SES Deprem Çalışmaları İnceleme Heyeti olarak 8-21 Şubat 2023 tarihleri arasında gözlemlerde bulunduk, arama ve kurtarma faaliyetlerini, enkaz kaldırma çalışmalarını yerinde gözlemledik. Sağlık hizmetleri verilen hastaneler, sahra hastaneleri, birinci basamak, TTB-SES Deprem Koordinasyon Merkezleri, gönüllülerin revirlerinde incelemeler yapmaya çalıştık. Yetkililer, sağlık emekçileri, gönüllüler ve halk ile görüştük.
Deprem sonrası çalışmaların bir süreç olduğu ve her geçen gün üzerine yenisini eklendiği gerçeğine incelemelerimiz sırasında şahit olduk. Gözlemlerle ilgili günlük bilgilendirmeleri paylaşmıştık. Mevcut incelemelerimize yönelik bu raporlaştırmamızda daha çok genel değerlendirmelere yer vereceğiz.
Arama ve Kurtarma Faaliyetleri:
Ekipman destekli arama-kurtarma çalışmaları çok geç başlamış. En sık duyduğumuz şunlardır: ‘’ilk üç gün kimse gelmedi’’, ‘’yalnız kaldık’’, ‘’kendi ellerimizle-tırnaklarımızla yakınlarımızı canlı kurtarmaya çalıştık’’. Donanımlı ekiplerin gelmesi ve düzenli çalışmaya başlaması dördüncü gün başlamış, sayıca depremin yarattığı yıkım ile kıyaslanmayacak ölçüde yetersiz olduğu da bir gerçek. Bununla birlikte ilk günün akşamı-ikinci gün ulaşan az sayıda uluslararası ve yerli gönüllü ekipler olduğunun da altı çizilmeli. Askerin çok geç geldiği, kurtarmaya değil de devlet otoritesini göstermeye geldiği paylaşıldı. Erken dönem yağma ve hırsızlık tehdidine karşı güvenliğin sağlanamadığı, geç gelen güvenlik güçlerinin şiddet ortamı yarattığı aktarıldı. Söylenenleri bizlerde gözlemledik. Çok sayıda güvenlik görevlisi deprem bölgelerinde seyirci rolü üstlenmişti. Oysa bu kadar büyük iş gücünün arama-kurtarmadan etrafta yığılan çöplerin toplanması dahi birçok toplumsal görev alması mümkündü. Güvenliğe biçilen rol deprem gerçeğinde de bir kez daha sırıtıyordu: Otorite.
Arama ve kurtarma faaliyetlerinin geç başlaması ve yetersizliği birçok canlı varlığın (insanların ve hayvanların) ölüme terk edilmesine yol açtı. Önlenebilir ölümlere bir kez daha yenik düşüldü, pandemi döneminde olduğu gibi. Dahası enkaz alanlarının üzerinde biriken kalabalıklar ve iş makinaları arama-kurtarma çalışmalarının ciddiyetsizliğini de gösteriyordu. Buna enkaz çalışmalarına katılan işçilerin ve gönüllülerin yetersiz güvenlik önlemleri (kask, maske, önlük, gözlük, tetanoz aşısı vb.) eklememiz gerekiyor. Özetle insana değer vermeyen bir arama-kurtarma faaliyeti oldukça yaygındı.
Enkaz kaldırma-Hafriyat Çalışmaları
Arama ve kurtarmanın yavaşlığına karşın enkaz kaldırma ve hafriyat çalışmalarının çok hızlı gerçekleştiğini not etmeliyiz. Enkazda canlı var mı, çıkarılamayan cenaze var mı sorularının yok sayıldığı, gelişigüzel bir çalışmayla enkazı bir an önce yok etme telaşı… Ne yazık ki bu kontrolsüz çalışmalarda iki çocuğun iş makinasının kepçesinde canlı kurtarıldığı MKÜ Acil Servis çalışanları tarafından bizlere aktarıldı.
Ayrıştırma olmadan kaldırılan moloz yığınlarının, gelişigüzel-kontrolsüz bir şekilde gözlerden uzak bir yerlerde depolandığına tanık olduk. Adıyaman’da dere yataklarına boca edilen moloz yığınlarını gördük. Oysa deprem atıklarının, özellikle Asbest başta olmak üzere içerisinde çok sayıda tehlikeli atık içerdiği ve tehlikeli atık olarak kabul edilerek bertaraf edilmesi gerektiğine DSÖ ve BM tarafından 2008 yılında hazırlanan teknik bilgi notunda yer veriliyordu. Kontrolsüz moloz yığınlarından kalkan tozun tüm kenti toz dumanına boğduğuna sıklıkla tanık olduk. Toz yığınlarında yer alan asbest liflerinin solunmasının işçiler ve vatandaş için kanserojen olduğunu biline bilene görmezden gelinmeye devam ettiğinin altını çizmek isteriz. Hızlı enkaz kaldırmanın aynı zamanda delillerin karartılması, kent suçlarının saptanmasını engelleme çabası olduğunun altını çizmek isteriz. Dahası kontrolsüz moloz yığınlarının tarım alanlarına dökülmesinin ciddi bir ekolojik tahribat olduğu gerçeği de akıllarda tutulmalıdır. Hafriyat çalışmaların izlenmesi ve usulüne uygun gerçekleştirilmesi yönlü demokratik kamuoyu olarak baskımızı sürdürmeliyiz.
Depremin Etkisi
Adıyaman, Antakya, Gölbaşı, Nurdağı, Pazarcık, Türkoğlu depremin etkisinin neredeyse tüm kente yayıldığı yerler. Maraş, İskenderun, İslahiye, Elbistan, Samandağ, Doğanşehir etkilenmenin çok olduğu bölgeler, Malatya’yı da bu kapsamda değerlendirebiliriz. Bu bölgelerin yıkılıp yeniden inşa edilme gerçekliği ile karşı karşıyayız. Urfa, Gaziantep, Diyarbakır ve Adana illerinde depremin etkisinin lokalize olduğunu söyleyebiliriz, bununla birlikte bu illerde de binaların önemli bir kısmında hasar olması bekleniyor.
