Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili “Ülkenin önünü kapatacak şahsi bir tutumum olmayacak!” diyen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener kararını bir adım ileri taşıdı, “Ben Cumhurbaşkanlığı’na aday değilim… Başbakanlığa adayım…” dedi. Akşener’in sözleri CHP ve İYİ Parti’de farklı yorumlara neden olurken siyasal iletişim uzmanı ve kamuoyu araştırmacıları ise kararı Akşener’in siyasi geleceği açısından ‘kritik önemde bir adım’ olarak değerlendirdi.
Akşener Halk TV’de katıldığı bir programda Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili ilk kez net bir açıklama yaptı, “Millet İttifakı’nın adayı Cumhurbaşkanı olacak. Seçtiğimiz Cumhurbaşkanı parlamenter sisteme geçişin taşlarını döşeyecek. Kazanmamız ve parlamenter sisteme geçmemiz gerekiyor. Sonra parlamento seçimi olacak ve o seçimde başbakan seçilecek. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı tarifine yüzde yüz katılıyorum. Ben Cumhurbaşkanı adayı olmayacağımı net bir şekilde söylüyorum. Ben başbakanlığa adayım” dedi.
Adaylıkla ilgili bugüne kadar kapıyı açık tutan Akşener’in bu açıklamasını hem CHP hem de İYİ Parti’de şaşkınlıkla karşılayan yöneticiler oldu. Akşener’in sözleri için “Sürpriz oldu” diyen bir CHP yöneticisi, “Akşener’in bu açıklaması cumhurbaşkanlığına aday olmayacağına dair ‘nokta koyma’ anlamı taşıyorsa aday belirleme sürecinde bir eşik daha aşılmış demek. Ama bu yine de adayın belli olduğu anlamına gelmiyor. Aday sonuçta Millet İttifakı’nın ortaklarıyla birlikte belirlenecek. Akşener’in açıklaması ayrıca ortak aday konusunda da bir tutum alışı güçlendirecek görünüyor” değerlendirmesi yaptı.
CHP’li bir başka yönetici ise Akşener’in açıklamalarıyla ilgili parti yönetiminde henüz bir değerlendirme yapılmadığına dikkat çekerek, “Genel Başkan’la konuşularak mı yapıldı bilmiyorum ama eğer öyleyse Akşener geçiş sürecini bir başka adaya emanet edip yeni dönemde kendi partisinin birinci olması için uğraşmayı tercih ediyor ya da Kemal Bey’e de “sen de aday olma, ortak bir aday bulalım” mesajı veriyor. Bunları önümüzdeki günlerde değerlendirebileceğiz. Ama kesin olan ortak aday söylemini güçlendiren bir açıklama oldu” dedi.
Bir başka CHP yöneticisi ise Millet İttifakı bileşenlerinin bu ülkenin sorunlarını çözmeye talip olduğunu, bunun için güçlendirilmiş parlamenter sistem önerdiklerini belirterek önemli olanın adayın değil bu sürecin en sağlıklı şekilde işlemesi olacağını ifade etti.
Akşener’in açıklaması İYİ Parti’de de farklı değerlendirmelere neden oldu. Açıklamayı “Sürpriz” olarak değerlendirenlerin yanı sıra “Cumhurbaşkanlığı adaylığına nokta konulmuş değil” yorumları yapanlar da oldu. İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’i Cumhurbaşkanlığı için değil yürütmenin başkanlığı için aday göstereceklerini söylediklerini kaydeden bir siyasetçi, “Burada sürpriz yok. Başbakanlığa adayım demesi kendi kararı ve hedefi olarak algılanır. Ancak bu, başka bir görev tevdi edilirse yapmam anlamına gelmez. Burada millet karar verecek. Anketlerde çok yüksek oranda Akşener çıkarsa sorumlu siyasetçi olarak gereğini yapar” değerlendirmesi yaptı.
Akşener’in “Başbakanlığa talibim” açıklamasının Erdoğan’ın seçilemeyeceğine, Türkiye’nin güçlendirilmiş parlamenter sisteme mutlaka geçeceğine dair bir taahhüt içerdiğine dikkat çeken yönetici, “Kendi takdirine bırakılırsa başbakan adayı ama millet başka bir görev için çağırırsa buna duyarsız kalamaz” diyerek açık kapı bıraktı.
CHP ve İYİ Partili yöneticiler konu partilerinin yetkili organlarında konuşulmadığı için net değerlendirmeler yapmazken siyasal iletişim uzmanları ve kamuoyu araştırmacıları Akşener’in açıklamasının olası sonuçlarıyla ilgili dikkat çekici yorumlar yaptı. Siyasal İletişim Uzmanı İbrahim Uslu, Millet İttifakı içinde özellikle iktidar medyasının “kanırttığı” Millet İttifakı’nın adayı kim olacak, HDP ile ilişkiler gibi fay hatları olduğuna dikkat çekerek son bir haftadaki gelişmelerin tüm bu konular açısından yol açıcı olduğunu söyledi.
