Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi (MK) üyelerinin görevden alınması için açılan davanın karar duruşması 30 Kasım’da görülecek. TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, duruşma öncesi Evrensel’e konuştu. Uzun yıllar insan hakları alanında mücadele yürüten Fincancı söze, TTB’ye seçilmesinden bugüne rahatsızlığını her defasında belli eden iktidarın tutumuna dair değerlendirmesi ile başladı: “2020’deki seçim de dahil olmak üzere iktidarın TTB’yi ne denli önemsediğini gördük. TTB’den önce görev aldığım Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) üzerinden, insan hakları alanında yaşanan gelişmeleri kamuoyuna taşımamızdan iktidar hoşnut değildi. İnsan hakları mücadelesinin topluma değen tarafında bir eksikliğimiz varmış ki; insan hakları alanından gelen birinin TTB’de yer almasını kabul edemediler. TTB, sağlık politikalarının geliştirilmesi, yanlış sağlık politikalarının kamuoyunda duyurulması notasında çok emek vermiş ve halen de o emeği veren bir mücadele örgütü olarak çalışmalarını sürdürüyor. Ancak buradan bir olumlu sonuç çıkarmak da mümkün. Demek ki TTB topluma değen bir yapı ve iktidar buradan yola çıkarak bir anlamda TTB’yi önemsiyormuş”.  Sadece bununla sınırlı kalmayarak TTB’nin “Emek bizim, söz bizim” eylem süreciyle de mücadeleyi yükselterek iktidarın sağlık politikasının gerçek yüzünü görünür kıldıklarını belirten Fincancı, bu yüzden, TTB’nin teşhirleriyle rahatsız olan, iktidarın kısmi de olsa sağlık emekçilerinin ekonomik durumlarıyla ilgili bir düzenleme yapmak zorunda kaldığını söyledi. Fincancı, “Bu sürecin devamında benim TSK’ye atfedilen yorumum ve sonrasında yaşananlar, iktidarda ‘TTB’ye saldıracağız’ sevincine neden oldu” dedi.

“BAĞIMSIZ BİR KARAR ÇIKAR DİYEMİYORUZ”

10 Kasım 2023 tarihinde görülen son duruşma ve öncesine dair mahkemede yaşananları değerlendiren Prof. Dr. Fincancı, “Anayasa Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından kabul görmemesi ve bu kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasından birkaç gün sonra görüldü son duruşmamız. Zaten yargıyla ilgili çok ciddi sorunların olduğu bir süreçteyiz; yargıda rüşvet iddiaları, parayla karar çıkartıldığına ilişkin birtakım iddiaların gündemde olduğu bir süreç bu. Dolayısıyla biz de yargıdan bağımsız bir karar çıkabilir mi sorusunu olumlu yanıtlayamıyoruz. Çünkü yargı bağımsız değil. Pek çok karara baktığımızda verilen kararın iktidar tarafından beğenilmediği koşullarda; mahkeme heyetinin dağıtılıp, sürgün edilmesi ve yeni mahkeme heyeti ile istenen kararın çıkarılması tablosu söz konusu” diye konuştu.

BİR SONRAKİ DURUŞMA 30 KASIM’DA

Bir sonraki duruşmanın 30 Kasım 2023’de görüleceğini hatırlatan Fincancı, “Tümüyle hukuk dışı ve anayasasızlaştırmanın yaşandığı bu günlerde davamız sürüyor. Usulle ilgili çok ciddi sorun olduğunu yedi duruşmadır söylüyor avukatlar. Son duruşmada hakim bizim talep ettiklerimizi kabul ederek, bazı şeyler istedi. İddianameyi yazanlar TTB’de de barolar sistemindeki gibi başkanlık sistemi var sanıyorlar! Delegeler bizi seçiyor. Biz de kendi aramızdan MK başkanı da dahil olmak üzere; 2. başkanı, genel sekreteri, veznedarı ve muhasip üyeyi seçiyoruz. Benim TSK’ye atfedilen yorumumdan ötürü ayrı bir davam var. Hakimin son duruşmada istediği belgelere bakıldığında benim şahsi yargılandığım dava henüz bitmemişken nasıl karar vereceğini bilemiyoruz. Daha istinaf ve Yargıtay süreci var. Mahkemeden çok çeşitli kararlar çıkabilir. Aslında karar iktidarın ne istediğine bağlı! Benden kurtulmak istiyor olabilirler! (Gülüyor.) Diğer konsey üyelerimiz görevlerine devam edebilir. Ancak şunu belirtmek gerek. Benim görevden alınmam bir anlam taşımıyor. Ben MK başkanı seçildiğimde bu örgütün 11 başkanı olduğunu söylemiştim. Biz bir başkanlık örgütü değiliz. Biz emekçileriyle, alanda halk sağlığının korunması, meslektaşlarımızın haklarının savunulması noktasında mücadele veren bir örgütüz” ifadelerini kullandı.