Tarihi ve kültürel merkezin yerle bir olması derin izler bırakmıştır: Antakya’da Adıyaman Ulu Cami, Habib-i Neccar Camisi, Hatay Meclis binası, Antakya Rum Ortodoks Kilisesi, İskenderun Latin Katolik Kilisesi, Ulu Cami; Antep’te Kale; Malatya’da Yeni Cami, Maraş’ta Maraş Kapalı Çarşısı, Maraş’ın tarihi evleri ve konakları vb.
Kamu binalarının yıkılması (Büyükşehir Belediyesi, İl Sağlık Müdürlükleri vb.), restore edilen binaların dahi enkaz altında kalması öfkeyi artırmıştır.
İnanması güç olan bir gerçek ise deprem bölgesindeki hastanelerin büyük bir kısmının kullanılmaz hale gelmesidir. Bir kısmının tamamen yıkılması (Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi Ek Bina, İskenderun Devlet Hastanesi Ana Bina, Özel Akademi Hastanesi, Defne Hastanesi, Akdeniz Hastanesi, Gölbaşı Devlet Hastanesi ) önemli bir kısmının ağır ve orta hasarlı olması (MKÜ, Balcalı, Hatay Şehir Hastanesi, Necip Fazıl Şehir Hastanesi, Pazarcık Devlet Hastanesi, Adıyaman Devlet Hastanesi) çok az sayıda hastanenin (Sütçü İmam Üniversite Hastanesi gibi az hasarlı fakat acil ve ameliyathanelerin kullanıldığı) kullanılabilir olması dikkat çekicidir. Yeni- eski, kamu-özel, büyük-küçük ayrımı olmadan hasarın ve yıkımın yaygınlığı kamu binalarındaki ciddi ihmali gündeme getiriyor. Evet gerçek şu ki deprem sonucu hastanelerle birlikte Sağlıkta Dönüşüm Programı enkaz altında kalmıştır. Deprem sismik izolatör sistemi olan Malatya Battalgazi, Elbistan ve İslahiye Devlet hastaneleri ve Hatay Dörtyol Devlet Hastaneleri önlem alınabileceğini de göstermektedir. Önlenebilir hastane yıkımları, önlenebilir ölümler: Hastaların, hasta yakınlarının, sağlık emekçilerinin ölümleri… Hizmet alamayan binlerce vatandaşın ölümü, ilk müdahale yapılıp da arkası getirilemeyen binlerce yaralının ölümü, transfer nedeniyle zaman kaybından kaybedilen yaralıların ölümü… Sağlıkta Dönüşüm Programı hastaneleri depreme dayanıklı kılamamıştır, oysa onlarcası yeni yapılardı, hem de Marmara Depremi sonrası düzenlemeler ile depreme dayanıklı yapılması zorunlu idi…
Yine kentsel dönüşüm ile yenilenen binalarda ve hatta devam eden inşaatlarda dahi yıkımın fazla olması imar politikalarının iflası anlamına gelmektedir. Kentsel dönüşüm, imar affı, SDP, vb. birçok politika deprem ile birlikte enkaz altında kalmıştır.
Mühendislerin raporları ayrıntıları gösterecektir. Ama şunu biliyoruz ki
stratejileri, planları ve bu konuda yapılanlar enkaz altında kalmıştır. Depreme hazırlıksızlık çok yönlü karşımıza çıktı, biz sağlık emekçileri de sağlık alanında bu gerçeklikle ‘mış gibi’ yapılanlarla çok acı bir fatura ile yüzleştik.
Nüfus hareketliliği
Deprem bölgesinden başta aynı ilin köylerine olmak üzere, komşu illere ve metropollere doğru ciddi bir göç vardır. İl içi göçün miktarı bilinmemekle birlikte Adıyaman ve İslahiye’de dikkat çektiğini söyleyebiliriz. Yakın köy ve beldelerin nüfusu 5-10 katına çıktığı dile getiriliyor, birkaç köy ziyaretimizde buna tanık olduk. Bununla birlikte Mersin, Urfa, Batman, Diyarbakır, Ankara, İstanbul, Antalya, Aydın vb. illere yoğun göç olduğu belirtiliyor. Bu göçün sayısının tahminen 1.7 milyon ile 2 milyon arasında olduğu öngörülüyor. Barınma, eğitim ve iş olanaklarının yaratılması, yardımların sağlanması yanında sağlık alanında özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinde göç ciddi müdahaleyi zorunlu kılmaktadır. Artan nüfusa hizmet vermesi beklenen aile sağlığı birimleri ve toplum sağlığı merkezlerinin henüz ciddi bir hazırlığı yok. Sadece deprem bölgesinden artan hasta başvuruları bilgisine sahibiz. Psikososyal destek dahil hizmet gereksinimi daha fazla olan bu depremzede nüfusa yönelik özgün bir birinci basmak müdahale gündeme alınmalıdır.
Çevre Sağlığı:
Özellikle ilk bir hafta içinde belirgin çevre sağlığı sorunu vardı. Depremzedeler, çadırların sayısının çok az olması nedeniyle kalabalık çadırlarda, toplu yaşam alanlarında (cami, cemevi, okullar, spor tesisleri vb.) ve arabalarda barınabiliyordu. Buna az hasarlı ya da hasarsız olduğunu düşünerek kendi evinde kalanları da ekleyebiliriz. Özellikle müstakil binaların kullanımı hiç de az değildir. Barınma ile ilgili en büyük sorunlar kalabalık ortam ve yanı sıra soğuk olmuştur. Uyku tulumlarının sınırlı sayıda olması, elektrik olmaması, jeneratörlerin kısa sürede arıza vermesi vb. nedenlerle depremzedeler ve gönüllüler sıklıkla yakılan ateş etrafından sabahı karşılamıştır. Yaşlılar ve çocuklar toplu yaşam alanlarında battaniyelerle soğuktan korunmaya çalışılmıştır.
Kalabalık ortam ve sınırlı sayıda tuvalet olması, ciddi atık sorununa yol açmıştır. Suyun olmaması tuvaletlerin kısa sürede tıkanmasına yol açmıştır. Erkekler ve çocuklar açık alanda tuvalet ihtiyacını karşılarken kadınlar, yaşlılar ve engelliler ciddi sorunlar yaşamıştır. Açık alanda biriken gaitalarda ciddi enfeksiyon kaynağı olarak tehdide yol açmıştır. Bu konuda gönüllü sağlık emekçilerinin toplu hijyene karşı müdahaleleri (tuvaletlerin sık sık temizlenmesini sağlamaları, sabunlu ıslak mendil kullanımı, sabun kullanımı teşvik vb.) ve açılabilen yerlerde sahra tuvaletinin yapılması gastroenterit salgını engellemiştir diyebiliriz. Bu konuda belediyelerin de katkısının altı çizilmelidir. Tuvaletlerinin temizlenmesi ve toplu yaşama alanlarına su sağlanması salgınlardan koruma konusunda etkili olmuştur.
Su ihtiyacı büyük oranda şişe suları ile karşılanmıştır. Toplu yaşam alanlarında belediyelerin tankerle klorlanmış su temini mümkün olmuştur. Bununla birlikte gün boyu yaşam alanlarında depremzedelerden çok gönüllü ya da görevlendirme ile gelen kamu kuruluşları ve STK’ların kaldığını not etmeliyiz. Bu yerlerin bir kısmının tuvaletlerinin halk tarafından kullanılmasına izin verildiğini, bununla birlikte depremzede vatandaşların ve gönüllülerin büyük kısmının çadırlarda olduğu, az sayıda kurulan seyyar tuvalet ve açık çukurdan yararlandığını belirtmek isteriz. Bu durumda kişisel hijyen çok öne çıkmıştır. Kişisel hijyen malzemeleri ve sağlık emekçilerinin bulaşıcı hastalıklarla ilgili sık sık bilgi paylaşmaları önemli katkı sağlamıştır.
Duş olanağı halen sınırlı sayıdadır. Şebeke suyu halen yoktur. Yapılan su incelemelerinin yarıya yakını olumsuz olması nedeniyle şehre su verilememektedir. Alt yapının onarılmadan şebeke suyunun verilmiyor olması hala en önemli bulaşıcı hastalık tehdidi olarak varlığını sürdürmektedir. Yıkanamama çok sayıda enfeksiyon hastalığında vaka artışı şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Gastroenteritler, uyuz-bit, üriner enfeksiyonlar, sistitler, genital enfeksiyonlar, mantarlar öne çıkan enfeksiyon hastalıklarıdır. Bu hastalıkların sahaya çıkan sağlık emekçileri tarafından erken saptanması ve tedavi edilmesi salgına evrilmeyi engellemektedir. Yine vatandaş ve gönüllülerin dönüşümlü de olsa sınırlı duş olanaklarını harekete geçirmesi, suyun olduğu köylere gidilmesi vb. ile ihtiyaç karşılanmaya çalışılmaktadır.
Çöpler de önemli sorun olarak ilk günden bu yana karşımızda durmaktadır. İlk günlerde çok daha belirgin olan çöp yığınları gün geçtikçe azalmıştır. Çöp yığınları erken dönem daha çok yardımların çok fazla olması (gıda atıkları ve tercih edilmeyen giysi poşetleri-kutuları ve açığa dökülenleri), yerleşim alanlarının düzensizliği ve çöplerin gelişigüzel atılması ve çöp yığınlarına müdahale edilmemesinden kaynaklanıyordu. Sağlık emekçileri olarak çöp yığınlarının önemli bulaşıcı hastalık kaynağı olduğu sık sık dile getirildi, yerleşim alanlarında çöp toplama kampanyaları yapılarak vatandaşın kendi çöpüne sahip çıkmasının sağlanması, çöplerin ayrıştırarak toplanması konusunda bilgi paylaşımı yapıldı. Belediyelerin özellikle çöp yığınlarını ve büyük caddelerdeki çöpleri düzenli toplamaya başlaması, mahalle arasındaki çöpleri ise bildirildiğinde toplamaya başlamaları ve ilaçlama yapmaları çöp sorununu kısmen azaltmıştır. Bununla birlikte özellikle gıda atıkları ve su şişeleri çöp kaynağı olarak varlığını sürdürmektedir.
Zaman içinde kurulan çadır kentlerde de çöp, sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Başta vatandaşın kendi çöpünü toplaması konusunda sağlık emekçilerinin örnek kampanyaları ve belediyelerin de toplanan çöpleri düzenli almaya başlamaları çadır kentler de sorunun boyutunu azaltmıştır.
Belediyelerin Antakya’da daha etkin olduğunu, buna karşın özellikle Adıyaman’da oldukça yetersiz hizmet verdiğinin de altını çizmeliyiz. Deprem bölgesinde belediyelerin eşleştirilmesi konusunda Adıyaman açısından ciddi sorun vardır. Bölge belediyelerinin büyük kısmına kayyum gelmiş olması nedeniyle Van depremi dönemindeki kısa sürede çözülen birçok sorun Maraş Depremleri döneminde halen çözülebilmiş değildir. Arama-kurtarma faaliyetlerinde olduğu gibi gerek yardımlar gerekse belediye hizmetleri konusunda bölge belediyelerin çalışmalarının dikkat çekici noktada kötü olduğu Adıyaman örneğinde ayan beyan görülmektedir.
SAĞLIK HİZMETLERİ
Erken dönem sağlık hizmetleri
İlk 3 gün diyebileceğimiz dönemde ilk yardım, resüsitasyon, cerrahi işlemler, yaralanmalara müdahaleler dikkati çekiyor. Bu dönemde depremden yerel sağlık emekçilerinin de yoğun etkilenmesi, diğer illerden gelen kişilerin başvurulara karşı oldukça yetersiz kalması, hastanelerin zarar görmesi, malzeme eksikliği vb. eklendiğinde tamamen kaotik bir tabloyu ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yerel sağlık emekçilerinin özverili çalışmaları, bölgenin kendi insanı olan sağlık emekçilerinin depreme bölgesine gelebilmiş olmaları ve erken dönem gönüllü ve görevlendirme ile gelen sağlık emekçilerinin özveri ve yaratıcılıkları ile sağlık
hizmetleri yürütülmeye çalışılmıştır. Cerrahi işlemler sınırlı imkanlarla gerçekleştirilirken, post- op bakımda ciddi sorunlar yaşanmıştır. Buna malzeme eksikliği eklenince önlenebilir birçok ölüm karşısında çaresiz kalınmıştır. Transfer olanaklarının ilk iki gün daha sınırlı olmasına karşın üçüncü gün ve sonrası komplike vakaların yakın illere transferi gerçekleştirilebilmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın görevlendirmeleri geciktirmesi, gönüllülere yönelik engelleyici tutumları, sağlık emekçilerinin yerleştirmelerini merkezi olarak yapması gecikmelere yol açmıştır. Birçok gönüllü görevlendirme beklerken, yerel sağlık kurumları sağlık emekçisi yoksunluğu ile istenen sağlık hizmetini yürütememiştir.
Erken dönem Türkiye sathında sahra hastanesi kurma konusunda dahi epey geç kalınmışken Hindistan’ın ikinci gün İskenderun’a ulaşan kapsamlı hizmeti dikkate alınmalıdır.
TTB ve SES üyesi sağlık emekçilerinin gönüllü ve görevlendirme ile deprem bölgesinde ilk günden beri var olması da not edilmelidir.
Erken dönem tıbbi malzeme ve ilaç sorunları yanında sağlık emekçilerine yönelik sosyal olanakların (barınma, beslenme, su, tuvalet, duş, giyinme vb.) oldukça yetersiz olduğu, bu eksikliğin meslek örgütü ve sendikalar yanında gönüllü STK’lar aracılığıyla giderildiği de aktarılanlar arasındaydı.
Önemli sorunlardan birisi de koruyucu hizmetler (özellikle çevre sağlığı hizmetleri) ilk günden başlamaması, birinci haftanın sonunda yavaş yavaş gündeme gelmesiydi. Daha önceki deprem deneyiminden elde edilen birikim ne yazık ki Sağlık Bakanlığı tarafından bu konuda da yaşama geçirilememiştir. Barınma, ısınma, tuvalet ve duş, çöplerin toplanması ve bertaraf edilmesi ne yazık ki depremin 20. Gününe gelinmesine karşın halen çözülebilmiş değildir. Bu gecikmede bu hizmetlerin ilk günden başlamamasının rolü belirgindir, sorunlar her geçen gün büyüyerek karşımıza çıkmıştır. Gönüllülerin aktif müdahalesine rağmen daha güçlü olanaklara sahip olamama nedeniyle sadece ihtiyacın bir kısmı sağlanabilmiştir.
Erken dönem dile getirilen önemli bir sorun da cenaze işlemleridir. Ceset torbasının olmaması, kimliklendirme işlemlerinin uzaması, cenazelerin gelişigüzel meydanlarda toplanmış olması, yine kefen bulamama ve dini ritüellere uygun olmayan defin işlemleri yas sürecine de yansıyacak önemli sorunlar olarak varlığını sürdürmektedir. Enkaz altında hala bulunamayan cenazeler de yakınları için önemli sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
İkinci dönem sağlık hizmetleri:
Depremin 3. günü sonrası ortaya çıkan barınma, tuvalet, su, duş, çöp, toz, bireysel ve toplumsal hijyen, ısınma, elektrik vb. sorunlar halk sağlığını tehdit etmektedir. Belediyelerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendika ve derneklerin aktif katılımı ile bir nebze de olsa bu sorunlar hafifletilebilmiş olsa da tehdit boyutu devam etmektedir. Bu sorunlara bağlı ASYE, ishal, üriner ve genital enfeksiyonlar, deri ve yumuşak doku enfeksiyonları, uyuz ve bit en sık karşılaşılan sorunlardır. Gerek poliklinik hizmetlerinde gerekse saha da yürütülen faaliyetlerde (köy, mahalle ve çadır kent gezileri) bu sorunlar en ön sıradadır. Bu kapsamda ilaç dağıtımı ve sağlık eğitimi bir yere kadar etkili olmaktadır. Bu enfeksiyonların önlenmesinin temeli soruna yol açan olumsuz koşulların giderilmesine bağlıdır. Hala çadırsız aileler, tuvalet ve duş olanağı olmayan mahalle ve köyler, temiz şebeke suyunun olmaması, elektriğin hala sağlanamaması, yakacak sorunları, çöp yığınları, enkaza bağlı tozlar, soğuk hava enfeksiyonların devam edeceğini düşündürtmektedir. Dahası gün geçtikçe bu olumsuz koşullara tüberküloz gibi enfeksiyonlarının da dahil olacağını unutmamalıyız.
Yara yeri enfeksiyonları, el-tırnak ve dudak çatlakları, vb. yönlü pansuman gereksinimi de bu dönemde öne çıkan tıbbi ihtiyaçlar arasındaydı. Bunlar doğrudan pansuman yapılarak ve ilaç verilerek çözüldü. Yine toplumla pansuman yapabilme ve çatlaklar oluşmasın diye yapılacak koruyucu önlemler konusunda bilgi paylaşıldı. Yardım ihtiyaç listesi belirleyenler kurum ve örgütlere de başta krem-merhemlerin listesi ve meyve-sebze yönlü yardımlar ön plana çıkartıldı. Vitamin eksikliğine bağlı çatlaklarla birlikte kabızlıkta önemli şikayetler arasındaydı. Bu özellikle kadınlar arasında güvenli tuvalet bulamama kaynaklı olması ile birlikte tüm depremzedeler için sebze içeren yemek ve salataların tüketimin azlığı ile de ilişkiliydi. Aşevleri bu konuda uyarılmasına karşın, sebze içeren öğünler halen sağlanabilmiş değildir.
