“Üniversitede Direniş ve Dayanışma: Yıkım, Sömürü ve Sivil Ölüm Rejimine Karşı Durmak” başlıklı kitap geçtiğimiz hafta NotaBene Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabın basılması nedeniyle düzenlenen etkinlik dün İstanbul Tabip Odası Kadıköy Bürosunda gerçekleştirildi. Bu etkinlikte dile getirdiklerimi Evrensel okurlarının da okuyabilmeleri için aşağıda paylaşıyorum.
* * *
Bugün gerçek üniversiteler için, barış ve adalet mücadelesi için bir aradayız. “Gerçek” diyorum çünkü Türkiye sahte üniversitelerle dolduruldu.
Toplam 448 sayfa tutan derleme çalışması iki yılda tamamlandı. Derlemenin ana işlevi, üniversitelere yönelik 20 yıllık büyük yıkım kampanyasına karşı çıkanların direniş ve dayanışma çabalarının kayda geçirilmesiydi. Derlemedeki her yazı, direniş ve dayanışmayı “içeriden” anlatıyor.
Günümüzde dünya otoriter rejimler etkisinde. Son 40 yılda üniversiteler dünya çapında çok zayıflatıldı. Türkiye’de üniversitelere yönelik saldırılar ve üretilen sahte üniversiteler de bu sürecin bir parçası olarak görülmeli. Üniversitelere saldırılar sürerken, üniversitede direnişi ve dayanışmayı ciddiye almak önem taşıyor.
Kitapta yer alan direniş ve dayanışma deneyimleri çok ağır bir döneme ilişkin ama bu dönem henüz bitmeden yazılan tanıklıkları içeriyor. Kitapta aktarılanlar, kaçınılmaz olarak geçmişe dönük ama tam olarak günümüzü anlatıyor. Bu anlatılar gerçekten çok değerli ve önemli dersler içeriyor. Bunlardan birkaçına değinmek isterim.
Türkiye’de son 20 yıl içerisinde üniversitelerde yaşananlar, 12 Eylül ardından başlatılan sürecin devamı ve zirveye taşınması olarak görülmeli. AKP rejimi, mirasçısı olduğu 12 Eylül rejimi tarafından üretilen YÖK aygıtını ele geçirdi ve üniversitelere yönelik saldırısını bu aygıtı da kullanarak sürdürdü.
Diğer yandan, 12 Eylül ardından başlatılan sürecin hedeflerinin neler olduğu ve nasıl gerçekleştirildiği de artık ortada. İlk hedef, üniversitenin üniversitelilere bırakılmaması, yani demokratik ve özerk üniversitenin tümüyle ortadan kaldırılmasıydı. YÖK, demokratik bir işleyişin filizlendiği ve yeşerdiği her üniversitede mutlaka bu çabaların önünü kesmek için etkili bir şekilde kullanıldı.
Tıpkı YÖK gibi bir 12 Eylül ürünü olan, sermaye tarafından tümüyle tepeden yönetilen özel üniversiteler de işlevlerini yerine getirdiler ve güvencesizliği olağanlaştırdılar. Güvencesizlik, yani üniversitenin akademik personelinin tümüyle kadrosuz çalıştırılmasıyla özel üniversitelerde akademik özgürlük olanaksız kılındı.
Sonuçta, Saray’dan atanan rektörler aracılığıyla tepeden yönetilen kamu üniversiteleri, adaletsizliğin, korku iklimi ve suskunluğun kural olduğu özel üniversitelerle karşı karşıyayız. Kitaptaki yazılar üniversiteye yönelik saldırılara karşı çıkanların yaşadıkları baskılar, entrikalar, ihraçlar ve hukuksuzlukları da gözler önüne seriyor.
Kitapta yer alan yazılar baskı yoğunlaştıkça dayanışmanın öneminin de arttığını gösteriyor. Yalnızlaştırma ve itibarsızlaştırma çabalarına karşı güçlü ve kolektif direniş üretebilmek için dayanışmanın büyümesi gerekli.
Kitaptaki deneyimler, başarılı direnişlerin tüm üniversite bileşenlerinin bir araya gelmesi ve dayanışmasıyla gerçekleştiğini gösteriyor. Mezunların örgütlenmesi ve üniversiteye sahip çıkması da üniversiteleri savunmak adına çok önemli.
Bu kitaptaki deneyimler, dayanışma ne kadar güçlü olursa olsun, sendikal mücadele olmadan üniversitelerin savunulamayacağını da gösteriyor. Dayanışma değerli ama sendikal örgütlenmenin yerini tutamaz.
Sözlerimi bitirirken bugün aramızda bulunamayan arkadaşımız Şebnem Korur Fincancı’ya içten sevgilerimi gönderiyorum. Bu kitabın bir kopyasının kendisine ulaştırılmasını sağlayacağız.
Özgür, özerk, demokratik üniversite mücadelesi sürüyor.
***
Görsel: Üniversitede Direniş ve Dayanışma’ kitabının kapağı
‘Üniversitede Direniş ve Dayanışma’ isimli derleme NotaBene Yayınlarından çıktı. Serdar M. Değirmencioğlu, Emine Sevim ve Cem Özatalay tarafından derlenen kitap son 20 yıl içerisinde üniversitelerde yaşananlara ve verilen mücadelelere ışık tutuyor. “Yıkım, Sömürü ve Sivil Ölüm Rejimine Karşı Durmak” alt başlığını taşıyan kitap, hem üniversitelilerin kolektif belleğine, hem de sürmekte olan özgür, özerk, demokratik üniversite mücadelesine bir katkı sunmayı hedefliyor.
Kitap, akademik özgürlüklerin çiğnenmesine, kampüslerin talan edilmesine, sömürü ve güvencesizliğe, devlet eliyle işlenen insanlık suçlarına, baskı ve yıldırmaya, gözaltı ve tutuklamalara, entrika ve sivil ölüme karşı çıkan üniversitelilerin direnişleri ve sergiledikleri dayanışma pratikleri bizzat bu sürecin özneleri tarafından kaleme alınarak kayda geçiriliyor. Ayrıca kitap yalnızca üniversiteleri ve üniversitelileri de ilgilendirmiyor. Çünkü üniversitelere dönük müdahaleler Türkiye’deki neoliberalleşme ve otoriterleşme süreçlerinden bağımsız değil. Üniversitelerin geleceğiyle Türkiye’nin geleceği arasında güçlü bir ilişki söz konusu. Yazıların neredeyse tamamı bu ilişkiyi gözler önüne serecek biçimde kaleme alınmış.
Bu kitap, Türkiye’de üniversiteleri yıkıma uğratan politikaların tüm yurttaşların bugünü ve yarınını etkileyen toplumsal sonuçlarını da tartışmaya açılıyor. Diğer yandan kitap, üniversitelerin “fil dişi kuleler” değil, toplumsal mücadele alanları olduğunu da gösteriyor. Bu çerçevede, eski ve köklü üniversitelerde (Ankara, Boğaziçi, İstanbul, İstanbul Teknik, Ortadoğu Teknik Üniversitesi) ve görece yeni üniversitelerde (Akdeniz, Kocaeli, Mersin, Muğla Sıtkı Koçman, Munzur, Namık Kemal, Sinop Üniversitesi gibi) yaşananlar bizzat yaşayanlar tarafından aktarılıyor. Kitapta aktarılan direniş ve dayanışma deneyimleri, özgür, özerk, demokratik üniversite mücadelesinin tüm üniversiteliler (öğrenciler, akademik kadro, idari kadro ve mezunlar) tarafından nasıl üstlenildiğini de gözler önüne seriyor.
Ayrıca kitap ve üniversite mücadelesiyle ilgili olarak 17 Aralık saat 14.00’te İstanbul Tabip Odası Kadıköy Bürosunda bir panel düzenlenecek. (
Kaynak: EVRENSEL
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()