“NAZİ ALMANYASI” BENZETMESİ

Mahkemeye dair her şeyin belirsiz olduğunu ifade eden Fincancı “Şunu söylemeliyim; TTB’de bir gelenektir mücadele. Ne olduğundan bağımsız olarak biz yaptıklarımızı yapmaya devam edeceğiz. Mücadeleye devam edeceğiz. 11 kişiden söz etmiyorum; tüm üye ve aktivistlerimizle çalışmalarımıza devam edeceğiz” dedi. Bugünün dünden farklı olduğunu da sözlerine ekleyen Fincancı devamında şu değerlendirmeyi yaptı: “Şimdiye kadar devletin norm özellikleri taşıyan bir yanı vardı. Özellikle son dönemde; AKP’nin başkanlık sistemine geçmesiyle birlikte, normatif bu yapının ortadan kaldırıldığını ve yerine bir tedbir devleti olma özelliğini koyduğunu söylemek gerek. Tıpkı Nazi Almanyasına benzer bir süreç işliyor yani. Bir tedbir devleti olması dolayısıyla bir belirsizlik söz konusu. İnsanlar gündelik hayatlarında bir sonraki gün neyle karşılaşabilecekleri konusunda bir belirsizlik yaşıyorlar. Yaşadıklarımız kaygı düzeyini artırıyor. Umutsuzluğa sevk ediyor ve bir çaresizlik duygusu hakim oluyor. Daha önce hiç böyle olmamıştı! Bu çok yorucu süreç. Bu sonuç olarak ortadan kaldırılabilir ama bunun için mücadele içinde yer almak gerekiyor.” vurgusu yaptı.

“İKTİDARA KARŞI MÜCADELE HATTINI KURMAK GEREKİYOR”

Mücadele eden, demokratik kitle örgütleri içerisinde yer alan insanlarda umudun hiç yitmediğini söyleyen Fincancı,“Bu da aslında eylem içinde olmanın getirdiği bir umuttan başka bir şey değil yani eylemci bir iyimserlik diye tarif ettiğimiz şey bu” dedi. Özelde kendisine yönelik ancak TTB’ye de dönük bir basın ambargosunun uygulandığına dikkat çeken Fincancı son olarak şunları söyledi: “Yaşananlardan kaynaklı basının kaygısını anlayabiliyoruz. TTB olarak bu durumu değerlendirdik. 11 başkan olarak kim hangi çalışma alanında yoğunlaşmışsa; sözü o arkadaşımız kursun diye başından itibaren, yaptığımız işi yapalım, duyurabildiğimiz kadar duyuralım dediğimiz bir yolu izliyoruz. Ancak şöyle tuhaflıklar da yaşanmıyor değil: Basın açıklaması yapıyoruz, başka bir örgütten arkadaşım konuşma yapıyor. Onun kim olduğunu, kimlik bilgilerini alt yazı olarak veriyorlar. Ama ben açıklamayı okurken beni kamuoyuna tanıtmıyorlar. Yani ben sokaktan geçen herhangi biri olarak aldım kağıdı elime okuyorum falan! (Gülüyor.) Her ne kadar şu an gülüyor olsak da aslında durum üzücü. İktidara karşı mücadele hattını ortak kurmak gerektiğini bilmiyormuş gibi davranıyorlar! Bundan gocunmuyoruz tabii ki; bizim her koşulda sesimizi duyuran sizin gibi basın organları da var.” ifadelerini kullandı.

 

Kaynak: Artı Gerçek

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…