Bu dönemin önemli bir sorunu da kronik hastaların ilaçlarına erişememe ve kontrollerin aksaması olmuştur. Bunların bir kısmı sağlık kurumlarına (hastane ve gönüllülerin sağlık birimlerine) ulaşma ile ilgili sorundur. Bu sorun depremzedelerin çadırlarından, enkaza yakın yerlerde bulunma isteminden, hastanelerde kronik hastalık yönlü hizmetin sürekliliğinin sağlanamamasından, il dışına gitmek zorunda olmaktan vb. kaynaklanmaktadır. SES-TTB ve özgün grupların gönüllülerin saha da yürüttüğü hizmet bu ihtiyaçların saptanması ve yerinde karşılanması konusunda da katkı sağlamıştır. Yardımlar kapsamında gelen ilaçlar yanı sıra TEB kurduğu eczanelerin aracılığıyla ilaç ihtiyacı büyük oranda karşılanmıştır. Bununla birlikte diyaliz, kemoterapi gibi tıbbi ihtiyaçların karşılanması mümkün değildir. Yaygın ihtiyaç olan ilaçlar olarak antifungal kremler (özellikle vaginal), antibiyotikler, el-ayak ve yüz koruyucu kremler, uyuz ve bit solüsyonları, pansumanda kullanılan antibiyotikli kremler olarak sıralanabilir.
Psikososyal destek ihtiyacı deprem sonrası dönemin uzaması ile birlikte artmaktadır. Psikiyatri ve psikoloji dernekleri ve gönüllü kurumların bu yönlü artan hizmetleri umut vaat etmektedir. Bununla birlikte koruyucu yaklaşımdan ziyade terapi hedefli geliştirilen programların öne çıkması ihtiyacın karşılanmasını zora sokmaktadır. Topluma dayalı, yerinde yürütülecek çalışmaların geliştirilmesi elzem olarak görülüyor. Özellikle çocuklara yönelik kısa erimli sahada yürütülen faaliyetin uzun süreli programlara evrilmesi önümüzde önemli görevler arasında yer almaktadır.
Bu dönemi takiben yaşamın yeniden ‘’eski normaline’’ dönmesi ile sağlık hizmet gereksinimin büyüyeceğini söyleyebiliriz. Bu durum yıkılmış-hasarlanmış hastane ve sağlık kurumlarının (ASM’ler dahil) fazlalığı yanında deprem nedeniyle kaybettiklerimiz sağlık emekçileri ve güvenli bir ortam ve çocukların eğitimi nedeniyle diğer illere göç eden sağlık emekçilerinin fazlalığından kaynaklanmaktadır. Görevlendirilen sağlık emekçilerinin barınma koşullarının sağlanmamış olması, depremlerin halen devam etmesi, hasarlı sağlık kurumunda kalma zorunluluğu, yöneticilerin-başhekimlerin bu koşullarda dahi sağlık emekçilerini görmeyen- duyamayan tekçi yönetim anlayışları, mobbingin artarak devam etmesi bölgeye sağlık emekçisi gelişini engelleyici faktörler arasındadır. Bununla birlikte gönüllü kurumların (özellikle SES-TTB deprem koordinasyonu) varlığı, görevlendirme ile gelen sağlık emekçilerine yönelik barınma koşulları sağlama yönlü toplum katılımı, yabancı heyetlerce kurulan hastaneler ve spesifik sağlık kurumlarının bir bir açılması ihtiyaçların karşılanması konusunda umut vaat etmektedir.
Bu başlıkta son olarak eklememiz gereken bir konuda rehabilitasyon-esenlendirme hizmetleridir. Sosyal esenlendirme ayrı bir başlıkta tartışılacaktır. Tıbbi bağlamda fiziksel ve psikolojik esenlendirme yönlü çalışmalar kritik önemdedir. Yakın dönem için bizi bekleyen sorun uzuv kaybı yaşayan insan sayısının fazlalığıdır. Ortez-protez vb. ihtiyaçların fazlalığı yanında, yaygın bir fizyoterapi hizmet gereksinimi olduğunu not etmeliyiz. Gerek deprem
bölgesinde gerekse göç edilen illerde hizmetin karşılanmasına yönelik çabaların artırılması zorunludur. Engellilerin doğrudan katılımı ile belirlenecek hizmet modellerinin inşası önümüzdeki görevler arasında yer almaktadır.
Sağlık Emekçileri
Gerek depremzede gerekse görevlendirme ve gönüllü gelen sağlık emekçileri ciddi sorunlar yaşamış ve halen yaşamaktadır. Başta barınma koşulları olmak üzere tuvalet, duş, beslenme ve giyinme vb. konularda sorunlar mevcuttur. Barınma açısından önceleri kendi arabalarında ve kendi olanakları ile buldukları çadırlarda kalınmıştır. Yerel olanakların sınırlı olması ve başvuru sayısının çokluğu ilk birkaç gün çok az uyku ya da dinlenme fırsatı bulunabilmiştir. Bu dönemde sınırlı sayıda uyku tulumuna erişen sağlık emekçisi olmuştur. Erken dönemde su dahi beslenme büyük sorun olmuştur. İlerleyen günlerle birlikte çadırların kurulması ve uyku tulumlarının sağlanması ile birlikte barınma ve ısınma sorunu kısmen çözülmüştür. Yine de elektriğin olmaması ve soba-yakacak sorunu nedeniyle soğuk en çok şikayet edilen konular arasında yer almıştır. Bu dönemde barınma için ilk tercih arabalar olmuştur. Barınma açısından hizmetin verildiği hastane ortamında da kalan sağlık emekçisi az değildir. Beslenme, gıda yardımları ile kısmen rahatlamış olsa da tuvalet ve duş sorunu halen devam eden sorunlar arasında yer almaktadır. Bu konuda en şanslı meslek örgütü (TTB) ve sendika (SES) ile gönüllü giden sağlık emekçileri olmuştur, ilk zaman çadır, mat ve uyku tulumu ve jeneratör vasıtasıyla kullanılabilen elektrik sobaları ve karavanlar barınma koşullarına ciddi katkı koymuştur. Son günlerde duş ve tuvalet olan konteynerlerin da TTB ve Tabib Odaları tarafından deprem bölgelerine transferi ile barınma sorununda epey yol alınmıştır. Bununla birlikte çadır- konteyner-karavanların sayısı görevlendirme ile gelen sağlık emekçilerine yetmemektedir. İskenderun ve Elbistan devlet hastanelerinde sağlık emekçilerinin konaklaması hastanede karşılanmıştır. Bununla birlikte son 6.4’lük deprem sonrası İskenderun devlet hastanesi boşaltılmış, sağlık emekçileri çadırlarda kalmaya başlamıştır.
