Özgür Denizli

“Bizans sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da ötekisi”

“Türkiye’deki Bizans Çalışmalarının Serüveni” sergisinin küratörü Doç. Dr. Koray Durak anlattı: ‘Fatih’, ‘Diriliş Osmanlı’ gibi filmler, topluma hakim olmaya çalışan ideolojinin dışavurumları

YouTube video player
Video ve fotoğraflar: Ali Dinç/bianet

Bizans dendiğinde çoğu kişinin aklına gelen belli başlı birkaç imge var: Başta Surlar, sonra tuhaf başlıklı, çelik zırhlı, ellerinde haç işaretli kalkanı olan askerler… Bir de Yeşilçam sinemasıyla büyüdüyseniz bu imgelerin yanına Kartal Tibet veya Cüneyt Arkın eklenir.

En azından benim için böyleydi, ta ki İstiklal Caddesi’nde “Türkiye’deki Bizans Çalışmalarının Serüveni” sergisinden içeri adım atana kadar.

Az da olsa bir merak duygusuyla girdiğim sergi, küratör Koray Durak’ın çocukken çizdiği ilginç bir resimle karşıladı beni. İlginç çünkü bir çocuk için fazlasıyla detaylı ve uğraşılmış. Bir de üstünde ilgi çekici bir başlık: “Nasıl Bizansçı oldum?”

Türkiye’de geç Osmanlı döneminden başlayıp günümüze kadar yapılan Bizans çalışmalarının kronolojik anlatısını sunan sergi, hiç bilmediğim bir ufuk açtı bana.

Belge, fotoğraf, video, Bizantinologların kişisel arşivlerinin yer aldığı sergi, Türkiye’de tarih ve sanat tarihi bölümlerinin kurulmasıyla yükselen Bizans çalışmalarını anlatıyor. Sergi ayrıca mimari araştırmalara, restorasyonlara, bilimsel toplantılara ve müze çalışmalarına odaklanıyor.

Ortaöğretimde Bizans’a ilişkin müfredatı da değerlendiren sergi, 31 Mart 2024’e kadar ANAMED‘de izlenebilir.

Meraklı bir çocuğun çizimiyle başlayan ve çocuklara değinmeden bitmeyen sergiyi Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü öğretim görevlisi ve aynı zamanda serginin küratörü olan Doç. Dr. Koray Durak ile konuştuk.

Bizans hakkında bildiklerimiz

Çok temel bir soruyla başlayacağım, Bizans hakkında ne biliyoruz?

Bizans’ın en çok kültürel ve maddi mirasının bulunduğu ülke Türkiye. Zaten başkenti burada. Bizans nüfusunun büyük kısmının yaşadığı yer Anadolu. Yani Türkiye Anadolu Yarımadası’na kurulmuş bir devlet olarak aslında Bizans’ın en büyük mirasçılarından biri. Ama buna rağmen hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.

Bizans dendiğinde hemen herkesin aklında benzer bir imge oluşuyor; Bizans’ın “düşman” ve “kötü” olduğuna dair bir imge. Bizans dendiğinde aklımızda neden bu imge canlanıyor?

Bu imge anne-babalarımızın Bizans’la ilgili anlatısından geliyor bize. Biz de onu günümüzdeki istek, ihtiyaç ve kaygılarla tekrar şekillendiriyoruz. Aslında bu algının kimin algısı olduğu önemli bir soru. Çünkü Türkiye’deki Bizans algısı sadece Türkiye’ye özgü değil. Yurt dışındaki Bizans algısının da etkisi var.

‘Önyargımız Avrupa’nın önyargısı’

İlginçtir ki bizim Bizans’la ilgili negatif önyargılarımızın çoğu Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminde bize gelen 19. yüzyılda Batı Avrupa’nın algısı. O dönemde açılan okullar ve Avrupa’ya eğitim almaya giden aydınlar ile gelişmiş.

Bizans’ın “öteki” olduğundan söz ediyorsunuz. Türkiye ve Avrupa’nın hemfikir olduğu bir konu var: Bizans’ın ötekiliği. Bizans neden öteki?

Bizans sadece Türkiye’nin ötekisi değil, Batı Avrupa’nın da ötekisi. Çünkü Batı Avrupa Katolik veya Protestan. Bizans Ortodoks. Batı Avrupa Latin dili üzerinden birleşmiş yıllarca, Bizans dünyası Yunan dili üzerinden birleşmiş. Yani aslında Batı’nın da ötekisi olmuş. Rönesans’tan geçmemiş, Endüstri Devrimi’nden geçmemiş, Aydınlanma Çağı yaşamamış köylü bir uygarlık, hatta Osmanlı gibi görüyorlar.

İşin ilginç yanı Cumhuriyet dönemi aydını da Bizans’ı Osmanlı gibi görüyor. Köhne, geride kalmış, tarihin çöplüğüne atılması gereken, efektif ve bürokratik açıdan aslında olmayan bir devlet gibi görüyor üstelik.

‘Ne Fransalı, ne Türkiyeli seviyor’

Milleti olmayan, çok milletli çok dilli bir devlet. Balkan milliyetçiliğine, Ortadoğu, Türk milliyetçiliğine, hiçbirine uymuyor. Dolayısıyla ne Fransalı ne Türkiyeli seviyor. Yunanistan biraz sahipleniyor, tabii bu da bizim algımızı olumsuz yönde etkiliyor Türkiye’de.

Yani Bizans’ın köhne olduğu fikri Türkiye yaratısı değil. Fransız okulları kurulurken çevrilen kitaplardan Türkiye aydınının kafasına giren bir fikir. Ama tabi mayası olmasa, tutacak bir fikir de değil.

‘İlk aşkım Bizans’

Serginin girişinde sizin çocukken çizdiğiniz Bizans resmi var. Çok güzel ve detaylı bir resim. Bizans ilginizi nasıl cezbetti?

İnsanı tarihçi olmaya iten birçok sebep var tabii, ama benim için bu, “kendinden olmayana duyulan içgüdüsel merak.” Ben İstanbulluyum, ilkokulda okul gezilerinde camiye götürülürdük. Bildiğim, alışkın olduğum bir mekan. Ama bir kilise, havra görünce heyecanlanıyordum. Farklı geliyordu. Bizans’a ilgim böyle başladı. Sonra aile baskısıyla uluslararası ilişkiler okudum. Bu dönemde o ilgimi bastırdım. Bastırılan her şey geri döner tabii, ben de okul bittikten sonra bankacı veya memur olmak istemiyorum dedim ve ilk aşkım olan Bizans’a döndüm.

Bir de popüler kültür diye güleriz ama ben büyürken Indiana Jones vardı. Onu izlemeseydim belki de Bizansçı olmazdım ve o resimde çizdiğim gibi yerlerin altına girip ejderhalarla boğuşmazdım.

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Bizans’a bakış nasıl şekilleniyor?

Türkiye Cumhuriyeti Türk milliyetçiliği üzerine kuruluyor. Bunun da iki ayağı var benim gözümde: Biri Anadoluculuk. Burada amaç Anadolu’yu sahiplenmektir.

En erken uygarlıklar, bronz çağ uygarlıkları bile sahipleniliyor. Etibank kuruluyor mesela. