Covid-19’a karşı üretilen aşıların özel şirketlerin insafına terk edilmesi, uzun süredir dünyada tartışılıyor. Özellikle yoksul ülkelerin ve yine bütün ülkelerdeki yoksulların aşıya erişimi ciddi bir sorun. Konuyla ilgili olarak Güney Kore Sungkyunkwan Üniversitesi Öğretim Üyesi Gökçe Başbuğ’la Yeni yaşam’dan M. Ender Öndeş konuştu.
Artık anlaşılıyor sanırım, bu pandemi süreci kolay bitmeyecek ve biz ilaçlar, aşılar ve adaletle ilgili tartışmaları daha uzun süre yapacağız. En önemli sorun da tabii ki aşı, aşıların dağılımı ve patent. Uğur Şahin geçenlerde patent hakkından feragat konusundaki soruyu “O iş o kadar basit değil” diye yanıtladı ve patentten vazgeçseler bile bu üretimin yapılamayacağını ima etti. Gerçek böyle mi? Aşı üretimi ‘sihirli’ bir iş mi?
Kesinlikle sihirli bir işten söz etmiyoruz. Bu ifadeler aşı üzerindeki mülkiyet ve tekel hakkını elde tutmak, patent kaldırılsın taleplerini bertaraf etmek için ortaya atılmış bahaneler.
Bakın, aynı bahaneler 2000’li yılların başında da ortaya atılmış. 2000’lerin başında AIDS salgını oldukça yayılmıştı. 30 milyon insan AIDS ile yaşıyordu. Her yıl 3 milyon insan AIDS’e yakalanıyordu. Zengin ülkelerin metropolleri, Güney Afrika salgınla kırılıyordu. Yeni bir ilaç tipi geliştirildi. Antiretroviral ilaçlar. Bunlar ciddi umut oldu. Ancak tanesi 15 bin dolara satılıyordu. Afrika ülkelerinin bunu karşılayacak imkânı yoktu tabii. Patentin kaldırılmasını ve muadillerini üretmek istediler. Gelen tepki ne oldu? Bu yeni tip bir ilaç, siz üretemezsiniz. Buna karşılık AIDS aktivistleri, insan hakları savunucuları yoğun mücadelelere giriştiler. Ve bu mücadeleler sonucu tekeller pes etmek zorunda kaldı. Patent kalktı. İlâcın muadilleri üretildi. 15 bin dolara satılan ilâcın fiyatı 100 dolara düştü. Yani, bu iş o kadar basit değil ya da patent işin en önemsiz kısmı ve benzeri ifadeler tamamen yapay bahanelerdir.
Ayrıca bu, ahlaken doğru mu? İnsanlar ölüyor. Kaç kişi olduğu önemli değil. Siyasal iktidarların ya da sivil toplumun, akademinin, vb. bu bencilliğe müdahale etmesi gerekmiyor mu? Böyle bir zorlayıcı mekanizma yok mu?
Hem ahlaken hem de bilimsel açıdan doğru değil. Biliyorsunuz COVID ile mücadelede yeni bir slogan ortaya çıktı. “Herkes güvende değilse, hiçbirimiz güvende değiliz.” Çünkü bu insandan insana bulaşan bir salgın. Sizin sadece kendi vatandaşınızı aşılamanız yetmiyor. Dünyanın dört bir yanına bu aşıların ulaşması gerekiyor. Bugüne dek 1 milyar doz civarında aşı yapıldı. Bunun yüzde 85’i zengin ülkelerde, yüzde 15’e yakını gelişmekte olan ülkelerde, yüzde 1’den azı yoksul ülkelerde yapıldı. Aşıya erişimdeki bu eşitsizlik hem ahlaki hem de halk sağlığı açısından kabul edilebilir bir durum değil.
Bu eşitsizliğe karşı çeşitli cephelerden mücadele yürütülüyor aslında. Bir yandan sivil toplum kuruluşları. People’s Vaccine girişimi böyle bir oluşum. Diğer yandan Güney Afrika ve Hindistan geçtiğimiz ekim ayından bu yana Dünya Ticaret Örgütü’nde mücadele veriyorlar, COVID aşılarının patentten muaf tutulması için. Ve tabi akademisyenler de yaptıkları çalışmalarla madde madde bunun nasıl olabileceğini anlatıyorlar. Daha dün Yale Üniversitesi’nden hukuk profesörü Amy Kapczynski yayınladığı makalesinde Amerikan hükümetinin nasıl COVID aşılarındaki patenti kaldırarak, aşıların arkasındaki teknolojiyi paylaşılabileceğinin hukuki zeminini tane tane anlattı.