Depremzede sağlık emekçileri için durum daha da vahimdir. Sağlık emekçilerinin sayıca az olması ve hizmet gereksiniminin fazla olması bu arkadaşlarımızı yüksek tempoyla çalışmaya devam etmek zorunda bırakmıştır. SES ve TTB tarafından depremzede tüm sağlık emekçilerinin idari izinli sayılması talepleri ne yazık ki karşılanmamış, sadece birinci derece yakınını kaybeden sağlık emekçilerine kısa süreli izin verilmiş, bu iznin dahi kullanılması konusunda yöneticilerin mobbingleri devam etmiştir.
Depremzede sağlık emekçilerinin büyük kısmı yakınlarını il dışına taşımış, çocuklarını okullara kaydetmiş ve yeniden işyerlerine dönmüştür. Depremzede olma haline ailelerin parçalanması da eklenmiştir. Yine hasarlı binalar içinde kalan eşyaların çıkartılması, taşınması ve bir yerde muhafaza edilmesinde ciddi sorunlar vardır. Güvenlik bir yana, karaborsaya dönen nakliyat ücretleri ve kalacak yer konusunda yaşanan sorunlar bir türlü giderilememiş, kamu bu konuda sağlık emekçilerini tamamen yalnız bırakmıştır.
Sağlık emekçileri için şu an en büyük sorun gelecek belirsizliği ve çalışma koşullarının ağırlığıdır. Özellikle yerli sağlık emekçileri göç etmek istememekte, buna karşın yaşamı nasıl ikame edeceğini de çok bilememektedir. Tamamen şehirler arasında hareketli bir tempo ile günler geçmektedir. Tüm bunlara hastane, ASM, ilçe sağlık müdürlüğü vb. kurumların yıkılması, hasarlı olması eklendiğinde çalışma koşulları da hiç rahat değildir. Gönüllü gelen kişilerin görevlendirmesinin olmaması özellikle cerrahi işlemler konusunda sıkıntılara yol açmakta,
işten kısa süre de olsa ayrılıp ailelerinin yanlarına gitme, dostlarına taziye ziyaretlerinde bulunma olanaklarına bile sahip olunamamaktadır.
Sağlık emekçileri ile ilgili önemli bir sorunda görevlendirmelerdeki belirsizliktir. Ne zaman nereye gidileceği tam bilinememektedir. Önemli bir kısım sağlık emekçisi depremde az etkilenen yerlerde (Adana Şehir Hastanesi) görevlendirilmekte, deprem bölgesine gidememektedir. Bir kısmı da (cerrahlar, anestezi teknikerleri, gibi) gittikleri yerdeameliyathane koşulları olmadığı için gerekli hizmeti verme olanağı bulamamaktadır.
Depremden sağlık emekçileri ciddi kayıp vermiştir. Adana’da 12, Şanlıurfa’da 6, Malatya’da 3, K. Maraş’ta 40, Osmaniye’de 7, Hatay’da 160, Gaziantep’te 42, Diyarbakır’da 10, Adıyaman’da 37, sağlık ve sosyal hizmet emekçisi hayatını kaybetmiştir. SES olarak saptayabildiğimiz sağlık emekçisi kaybımız 339 iken Sağlık Bakanı Koca 448 sağlık emekçisini deprem nedeniyle yitirdiğimizi paylaştı. Depremde 17 üyemiz hayatını kaybetti. Birçoğunun da birinci dereceyakınlarında kayıplar yaşanmıştır. Etkilenmenin düzeyi oldukça yaygındır.
SES olarak sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin depremzede olmalarından kaynaklı zorla göreve çağrılmalarına ilişkin kamuoyu oluşturduk. İdari izinli sayılmaları için mazeret dilekçeleri ve tayin dilekçeleri hazırladık. Sağlık Bakanlığı ve YÖK’e uyarılar yaptık. Web sitemizde ve sosyal medya hesaplarımızdan bu çalışmaları duyurduk.
Esenlendirme – Kentin yeniden inşası
Adıyaman ve Antakya halkı, mevcut iktidarın kentin demografik yapısıyla oynayacağı, göçü teşvik edeceği, kentin yeniden inşasında TOKİ ve yandaş inşaat çeteleri tarafından hızla tarihi ve kültürel varlıkları yok sayan, depremin yıkıcı etkisini görmezden gelen bir yol izleyeceği konusunda hemfikir… Bu nedenle kentlerin emek ve demokrasi güçleri göçleri engelleme ve geçici kılma, yeniden dönüşü hızlandıracak olanakları hazırlama, tarihi-kültürel varlıkları ve tarımı gören yeniden inşa tartışmalarının toplumun bütünüyle sürdürme ve yaşama geçirme yönlü gündemi önüne koymuş durumda. Yine depremden çok yıkıma yol açan neoliberal politikalardan hesap sorulması yönlü çalışmaları başlatmış durumda… Depremin yarattığı enkazdan çıkışın örgütlü toplum ile gerçekleşeceği bilinciyle hareket göze çarpıyor. Toplumsal dayanışma ve yeniden inşa en çok dile getirilen sözcükler.
