“İlan edilen ittifak, merkezi kararlarla ya da yan yana gelişlerle ilerleyemez. Aksine ittifak seçim taktiğine sıkıştırılmadan genişlemeli, tüm toplumsal dinamikleri içerecek şekilde aşağıdan yukarıya kurulmasının önü açılmalıdır.”
Bizzat kendisi de demokrasi ittifakı çabalarının başarılı bir adımı olan HDP; 5. kongresinde bir kez daha “Demokrasi İttifakı”nı temel yöneliş olarak ilan etti. Demokrasi güçleri arasında ortaklığı büyütmek için, çeşitli zamanlarda ama özellikle 2016 sonrası ağır faşist saldırılara karşı farklı isimlerde kimi girişimler oldu ancak ilk adımlardaki başarıların arkası ne yazık ki getirilemedi. Şimdi ilan edilen “Demokrasi İttifakı” hamlesi geçmiştekilerin deneyimleri üzerinden ve öncekilere göre daha geniş güçlerle ve son derece kritik bir siyasi süreçte bir kez daha denenmektedir. Faşizmin yarattığı büyük yıkım ve buna karşılık restorasyoncu partilerin “güçlendirilmiş parlamenter sistem”den öteye gitmeyen ufukları; “Demokrasi İttifakı” hamlesinin önündeki görevi AKP/MHP iktidarını devirme taktik düzeyinden, kurucu misyon üstlenmek zorunda olduğu stratejik bir düzeye doğru genişletmiştir. Bu kez daha zor ama sonuçları köklü olacak bir yönelişin içindeyiz.
Dar yaklaşımlar
Demokrasi İttifakı çağrısını bir “seçim taktiği” olarak ele almak, Cumhur ve Millet ittifakına karşı seçimle sınırlı “üçüncü ittifak” olarak sınıflandırmak, ya da sadece siyasi partiler arasında oy oranları ve vekillik aritmetiğine indirgenmiş pragmatik bir anlayışıyla yaklaşmak; ittifakın içini boşaltacağı gibi halkların umutlarını bir kez daha yıkmak anlamına gelecektir. Kimi farklı değerlendirmeler olsa da HDP bileşenleri ve ittifakları içinde bu tip dar yaklaşımlar etkisizdir. Ancak anlayış düzeyinde sorun olmasa da; Demokrasi İttifakı’nı partiler ve parlamenter alandan hızlıca çıkarılıp toplumsal alan dinamikleriyle buluşturma konusunda mesafe alınmaz ve etkisiz eylemlerle yerinde sayma hali sürerse; seçim ittifakına daralma tehlikesinin olduğu apaçık ortadadır.
Parlamento dışı muhalefete düşman hukukuyla yaklaşan bir iktidar pratiği var. Diğer yandan faşizmin çürüten uygulamalarından fazlasıyla bunalmış olan toplum bir an önce sandıkta hesaplaşmak istiyor. Bu ters yönlü basınçlara rağmen Demokrasi İttifakı; mücadeleyi partiler ve parlamento alanının dışına taşımak, hareket halindeki tüm toplumsal kesimleri talepleriyle sürece aktif olarak dahil etmek ve bunları bir örgütsel forma kavuşturacak mücadele planını acilen oluşturmak zorundadır.
Dipten gelen dalga; 3. kutup dinamikleri
Bir tarihsel süreklilik içinden bakılırsa “Demokrasi İttifakı” arayışının hem dipten gelen bir dalganın basıncı olduğu, hem de onun örgütlenme arayışının bir dışa vurumu olduğu görülecektir. Türkiye siyasal sistemi 1950’lerden bu yana iki kutuplu yapı üzerine şekillendirildi. Devlet ve sermayenin çeşitli fraksiyonlarının öbeklendiği iki ana akım olan İttihatçı ve İtilafçı gelenekler; CHP ve karşısındaki (DP-Adalet Partisi- ANAP- DYP- AKP ) partileri üzerinden temsil olundular. Bu muhalefeti de iktidarı da belirleyen ikili yapı her aksadığında darbeler yoluyla sistem yeniden rayına oturtuldu. Bu yapıyı bozan toplumsal dinamiklerin gelişimi ise; 60’larda TİP, 70’lerde işçi sınıfı ve devrimci hareket, 80–90 sonrası Kürt direnişi ve rönesansı, bahar eylemcileri, kamu emekçileri, 2000’lerde kadınlar, ekolojistler ve LGBTİ+’lar gibi mücadele kervanına aktif olarak katılan yeni toplumsal güçlerle büyüdü ve derinleşti. Üçüncü kutbu oluşturan dinamikler; renkleri, dilleri, tarzları farklı da olsa; tarihsel olarak aynı mücadele yatağında akarken, o yatağı büyütüp genişleten bir nehir gibi birbirini tamamlayan ve birbirini içererek ileri taşıyan bir işlev gördüler. Özellikle geleneksel statükonun çözülmesinin toplumsal sonuçları ve siyasal İslam’la iç içe giren yeni statükonun inşa sürecindeki azgın ve çok boyutlu saldırıları aynı tarihsel süreçte kesişti ve 3. kutup dinamiklerinin Gezi isyanıyla şiddetli bir karşılık üretmesine neden oldu.
AKP-MHP-Ergenekon iktidarı, 2015 sonrası geçmişteki gibi darbeci metotlarla 3. kutup dinamiklerini ezmek, bunun üzerinden toplumu teslim almak ve faşizmi kurumsallaştırmak istedi. Fakat 3. kutup dinamiklerinin içerdiği tarihsel toplumsal direniş potansiyeli; kadınların, işçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, gençlerin, ekolojistlerin, LGBTİ+’lara kadar sayılamayacak kadar çok direnç unsurunun harekete geçmesini sağladı ve siyasi partileri kat kat aşan etkili bir politik hareket yarattı. Siyasal İslam’la bulamaçlaştırılmış ırkçı Türkçülük, başkanlık sistemini stabilize etmeyi başaramadı ve 15 Temmuz karşı darbesiyle elde ettiği üstünlüğü bir toplumsal zafere dönüştüremedi.
AKP’nin tek parti iktidarından düşürüldüğü 7 Haziran başarısı, 3. kutbun yarattığı dip dalgasının Gezi isyanının ardından seçimlerle ilk dışa vurumuydu. 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimleri ise; darbeci saldırılara rağmen kırılmayan güçlerin siyasal sistemin geleneksel iki kutuplu kurgusunu her aşamada bozabilecek ve kendisini içermeyen her siyasal konsepti işlemez kılabilecek potansiyele ulaştığını gösterdi. 3. Kutup dinamikleri bir hareket kapasitesi, güç birikimi olarak vardır ve bugünün toplumsal gerilimleri altında giderek büyütmektedir, ancak kendi içinde parçalı bir örgütlülüğü olsa da içerdiği demokrasi güçleri bir bütün olarak örgütsüzdür ve parçalı konumdadır. Bu aşılamadığında, etkili bir muhalefet gücü olsa da, kurucu ve kalıcılaşmış bir güç olma pozisyonuna erişilemeyecektir.
Parti yerine meclis formu
Gezi isyanını bir parti formuyla yukarıdan aşağıya yönetmek mümkün olmazdı. O günlere kadar, halkın kendi kendini yönetmesini sağlayacak meclis tipi formlar örgütlenebilseydi kalıcı sonuçlar alınabilirdi. Benzer şekilde faşizmi zor parantezine hapseden 3. kutup dinamiklerini partiler üzerinden yönetmek mücadelenin bu evresinde mümkün değildir. Bu gerçeklikten hareketle, demokrasi güçlerinin toplumsal kesimlerin kendi mücadele biçimleriyle, öz örgütlenmeleriyle dahil olabilecekleri meclis formunun temel alınması, demokrasi ittifakının bu perspektifle inşa edilmesi gerekir.
Kapitalizmin krizi ve giderek otoriterleşen iktidarlar nedeniyle, parlamentoların büyük oranda içinin boşaldığı ve işlevsizleştiği, temsili siyasetin dünya çapında itibar kaybettiği ve kitlelerin doğrudan müdahalelerle sokakta hak mücadelesi verdikleri bir toplumsal hareketler dönemindeyiz. Bizde de faşizm koşullarında tek adamın keyfine tabi kılınmış parlamento boşa düşürülmüş ve işlevsizleştirilmiştir. Siyaset parlamentoda değil, sarayda verilen kararlara karşı sokakta direnenler arasında gerçekleşiyor. Demokrasi İttifakı’nın başarısı; partiler ve parlamento alanın dışında toplumsal alanda kurulması ve toplumsal meclisleri politik meclisten öncelikli görmesi, özce “toplumsal olanı siyasileştirirken siyaseti de toplumsallaştırma” hedefine yoğunlaşmasına bağlıdır.
Demokrasi İttifakı yerelden merkeze doğru kurulmalıdır
İlan edilen ittifak, merkezi kararlarla ya da yan yana gelişlerle ilerleyemez. Aksine ittifak seçim taktiğine sıkıştırılmadan genişlemeli, tüm toplumsal dinamikleri içerecek şekilde aşağıdan yukarıya kurulmasının önü açılmalıdır. Dolayısıyla bu hattı destekleyen tüm iradeleri inisiyatif almaya, yerellerde demokrasi ittifakını kurmaya, ilişkilerini geliştirmeye ve meclisleşmeye çağırmalıdır. İttifak, var olan emek ve demokrasi platformları, meclisleri, dayanışma ağlarını güçlendirmeli, olmayan yerlerde de kurulmasına önayak olmalıdır.
Demokrasi ittifakı, toplumsal kesimlerin eylemlerini ortaklaştırma çabası kadar onların taleplerini sahiplenmek birleştirmek demektir. Tüm talepleri birleştirerek bir acil talepler manzumesine dönüştürmek aynı zamanda demokratik cumhuriyet programının oluşturulma süreci olacaktır. Sonuç olarak, öncülük edenlerin basiretine bağlı olarak “Demokrasi İttifakı” sistemin iki kutuplu siyasal yapısına karşı 3. kutbu tarih sahnesine örgütlü olarak çıkarmanın, faşizmi geri püskürtmenin ve demokratik ve sosyal cumhuriyete ilerlemenin vesilesi olabilir.
*”Bu yazı ilk olarak Siyaset dergisinin 3. sayısında (Ağustos 2022) yayımlanmıştır.”
Kaynak: Siyasihaber