Sizin de geçtiğimiz gün Gazeteduvar’da yazdığınız gibi, normal zamanlarda düşük kâr getiren aşıdan uzak duran şirketler, kamu tarafından fonlanan süreçlere eklendiler. Tamam. Peki, kamunun, yurttaşların vergilerinden oluşan fonlarla yapılan bu işe müdahil olma, verdiğinin karşılığını geri isteme hakkı yok mu?
Dediğiniz gibi normal zamanlarda bu ilaç tekelleri araştırmaya geliştirmeye yatırım yapmıyor. Örneğin yapılan bir analize göre 2017 yılında Pfizer ve Johnson & Johnson yatırımlarının sadece yüzde 20’sini araştırmaya, geliştirmeye koymuşlar. Neden? Çünkü bu riskli bir alan. Yatırım yaparsınız, bir aşı ya da ilaç üzerinde çalışırsınız, ama ilaç etkili çıkmayabilir. Ya da onay alamayabilir. Örneğin Amerika’da onay için başvurulan ilaç ve aşıların sadece yüzde 15’i onay alabiliyor. Bu nedenle ilaç tekellerinin son yıllarda benimsedikleri strateji küçük ilaç şirketlerini bünyelerine katmak oluyor. Bu küçük ilaç şirketleri de yine araştırmalarında kamudan destek almış oluyor.
Bu keyfiyete karşı sivil toplum örgütleri mücadele yürütüyor yıllar boyu. Süregiden davalar da var. Ancak ilaç lobisi oldukça güçlü bir lobi. Dünyanın sağlık politikasının belirlenmesinde epey söz sahibi. Mesela daha geçenlerde Dünya Ticaret Örgütü’nde aşıların patentten muaf tutulması talebiyle yapılan mücadeleyi engellemek için eski bürokratlardan oluşan 100 kişilik bir ekip kurdukları açığa çıktı. Tabii bir de zenginlikleriyle dünyada büyük ekonomik ve siyasal nüfus sahibi olan insanlar var, Bill Gates gibi. Bugün Bill Gates, sağlık politikasının belirlenmesinde Dünya Sağlık Örgütü’nden daha büyük bir güce sahip demek abartılı olmaz.
Ayrıca, kamu niye fonlayıp geri çekiliyor bu işlerden? Kamu kendisi niye yapmasın bunu? Yurttaşın cebinden bir yere para transfer etmekten daha mantıklı durmuyor mu?
Aslında önceden de dediğim gibi kamu yapıyor. Kamu fonluyor. Ancak siyasiler özel ilaç şirketleriyle, tekellerle iş tutmayı daha çok seviyor. Karşılıklı bir çıkar ilişkisi bu. Örneğin, ABD Başkanı Trump COVID aşı ve ilaç çalışmalarını ve üretimini hızlandırmak için Oreation Warp Speed diye bir oluşum kurdu. Ve bu oluşuma bütçeden 10 milyar dolar kadar para ayrıldı. Peki, bu oluşumun başına kim getirildi? Moncef Slaoui. Kimdir Moncef Slaoui? COVID aşısını üreten ve geliştiren Moderna şirketinin yönetim kurulu üyesi. Yani ilişkiler oldukça girift ve karşılıklı çıkara dayanıyor.
Bu konudaki itirazlardan biri de, patent hakları ve yüksek kârlılık olmayınca, aşı-ilaç işlerinde bir motivasyonun olmayacağı, dolayısıyla sağlık-ilaç sektörünün gerileyeceği, hisse senetlerinin düşeceği şeklinde. Tuhaf değil mi? İnsanlar patır patır ölüyor, bu ölümleri önlemek yeterli bir motivasyon değil mi?
Patent kalkarsa inovasyon olmaz da patenti kaldırmamak için üretilen bahanelerden biri. Dediğim gibi zaten aşı ve ilaçta büyük gelişmeler kamu fonlarıyla yapılıyor. Örneğin yapılan bir çalışmaya göre COVID ile ilgili bütün dünyada geliştirilen aşı, ilaç ve tıbbi malzemeye kamu kaynakları tarafından aktarılan para 100 milyar dolar kadar. Örneğin, Oxford Universitesi’nin geliştirdiği aşı yüzde 97 oranında kamu tarafından fonlandı. Ve Oxford Üniversitesi, en başta geliştirdikleri aşıyı üretebilecek herkese lisanslayacaklarını söyledi. Bugün üniversitenin internet sayfasına gidip baktığınızda halen o açıklamanın durduğunu görürsünüz. Ama ne oldu? Bill Gates olaya müdahil oldu, Oxford Üniversitesi’ni bu yoldan caydırdı. İlaç tekeli AstraZeneca’yi için işine dahil etti ve Oxford Üniversitesi’nin bu tekelle işbirliği yapmasını sağladı.