6 Şubat Depremi Erken Döneminin Sosyal Hizmetler Açısından Değerlendirilmesi
Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen iki büyük deprem 10 ilde yıkıcı hasara neden oldu. Komşu ülkeleri de etkileyen depremde can kaybı 25 bine yaklaşırken yaralı sayısı 80 bin 300’ü buldu. Halen arama-kurtarma çalışmalarının devam ettiği depremin 6.gününde 10 binlerce insanın ise acil yardım çağrıları devam ederken deprem sonrasında Adana’da yapılan uygulamaları ve ortaya çıkan sorunları aşağıda sıralamaya çalışacağız.
Sorun: Enkazdan çıkarılarak sevk edilen ve hastanelere yatışı sağlanan çocukların güvenliğinin sağlanamaması. Yaşanan deneyim: Çocuk Gözlem Alanında gönüllü olduklarını ifade eden biri kadın üç şahıs güvenlik görevlilerinden destek alınarak alandan çıkarılmış, polise teslim edilmiştir.
Çözüm: Enkazdan çıkarıldıkları andan itibaren yolda, hastaneye yatışının sağlandığı süreçte ve sonrasında çocukların güvenliğini sağlayacak mekanizmanın hızlıca oluşturulması.
Sorun: Çok sayıda kimliksiz çocuk kaydının olduğu görüldüğünden enkazdan çıkarılan çocukların kimlik tespitinin yapılmadığı veya gelişigüzel yapılarak hastane sevklerinin yapıldığı. Çözüm: Kimliği yoksa dahi çocuğun hangi ildeki, hangi adresteki enkazdan çıkarıldığı bilgisinin açık olarak kayıtlara girmesinin sağlanması.
Sorun: Kimlik tespiti yapılamayan ve tedavisi tamamlanan çocuklarla ilgili planın geç uygulamaya konulması.
Çözüm: Kimlik tespiti yapılamayan, tedavisi tamamlanan, aile ve akrabalarından aranıp sorulmayan çocukların sosyal hizmetlere yerleştirilmesi ve psikososyal desteğin yanı sıra hızlıca aile ve akrabalarının yanına döndürülmelerinin sağlanması.
Sorun: Hastanelerde çocuklarını teslim almaya gelen aile, akraba ve yakınlarıyla, gözlem alanında yatarak tedavi gören çocukların yanında ayaküstü görüşmeler ile aileyle çocuğun yakınlığına yönelik sorgulama yapılmakta ve çocukların teslimi o alanda gerçekleştirilmektedir. Sosyal Hizmetlere çocuk teslimi de aynı şekilde yapılmaktadır.
Çözüm: Bütün hastanelerde böylesi durumlar için ailelerin de depremde yaşadıkları dikkate alınarak uygun odaların düzenlenmesi.
Sorun: Çok sayıda kişinin, ailelerinden/yakınlarından/çocuklarından kaybettiklerini aradıkları ve günlerce bulmakta zorlandıkları, çoğu zaman da bulamadıkları, yardımcı olanların da el yordamıyla bulmaya çalıştıkları görülmüştür. Bu konuda halen bir uygulama mevcut değildir. Çözüm: Bu sorunun çözümü için hem merkezi düzeyde hem de yerellerde telefon hatlarının ve başvuru masalarının oluşturulması.
Sorun: Hastanelerde yatarak tedavi gören çocukların beslenme, giyinme, temizlik, tuvalet ihtiyaçlarını giderme, ilaçlarını kullanma, diğer birimlerdeki işlemlerini yerine getirme, çocuğa yaklaşım gibi konularda personelin yetersizliği veya hiç olmaması. Sayısız gönüllü başvurusu olmasına rağmen bürokratik engeller nedeniyle sorun halen devam etmektedir.
Çözüm: Sağlık Bakanlığınca gönüllülük sisteminin hızlıca işletilerek bu sorunun çözülmesi.
Sorun: Aynı ilde veya başka bir ilde bulunan hastanelere sevk edilen çocukların kayıtlarının yapılmasına geç başlanması.
Çözüm: Kaydı yapılmayan çocukların aile, akraba veya yakınları tarafından bulunması mümkün olmadığından veya geç bulunmasına yol açacağından Sağlık Bakanlığınca bu konunun titizlikle değerlendirmesinin ve uygulamasının sağlanması.
Sorun: Yöneticilerin insan hakları temelli sosyal hizmet anlayış ve uygulamalarından uzak tutum, önyargı ve zihniyetlerinin, hak sahibi olan kişilere yönelik sunulacak hizmete izin vermemesi. Yaşanılan Deneyim: Antakya’dan Alzheimer hastası olan annesini kurum bakımına yerleştirmek sonrasında kendisi ve çocukları için kalacak yer arayacağını belirten bir müracaatçının (kadın) talebini konuyla ilgilenen il müdür yardımcısına ilettim, ancak yaşlılarına bakamayanları anlayamadığını, bundan sonra onlar hakkında yaşlılarını bırakmak istedikleri için suç duyurusunda bulunacağını belirtmiş ve huzurevinin de kapasitesinin dolu olduğunu ifade etmiştir. Bunun üzerine özel huzurevleri araştırılmış, ancak en düşük 16.500TL, en yüksek 22.500TL olduğu öğrenildiğinden müracaatçı sorunuyla baş başa bırakılmıştır.
Çözüm: Sosyal Hizmetlerin özelleştirilmesi kesinlikle önlenmeli, açılmış olanlar kamulaştırılmalı, deprem gibi olağanüstü dönemlerde sosyal tarafından yaşlıların kalmasına uygun barınma alanları oluşturulmalı. Yukarıda bahsedilen zihniyete sahip kişilerin sosyal hizmet alanında yer almalarını önleyecek mekanizmaların oluşturulması.
