Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açardı
Su gibi azizdin, yurdumdun, alnında ateşler yanan
Işıklı bir ırmak gibi aktığımız o uzun yürüyüş
Daha dündü sanki, her patlayan sağanak bunu anlatır
Fabrika düdükleri bunu anlatır bana her vardiyada

Hazırladığımız ilk taş baskısı afişi anımsar mısın
Bükülüp giden kent sokaklarını, fabrika önlerini
Sonra kitapları (kokuları hala burnumda onların)
Hangi mayısta taşıdık kentlere küllerin rengini
Gerçi gülistan olmadı ömrümüz, gam değil

Belki tanırdın ilk vurulanı, o gün hiç ağlamadık
Hayır ağlamadık, çıldırdık o gün çıldırasıya
Adını çocuklarımıza verdik onun, çoğaldı
Mezarlar çoğaldı o günden sonra, yetişmedi bize
Öldürülecek kadar büyümüştük, öyle demişlerdi

Ve hayat öylece akıp durdu işte, akıp duruyor
Kimilerinin bakışlarına yine karlar yağmış
Saçları dumanlı bir geçit sanki, dudakları lâl
Kitap yakanlar eksilmiyor, şu uçuşup duran
Kırlangıç ölülerini görüyor musun kentin üstünde

Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açan
Bulutlara, rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
Unutma dostumsun sen, neredeysen orada ölmek isterim.”

(Ahmet Telli)

Şair yıllar öncesinden böyle söylüyor da peki, biz anlıyor muyuz, şairin peotik-politik dünyasını… Çoğunluk bir yana en azından güncel işaretler, sanat alanının öznelerinin de pek anlamadığını gösteriyor.

“Ortadan Başlamak…”

Artİstanbul Feshane’de açılan “Ortadan Başlamak” sergisine haksız ve hadsiz bir saldırı yapıldı. Kuru gürültünün yanı sıra bazı eserlere de zarar verdi saldırganlar.

Sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin önemli bir sanat merkezi olacağı inancını taşıdığım(ız) Feshane’de, daha ilk günden taammüden tasarlanmış mesnetsiz saldırı için onlarca insan toplanmıştı. Büyük olasılıkla birçoğu ne resimle ilgiliydi saldıranların ne de sergiden haberleri vardı; kulaklarına fısıldanan “LGBTİ” ve “satanizm” yalanına kanmışlardı. Belki yanında yöresinde şarap içtikleri mekânların elde gideceğine “ikna” olan çevreden hiddetlenenler de vardı içlerinde.

Serginin açılışıyla toplanmaları da gündem olmaları da bir oldu. Böylece egemen erkin saldığı korkuyu biraz daha büyüttüler. Gerek İBB (ki, mekânın ve serginin sahibi) gerek sergide yapıtları yer alan sanatçılar ise kalakaldı oldukları yerde. Anlamlı bir tepki gösterilmeliydi, yoksa gemi azıya alıp daha da yükselteceklerdi saldırılarını bu tür provokasyonlarla.

300’ü aşkın sanatçının 400’ü aşkın yapıtının sergilendiği mekâna ve sanata saldırıya tepki için yapılan basın açıklamasına çok az sayıda sanatçının katılmasına ne demeli? Dilimizden sanatın gerekliliğine dair cümleler düşmüyor, ama iş eyleme gelince, ortalık “görünmeyenlerle” dolu.

Gerici, ırkçı, dinci saldırganlar, arkalarına aldıkları makro ve mikro güçlerle onlarca kişi toplayıp gündemi belirlerken, haklı oldukları apaçık ortada olan, eli kalem tutan, dili laf yapan sanatçılar ortaya çıkıp kendilerini savun(a)mıyorsa sorun büyük demektir.

Seçimler ve yenilgi başka bir yazının konusu ama birkaç cümle kurmak isterim. Seçmenin en az bir yıl öncesinden kararını verdiğini, zorunlu bir durum olmadıkça (ölüm, hırsızlık, tecavüz vb. gibi) kararını değiştirmediğini söyleyen Seguela’ya kulak vermek gerekiyor. Oturduğumuz yerden toplumu aydınlatacağımızı, yol göstereceğimizi sanıyorsak yanılıyoruz. Yanılmakla kalsak iyi, “Atı alan Üsküdar’ı geçiyor.”

Kendi varoluşuna sahip çıkmayanlar…

kime sahip çıkabilir ki! Onca siyasi tutsak var, yıllardır dört duvar arasında. Onca gazeteciye, sanatçıya yasak geliyor birbiri ardına, ama toplumdan çıkan sadece birkaç cılız itiraz. Şöyle ağız dolusu tepki göster(e)miyor, sonra da “toplum bizi kabul etmiyor!” klişesine sığınıyoruz. Bulmuşuz işin kolayını… Al gülüm ver gülüm, ama günün sonunda avlanan ben, sen, o ve bizleriz.

İttifak içinde olan partiler, Anayasa’nın açık hükmüne rağmen tutukluluğu devam ettirilen Can Atalay için sadece fotoğraf taşıyor. Hep birlikte yemin etmeye gitmemek kimsenin aklına gelmiyor.

Son olarak Merdan Yanardağ tutuklandı. Tutukluluğuna itiraz ise “kaçma olasılığı kuvvetli” gerekçesiyle reddedildi. Cılız tepkilerin eşliğinde paşa paşa yatıyor Yanardağ, içeride.

40 yıl önce yazdığı bir şiiri, yıllar önce bir etkinlikte okuduğu için Türkçenin yaşayan büyük şairlerinden şair Ahmet Telli ceza aldı. Yine cılız tepkiler dışından umurunda olması gerekenler gözükmüyor ortalıkta. Yayınlandığından bu yana onlarca baskı yapılan kitaptaki şiir için “Bu ne cezası, bunda ne gibi bir suç unsuru buldunuz!” diye itiraz edenler yine bir avuç azınlık olarak kaldı.

Özetle, Artİstanbul Feshane’de açılan sergiye yapılan saldırıya tepkisizlik can sıkıcı olmanın ötesinde bir sorun.

Farkındalık yaratmak isteyen sanatçıların önce kendileri, kendilerinin ve birbirinin farkına varmalarının zamanı geldi de geçiyor.

*Ahmet Telli’nin ceza almasına yol açan şiiri… Şiirin “şuç” olmadığını bir kez daha vurgulamak için tümünü aktardım. ..

Kaynak: Sonhaber

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…