Bu, Bill Gates ve onun gibiler için tam da bilinçli ve ideolojik bir tutumdur. Başkalarının ürettiği ve geliştirdiklerine son anda dahil olup mülkiyet iddia etmek ve bundan zenginlik yaratmak onlar için çok alışılagelmiş bir şey. Gates ve benzerlerinin, bilgi teknolojilerine, internete dayanan zenginliği de böyle bir tutumun sonucudur. Örneğin internet tamamen kamu kaynaklarıyla geliştirilmiştir. Ama sonra özel sektör gelir, müteşebbisler gelir ve bunlar üstünde mülkiyet iddia eder. Ünlü dilbilimci Noam Chomsky bunlara parazit der.
Yine yazdığınız gibi, bugünkü bilgi ve birikim yüzlerce yıllık emeğin bir devamı. Bir anlamda aşı konusunda herkes aslında hâlâ Pasteur’un ekmeğini yiyor! Yani bu kadar “ben buldum parasını isterim” hırsı nasıl törpülenebilir ki?
Bu hırsın nasıl törpüleneceği çok zor bir soru. Ona cevabım yok. Ama söyleyebileceğim kamunun, halkların kendi malına mümkün olduğu kadar sahip çıkması gerektiği.
Bu işin bir başka yanı da şu: Siz daha önce Evrim Ağacı’ndaki bir yazınızda aşı karşıtlığının ve komplo teorilerinin hükümetlerin yanlış tutumlarından da beslendiğini yazmıştınız. Peki, ilaç sektörünün aşı konusundaki aç gözlülüğü de ciddi bir etken değil mi? Yani, şirketlerin aşı ve ilaçtan büyük paralar kazandığını düşünen insanlar, bundan “şirketlerin para kazanmak için hastalıkları abarttığı” şeklinde bir komplo teorisi üretirse, onlara ne diyebiliriz ki?
Bahsettiğiniz yazıda bakın şöyle bir paragraf yazmışım: “Pandemi öncesinde ilaç şirketlerine yönelik zaten var olan antipatinin, bu şirketlerin pandemi sürecinde aşı hakkındaki gelişmeleri bilimsel makalelerle değil de basın açıklamaları yoluyla paylaşmaları ve bu açıklamaları takiben şirket CEO ve diğer üst düzey yöneticilerinin hisse senedi satışı yoluyla milyonlarca dolarlık gelir elde etmeleriyle pekişmiş olması ve bunun da aşıya olan güvensizliği beslemiş olması mümkün.
Aynen o zaman yazdığım gibi, ilaç şirketleri, pratikleriyle pandeminin başında da komplo teorilerinin ve aşı tereddüdünün değirmenine su taşıyordu, bugün de taşıyorlar. Aşıların klinik çalışmaları aşamasındaki pratikleriyle aşılara yönelik olumsuz tutumu besliyorlardı, bugün de besliyorlar. Örneğin Pfizer’in CEO’su Albert Bourla Biontech aşının etkinliğinin açıklandığı gün 5.6 milyon dolar değerinde hisse sattı. Bütün bu süreçte bu üst düzey yöneticilerin 1 milyar dolarlık hisse satışı yaptıkları görülüyor. Bunun yanında aşı çalışmalarındaki gizlilik, verilerin paylaşılmaması da tereddütleri besleyen pratikler. Örneğin AstraZeneca’nin, aşıların etkinliğini açıklarken bizim istatistikte “cherry-picking” dediğimiz yani istenilen sonuçları veren verileri ayıklayarak onları analize dahil ettiği ve sunduğu açığa çıktı. Şimdi bu, aşılara olan tereddüdü arttırmaz da ne arttırır.
Son olarak toparlayalım… Bugün ve yarın için, küresel düzeyde nasıl bir aşılama sistemi kurulmalı? Ortak havuz, ortak bir konsey, vb… Dünya bunu yapabilir mi?
Önceden de dediğimiz gibi aşıların dünyanın her yerine ulaşması gerekiyor. Yapılan tahminlere göre uygulanması gereken doz 11 milyar. Ve henüz uygulanan doz sadece 1 milyar kadar. Mevcut aşı üreticilerinin yıllık aşı üretme kapasitesi 4 milyar doz. Yani bu şekilde salgını kontrol altına almak mümkün değil.
Yapılması gereken aşıların patentinin kaldırılması ve arkalarındaki bilgi ve teknolojilerin ortak kullanıma açılması. Dünya Sağlık Örgütü’nün bunun için C-TAP diye bir girişimi var. Bu havuz COVID ile mücadele için geliştirilmiş ne varsa, aşı, ilaç, test ve benzeri, bunların teknolojilerinin paylaşılması için oluşturulmuş bir havuz. Maalesef geliştirdikleri aşıları ilaç tekelleriyle paylaşan bilim insanları kendileriyle yapılan bir röportajda bırakalım bu havuzda teknolojilerini paylaşmayı bir yana, böyle bir girişimden haberdar bile olmadıklarını ifade ettiler.
Kaynak: Yeni Yaşam
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()