Sorun: Enkaz çalışmalarında ve deprem sonrasında beslenme, barınma, ısınma, arama, kurtarma, sağlık, sosyal hizmet, ilaç, su, güvenlik gibi ihtiyaçların belediyeler, STK’lar, sendikalar, kişiler, odalar ve birlikler tarafından yerine getirilmeye çalışılması.
Çözüm: Böylesine olağanüstü bir felaket dönemlerinde öncelikle devletin ve kurumlarının harekete geçmesini sağlayacak yapının kurulması ve belediyelerin, STK’ların, sendikaların, odaların, birliklerin, kişilerin desteğiyle organize olunarak koordinasyon halinde söz konusu faaliyetlerin yürütülmesi.
Sorun: Kadın, gebe, lohusa, yeni doğan, yaşlı, engelli, kronik hastalığı bulunan, göçmenler gibi riskli gruplara yönelik sosyal hizmet sunumunda yetersiz kalınması.
Çözüm: Özellikle toplanma alanlarında hızlıca tespitleri yapılarak ihtiyaç ve sorunları belirlendikten sonra ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli bir şekilde hizmet sunumunun sağlanması.
Sorun: Olası yangın, su baskını gibi riskli konularda toplanma alanlarında bulunan depremzedelerin yeterince bilgilendirilmemesi.
Çözüm: Toplanma alanında çalışma yapan STK’lar ve diğerleriyle işbirliği içinde bu bilgilendirme yapılabilir.
Sorun: Toplanma alanlarında, gönüllülerle işbirliği halinde yakınlarını kaybedenlere, çocuklara, gebe kadınlara, lohusalara v.s. yönelik psikososyal destek çalışmasına başlanmamış olması. Çözüm: Gönüllülerle birlikte sosyal hizmetler ve sağlık bakanlığı koordinasyonunda acilen alanında eğitim almış kişilerden psikososyal destek ekipleri oluşturulmalı.
Aile Ve Sosyal Hizmet Bakanlığının Kayıp Çocuklar ve Refakatsız Çocuklarla İlgili Çalışmalarının Değerlendirilmesi
6 Şubat 2023’te başlayan depremlerde güvenlik, arama kurtarma, barınma, ulaşım gibi kamu hizmetlerinin zamanında ve etkin biçimde yerine getirilmemesi sonucunda anne babası ölen ya da nerede olduğu bilinmeyen, enkazdan çıktığı sırada ebeveyni yanında olamayan çok sayıda çocuğun korunmasız kaldığı anlaşılmıştır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dadepremde çok sayıda çocuğun refakatsız kaldığını kabul ederek refakatsiz çocuklar için arama sayfası oluşturmuştur, bu sayfada kimliği bilinen, bilinmeyen, aileye teslim edilen ve kuruluş bakımına alınan çocuklar hakkında bilgiler paylaşmaktadır.
Depremin etkilediği kentlerde bulunan kişilerin aktardığı haberlere göre çok fazla sayıda çocuk kayıp durumdadır. Çocuklar anne babasını kaybetmiş olsun olmasın, yurttaş olsun olmasın, devletin deprem sebebiyle veya daha önce korumasız durumda kalmış çocukları araştırmak, bulmak ve yasalarda öngörülen usul ve esaslara uygun biçimde koruma altına almak zorundadır.
Özellikle deprem bölgesine giden ve deprem nedeniyle göç alan illerde görev alan sosyal hizmet emekçisi üyelerimizin bu konuya dair tespitleri aşağıda sıralanmıştır;
- Deprem bölgesinde ki sosyal hizmet bakımında olan çocuklar başka illere gönderilerek ilgili kurum deprem için görevlendirilen kişilerin konaklaması için ayrılmış.
- Depremzede çocuklarla ilgili kayıt alınmıyor başka illere gönderiliyor.
- Deprem bölgesinde Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı dışında (Diyanet, Vakıflar, Dernekler) çokça başka kurumlar var.
- Deprem bölgesinde 112-AFAD’ın ulaşamadığı köyler var. Buralarda jandarmanın enkaz altından çıkardığı çocuklar var ve bunların kayıtları tutulmamış.
- Aile ve Sosyal hizmetler bakanlığının kayıp çocuklara yönelik bir sistem yok.
- Depremden dolayı kurumda yer açmak için, kurumda aileleri tarafında ihmal-istismar nedeniyle kalan çocuklar istismar edildiği ailelerinin yanına gönderildi.
- Depremde çocuk teslimlerini Aile ve Sosyal hizmetler yapmalıydı ancak depremin 15. günü sahaya girdiler.
- Suça teşvik çocukların barındığı birimler boşaltıldı ( Başka yerlere gönderildiler), buraya depremden dolayı gelen çocuklar yerleştirildi. Aynı durum yaşlı ve engelliler için de geçerli.
- Defin işlemleri usulüne uygun yapılmadığı için ilerleyen günlerde travmalara sebep olacak.
Ne yazık ki yaklaşık üç haftalık süreçte aldığımız haberlere göre bazı depremzede çocuklar için hastaneye götürülmek üzere ambulansa alınan, enkazdan çıkarılıp bir araca bindirilen bazı çocuklardan haber alınamamıştır. Bazı depremzede çocukların sosyal hizmet kuruluşuna yerleştirilmek yerine yatılı Kuran kursuna yerleştirildiği ortaya çıkarılmıştır. Söz konusu kurs merkezinin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olduğu belirtilse de İsmailağa Cemaatine yakınlığı ile bilinen bir vakıf tarafından işletildiği öğrenilmiştir. Alican Uludağ’ın haberine göre İsmailağa Cemaatinin lideri olan kişinin müridi olarak kendisini tanıtan kişinin gazeteciye “çocukların kalacak yeri olmadığı için Müftünün yönlendirmesiyle kendilerinin koruma altına aldıklarını” söylediği anlaşılmaktadır. Ek olarak habere göre travmaya uğramış depremzede çocuklara hafızlık eğitimi de verilmektedir.
Kaynak: SES
