2023 yılı bütçe kanun teklifinde “İletişim Başkanlığı” için 1 milyar 631 milyon 576 bin TL’nin ayrılmış olması dahi, Türkiye’de adı konulmamış yeni bir bakanlığın kurulmuş olduğunu gösteriyor. Aynı bütçe teklifinde yaklaşık 5-6 milyon mültecinin sözüm ona sorunlarıyla görevli “Göç İdaresi’ne 9.5 milyar ve vaktiyle bir bakanlık olan Avrupa Başkanlığına ise 2.129 milyar ayrılmış olduğu hesaba katıldığında bu rakamın ne ifade ettiği anlaşılır. Konut fiyatlarına vurulduğunda, 2022 için 100 metrekarelik bir konutun yaklaşık 400 bin liraya mal olduğu göz önüne alınırsa, yaklaşık 4.000 küsur konutun yapılabileceği bir tutarla karşı karşıyayız ‒ tabii yıl içinde ayrıca bir takviye yapılmazsa.

“İletişim Başkanlığı’nın geçmişi, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” gibi bir adla siyasi-idari bir yapının oluşturulduğu 2018 yılına kadar gitmektedir. Bu tarihten itibaren “İletişim Başkanlığı belirli aşamalardan geçti. Ancak kamuoyunda daha çok evine giren çok maaşla ve izinsiz yaptırdığı pergoleden dolayı “pergoleci Fahrettin” olarak ünlenen Fahrettin Altun’un başına getirildiği “başkanlık”, 2020 yılında çıkarılan 66 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile tam bir bakanlık halini almıştır. Altun’un kaç yardımcısı olacağının belirlenmediği ve böylelikle yardımcılarının sınırlandırılmadığı bu kararnamede başkanlık bünyesinde dokuz “daire Başkanlığı’nın kurulması öngörülmektedir. Bu dairelerden “Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Daire Başkanlığı’na verilen görevler aslında “İletişim Başkanlığı’nın tam bir propaganda bakanlığı olarak tasarlanmış olduğunu açıkça göstermektedir. Kararnameye göre bu “daire başkanlığı’na verilen görevlerden bazıları şunlardır:

“ Türkiye Cumhuriyetine yönelik iç ve dış tehdit unsurlarını analiz ederek stratejik iletişim ve kriz yönetimi açısından gerekli tedbirleri uygulamak. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen psikolojik harekât, propaganda ve algı operasyonu faaliyetlerini belirleyerek her tür manipülasyon ve dezenformasyona karşı faaliyette bulunmak. Kriz, afet, olağanüstü hal dönemleri ile yakın savaş tehdidi, seferberlik ve savaş halinde, Devletin belirlediği amaç ve hedeflere ulaşmak için stratejik iletişim ve kriz yönetimi faaliyetlerinde bulunmak.”

Yukarıda sıralanan bu görevler aynı zamanda geçtiğimiz günlerde meclisten “geçirilen” ve Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve kamuoyunda “sansür yasası” olarak bilinen kırk maddelik “Dezenformasyon Yasası’nın gerçek mimarının hiç de göründüğü gibi AKP – MHP vekilleri olmayıp Propaganda Bakanlığı olduğunu da çok açık biçimde göstermektedir. Vekiller kendilerine Propaganda Bakanlığınca hazırlanıp verilmiş olan tasarıyı kendileri hazırlamışçasına sözde oylamışlar ve üstüne bir de “hatıra fotoğrafı” çektirmişlerdir.

Propaganda Bakanlığı’na her ilde bir il müdürlüğü verildiği gibi yurt dışında da “İletişim Müşaviri” ve “İletişim Ataşesi” kadroları tahsis edilmiştir. Yerli ve yabancı basın emekçilerinin gazetecilik mesleklerini yürütürken çalışmalarını kolaylaştırıcı unsur olarak kullandıkları basın kartlarının verilmesi dahi bundan böyle “İletişim Başkanlığı’na, yani Propaganda Bakanlığı’na aittir. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Anadolu Ajansı (AA) “İletişim Başkanlığı’na bağlanarak ülke çapında faaliyet gösterecek bir propaganda mekanizmasının eksiksiz bir alt yapısı oluşturulmuştur. Şimdi bir Cumhurbaşkanı’nın icraatını, yani yapıp ettiklerini kamuoyuna anlatmak için yurt içinde ve yurt dışında bunca teşkilat ve kadroya ne gerek var diye sorulabilir. Sorun gerçekte bir cumhurbaşkanın icraatı olsaydı gerçekten böyle bir bakanlığa lüzum olmazdı. Ancak sorun ülkede kurulmuş bir rejimi halka anlatmak olunca devasa bir propaganda bakanlığının üstelik kulağa hoş gelen bir adla kurulması elzem oluyor, ama sonunda olan, bu yoksul halka oluyor.

Kaynak: Siyasihaber