Tarb-u efsun (Efsunlu şehir) diye adlandırdıkları bu şehrin hikayesini Büyük İskender’in (Aleksander Megalos) ordusunda savaşmış Hellen komutan Ksepnon’un (Kisefnon) “Anabasis” (On Binlerin Dönüşü) adlı eserinde Trabzon’u zapt etmek için gönderdiği askerleriyle gelip savaştığı ve bu sırada şaşırtıcı bir şekilde halkın buradaki askerlere kötü davranmadığını hatta erzaklarından bile verdiklerini söyler.
Hatta içinde yiyeni deli eden ve hareketlendiren bir bal olduğundan bahseder. Bugünkü Karadeniz insanının özelliği belki de bu balı yiyen dedelerden nenelerden geçmiştir.
Bu hızın hareketin ve mücadelenin adına da “Serra” (Seri) “Hızlı Çabuk Horon” demişlerdi… Horon bir ibadettir, Karadeniz’de ibadet eder gibi oynanır. Ayağını yere sertçe vurarak zorlukları Karadeniz’in dalgalarını aşmayı öğretir. Kollar kemençenin ritmiyle hızlıca inip kalkar, bu dağların engebeli oluşunu anlatır.
Ön dik yamaçlara dalga vurdukça “Serra” hızlanır seri olur. Ayaklar sallandıkça “Serra” yavaşlar. Deniz çekilir. Bir an her şey rahatlar, sonra kemençe tekrar ritmini hızlandırır.
Dalgalar çekilmiştir.
Deniz durgunlaşmıştır belki ama çok sürmez ardından yağmur bastırıverir.
“Serra”nın ritmi artar.
İşte Karadenizlinin doğayla, yaşamla mücadelesinin müziğine ve dansına yansımasıdır bu. O deli baldan yiyen kim olursa olsun, Türkmen, Rum, Ermeni, Çerkez, Gürcü vs. aynı türküleri söyler aynı kemençeye duygulanır.
Aynı “Serra” (Horon) ile coşar. Dili, dini, ırkı farklı olabilir ama Karadeniz’i aynıdır. Romalılar ona “Pontius Efkinos” (Kuzey Denizi) demiş, orada yaşayan halkına da “Pontuslu” demiştir.
Egemen güçlerin yörede yaşayan Helenleri isimlendirmesidir. Bugün Türkiye’de nasıl Karadenizli deniyorsa.
Karadeniz’in Türk hakimiyetine geçmesiyle bölgeye yerleşen Türkmenler ve Pontuslular kaynaşmış, dil kültür ve inançlarına birçok şey katmıştır.
Bu iki halkın yolları 1928 yılında yapılan Pontus Mübadelesi ile ayrılmak zorunda kalmışsa da beraberlerinde türkülerini ve memleket hasretlerini de yanlarında Yunanistan’a getirdiler.
Trabzon’dan göçmüş bir mübadil için Trabzon ve Trabzonlu olmak, öylesine değerlidir ki horonu ibadet eder gibi oynayan atalarının mirasıdır.
Ve bugün Trabzon’da yaşam, yüzyıl önce bırakıp gittikleri kapı komşusudur.
Kemençeci Nikos’tur. Kalaycı Yanni’dir. Eczacı Yorgo’dur. Banker Kostaki’dir. Sevdalısı Mariya’dır.
Trabzonlu olmak onun memleketlisi olmaktır. Hâlâ, ayrılsa da bir gördüğü aynı horonun çocuklarının bir Türk kardeşlerini tebrik etmesidir.
Kaynak: Bianet – Barış Ali İskender
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()