La Via Campesina (köylü/çiftçi yolu) örgütü, 1993 yılında Belçika’da bir araya gelen farklı ülkelerden küçük çiftçiler, köylü ve tarım işçileri örgütlerinden 46 temsilcinin katıldığı bir toplantıda kuruldu. Bu dönem tam da, sonucunda Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulduğu, GATT(Gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması) son turlarının görüşüldüğü, küresel ekonomiye geçişin ve dolayısıyla yerel, küçük üreticilerin sonunun hazırlandığı bir dönemdi. La Via Campesina bu durumun farkında olarak, Dünya Ticaret Örgütü’nü köylünün, çiftçinin, küçük üreticinin ve ekolojik, sağlıklı, yerel gıda üretiminin düşmanı ilan ederek, gıdayı küresel sermayenin tekeline bırakmaya karşı duracak demokratik ve eşitlikçi bir mücadele cephesi oluşturdu. Zamanla bu çok uluslu çiftçi ve köylü örgütü, mücadele başlıklarını genişleterek; kadına karşı şiddetle mücadele, cinsiyet eşitliği, toprak reformu, su ve
tohum hakkının savunulması, biyoçeşitlilik, adil temsil hakkı, gençlerin tarıma yönlendirilmesi vb. bir çok konuda çalışmalar yürütmeye başladı.
Bir dönüm noktası niteliğinde olan “Nyeleni 2007: Gıda Egemenliği Forumu” 80 ülkeden katılan 500 den fazla temsilcinin ortak bildirgesiyle sonuçlanarak, Gıda Egemenliği kavramını oldukça geniş bir tabanın vazgeçilmez talebi olarak küresel sermayenin karşısına koydu:
“Gıda egemenliği, halkların ekolojik mantık dahilindeki sürdürülebilir yöntemlerle, kültürel olarak uygun, sağlıklı gıda üretme ve kendi gıda, tarım sistemlerini tanımlama hakkıdır. Piyasaların veya şirketlerin talebini değil, gıdayı üretenleri, dağıtanları ve tüketenleri gıda sistemleri ve politikalarının merkezine koyar. Gelecek nesillerin çıkarını ve içerilmesini savunur. Halihazırdaki şirket ticareti ve gıda rejimine direnerek onu parçalayacak bir stratejiyi ve yerel üreticilerin gıda, çiftçilik, göçerlik ve balıkçılık sistemlerini belirlemesine ilişkin yönelimleri sunar.
Gıda egemenliği, yerel, ulusal ekonomileri ve piyasaları öncelikli tutar; köylü ve aile çiftçiliğine dayalı tarıma, küçük balıkçılığa, göçerlerin yön verdiği otlatmaya, ve çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliğe dayalı gıda üretimi, dağıtımı ve tüketimine imkan verir. Gıda egemenliği tüm halklar için adil bir gelirin sağlanmasını güvence altına alan saydam bir ticareti ve tüketicilerin gıda ve beslenme üzerinde kontrol hakkı olmasını destekler. Gıda egemenliği, topraklarımızı, bölgelerimizi, sularımızı, tohumlarımızı, hayvanlarımızı, biyo-çeşitliliğimizi, kullanma ve yönetme hakkının gıdayı üreten ellerde olmasını teminat altına alır. Erkekler, kadınlar, halklar, ırksal gruplar, toplumsal sınıflar ve nesiller arasındaki eşitsizliğin ve ezme-ezilmenin olmadığı yeni toplumsal ilişkileri ifade eder.”
Bugün Gıda Egemenliği kavramı, çıkmazda olan ve bizleri sağlıksız, adaletsiz ve güvencesiz bir geleceğe doğru sürükleyen kapitalist gıda sistemine karşı; kendi sağlıklı, ekolojik, adil ve sürdürülebilir gıda sistemlerimizi kurmamız, üretimden gelen gücümüzü kullanmamız ve örgütlü bir mücadele verebilmemiz için zemin oluşturmakta ve bizlere yol göstermektedir. Tüm dünyada milyonlarca savunucusu olan ve giderek büyüyen bu köylü/çiftçi hareketi, aynı idealleri paylaşan her birimizin desteğiyle gıda sistemini ve yanlış kurgulanmış toplumsal ilişkileri kökünden değiştirecek güce ve kararlılığa sahiptir.
Kaynak: Polenekoloji (https://polenekoloji.org/gida-egemenligi/)
