Mimarinin sınırlarını net olarak belirlediğini iddia ettiği fiziksel mekanlar, günümüz sanatçıları için çoklu anlam katmanlarına yönelik araştırmaların temel çıkış noktalarından biri olmayı sürdürüyor. İçlerine aldıkları, dışarıda bıraktıkları, dayattıkları, temsil ettikleri, simgeledikleri, yansıttıkları ve soğurduklarıyla mekanlar, göründüğünden çok daha muğlak ve geçirgen sınırlara sahip; üstelik bu sınırlar, dijital mekan kavramının ortaya çıkışıyla daha da büyük bir hızla çözünmeye ve dönüşmeye başladı. Mekanın sürekli parçalanıp yeniden birleşen ve tanımını tanımsızlıkta bulan akışkan imgesi bir yandan sanatçılar için yeni deney alanları açarken, diğer yandan gerek içsel, gerek toplumsal çatışmaların en belirgin görünürlük düzlemlerinden biri haline geliyor. Doğal ile insan yapımı, kırsal ile kentsel mekanlar arasında yoğun olarak duyumsadığımız gerilimlerin yanı sıra, özellikle zaman boyutunun devreye girmesiyle bellek ve tarihsellik, iktidar ve güç ilişkileri gibi kavramlar mekanın ne olduğuna dair tartışmalara güçlü bir biçimde dahil oluyor.
Bu süreçte mekan, öznenin sınırlarını da kendi uğradığı çözünmenin içine çekerek, bireyin bütünlüğünü onun kendi zihinsel karmaşası üzerinden tehdit eder duruma geliyor ve böylece “spekülasyonların” tam ortasında duran bir el bombasına dönüşüyor. Sergi, mekanın bu spekülatif karakterine odaklanarak, onun üzerinden işleyen diyalektiğin farklı bireysel ve toplumsal yönlerini gözler önüne seriyor.
Kaynak: Gaia Dergi
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()