Uslu’ya göre CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorunu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz” sözleri, bu sözlere karşı “Çözümün adresi İmralı” diyen HDP Milletvekili Sezai Temelli’nin açıklamasına HDP yöneticilerinin “HDP aktördür, çözümün adresi Meclis’tir” yanıtı ve İYİ Parti’den gelen açıklamalar Millet İttifakı’nın HDP üzerinden çatlatılması yönünde çabaları sonuçsuz bıraktı. Millet İttifakı’nda adaylık konusu da bir başka çatlak riski taşıyordu. Akşener üstüne basa basa “Ben aday değilim” diyerek bu konuda da bir yol açtı. İbrahim Uslu’ya göre Akşener’in bu açıklaması Millet İttifakı’nda “ortak aday” olasılığını da güçlendirdi. Oyunu yaklaşık yüzde 15’e çıkaran Akşener’in bu “fedakarlığının” yeni kurulan partilerin liderlerine de mesaj niteliği taşıdığına dikkat çeken Uslu ortak adayın neredeyse garanti altına alındığı görüşünde.
Uslu’ya göre Millet İttifakı’nın aday sayısı Akşener’in açıklaması ile azaldı, hatta bire düştü. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yarı resmi aday” olduğuna dikkat çeken Uslu, Akşener’in kararıyla ilgili ise, “Sayın Akşener Cumhurbaşkanı adaylığını verip saha liderliğini aldı. İlk seçimde iktidarı yenip sağın tek lideri olması mümkün” dedi.
MAK Danışmanlık Başkanı Mehmet Ali Kulat’a göre de Akşener doğru bir hamle yaptı. Seçimlerde HDP’nin ve AK Parti’den kopan Kürt oylarının kilit olduğuna dikkat çeken Kulat da Akşener’in bu ortamda siyasetin elini rahatlatırken diğer taraftan partisinin oy artışına da katkı yapacağı görüşünde. Kulat da Akşener’in açıklaması ile ortak aday çıkarılması konusunda bir aşama daha kaydedildiğini düşünüyor.
***

Meral Akşener, 25 Haziran 2019 tarihli TBMM grup konuşmasında AKP’nin gidici olduğunu söylemiş ve Türkçeye “Taht Oyunları” olarak çevrilen Game of Thrones dizisinin meşhur repliğini tekrarlayarak “Winter is coming” (“kış geliyor”) demişti.
Akşener’in işaret ettiği “kış” daha da yaklaşmış durumda ve mevcut iktidardan bunalmış olan toplum, yarınını öngörmek isteyen sermaye, Erdoğan’ın son seyahatinde istediğini alamadığı ABD başta olmak üzere uluslararası güçler ve gündemi belirleme kabiliyeti sıfırlanmış AKP bile bunun farkında.
Millet İttifakı’nın adayı cumhurbaşkanı seçilirse çok tarihi, kritik bir an yaşanacak: Cumhurbaşkanının etrafında hangi anlayışın halesi örülürse, AKP sonrası Türkiye yönetim yapısı ona göre şekillendirilecek. O halde Türkiye’nin önünde bir değil, iki tarihi aşama, iki büyük “taht oyunu” var. Önümüzdeki seçimlerle AKP’nin gidip gitmeyeceği kadar, AKP gittikten sonra hangi kadrolarla, nasıl bir yönetim anlayışının egemen olacağı da geleceğe damga vuracak.
Birinci aşamada müstakbel cumhurbaşkanı geçiş süreciyle, kendi yetkilerini budamakla, “tepedeki işlerle” uğraşırken, toplum AKP’den kurtulmuş olmanın coşkusuyla yetinirken, söz konusu kadro da ülke yönetimini ve giderek yeni yönetim hiyerarşisini düzenleyecek.
İşte tam da bu noktada Millet İttifakı’nın MHP’den kopan kadrolar tarafından oluşturulmuş milliyetçi bileşeni İYİ Parti’nin genel başkanı Meral Akşener el kaldırıp, “o iş bende” dedi. Akşener müthiş bir kurnazlıkla Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını ilan ederken, aslında daha büyük bir talepte bulundu: “Ben başbakanlığa adayım.”
Akşener’in bu sözlerinin meali şu: Önümüzdeki ilk seçimlerde muhalefetin cumhurbaşkanı adayı (varsayalım Kılıçdaroğlu) seçilirse, takriben iki yıla yayılacak geçiş sürecinin “moderatörlüğünü” yapacak, bu süreçte kendi yetkilerini tırpanlayarak iktidarı “güçlendirilmiş” parlamentoya devretmeye hazırlayacak ve olası bir referandumla da cumhurbaşkanlığını sembolik bir koltuğa dönüştürecek.
Dolayısıyla geçiş sürecinin esası, saraydaki yetkilerin alınıp “başbakanlık kabinesine” aktarılmasına dayanacak ve o kabine de başbakan öncülüğünde ülkeyi yönetecek.
Bu kaba hesaba bakılırsa, Akşener’in aday olmadığını açıklaması bir fedakârlık değil, son derece ince düşünülmüş bir hamle. Çünkü Akşener orta vadede kaz gelecek yerden (başbakanlık), kısa vadede tavuğu (cumhurbaşkanlığı) esirgememiş oluyor. Sonuçta geçiş sürecinde olası yeni cumhurbaşkanı tarafından yapılacak her türlü “fedakârlık”, başbakanın, kabinenin yetki alanını genişletmek için kullanılacak.
Akşener, şu anda “albenisi” yüksek olan cumhurbaşkanlığına heves etmek yerine, yarının esas muktediri olacak başbakanlığa talip olarak, geçiş süreci sonrasının ülke yönetimini devralmak istediğini yumuşak bir dille ilan etti. Sadece İYİ Partililerin veya iktidar tarafından bürokrasiye yerleştirilmiş MHP’li kadroların değil, AKP’den umudunu kesmiş olduğu düşünülen “devletin” de canına minnet.
Gerek muhalefet gerekse geniş kitleler açısından şu anda temel öncelik Erdoğan’ın gitmesiyken, Akşener “başbakanlık hedefinin” pek sorgulanmayacağının farkındaydı ve en uygun anda bu şartı ortaya koydu. Hem birinci aşama için muhalefet içinde ihtilafa sebebiyet vermeyeceğini, aday olmayacağını söyleyerek Millet İttifakı’nı rahatlattı, kamuoyuna “diğerkam” göründü, sermayeye güven verdi, hem de ikinci aşamanın temel aktörü olmak istediğini söyleyerek Millet İttifakı’nı şarta bağlamaya çalıştı.
Eğer CHP bu şartı kabul ederse, Akşener’in şu anda ne kadar akıllıca bir hamlede bulunduğu, zamanı geldiğinde fark edilecek. Ama muhalefetin demokratları açısından artık dizlerini dövmek dışında yapacak bir şey kalmayacak.
Dediğimiz gibi, “devlet aklının”, bürokrasisi MHP’li kadrolarca doldurulmuş bir yapıyı Kılıçdaroğlu’ndan çok Akşener’e devretmeye meyyal görüneceği söylenebilir. Böylece Akşener başa geçtiğinde, (parlamenter sistemde esas “baş” cumhurbaşkanı değil, başbakan olacak) MHP’li kadroları da çok rahat yönetecek ve bu yapıyı köklü bir dönüşüme uğratmadan, olduğu gibi muhafaza etmek isteyecek.
Bu olası hesap gerçekleşirse, AKP’nin yirmi yıllık enkazından çıkarken ezilenler açısından radikal bir dönüşüme gitme fırsatı berhava olacak ve Türkiye yeni egemen partilerin rozetlerini takan eski kadrolarla, eski kafalarla yönetilmeye devam edilecek.
Ülke belki faşizmle yönetilemeyecek ama Korkut Boratav’ın tabiriyle “devrim” niteliğinde bir dönüşüm fırsatı da tavsayacak. Hem yerel hem de uluslararası sermayenin arzuladığı da bu zaten.
Öte yandan “birileri” muhtemelen tam da köklü dönüşümlere yol vermemek üzere daha şimdiden Kılıçdaroğlu’nu hizada tutmaya, CHP içindeki “ilerici”, demokrat kanadı kuşatmaya, HDP başta olmak üzere demokrasi güçlerini müstakbel iktidarın olabildiğince dışında, uzağında bırakmaya yöneliyor. (HDP, 27 Eylül’de açıklayacağı deklarasyonla buna da yanıt vermeye hazırlanıyor.)
Son günlerde Kılıçdaroğlu üzerinden başlatılan Kürt meselesi ve muhataplık tartışmaları da bu bağlama oturuyor. “Yeni yöneticisini bekleyen devlet” açısından temel meselelerden biri de mevcut Kürt politikasını “güvenilir” bir anlayışa emanet etmek. Devlet açısından “güvenilir” anlayışın muhalefetteki aktörü Dersimli, Alevi bir Kürt olan Kılıçdaroğlu değil, 1990’lardaki askeri elitlerin, Çiller’in, Türkeş’in, Bahçeli’nin tedrisatından geçmiş olan Akşener. Elbette muhataplık tartışmaları vesile edilerek Kılıçdaroğlu’na gösterilmek istenen sınır sadece Kürt meselesiyle ilgili değil. Ama CHP’nin Kürtlere az gelen tanımlama ve çözüm önerilerinin “devlete” fazla geldiği açık. CHP, Kürtlerin HDP üzerinden yeni dönem iktidarında yer almasına yol açabilecek her türlü adımdan, ittifak ilişkisinden uzak tutulmak isteniyor ve Kılıçdaroğlu’na da bu hatırlatma bir vesileyle yapılıyor.
Pek çok alanda olduğu gibi Akşener’in bu konuda da bir denge unsuru olarak görüldüğü ve kendisinin de bunun gayet farkında olarak şartlarını şekillendirdiği söylenebilir.
Velhasıl “winter is coming” ama taht oyunları da continues…
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()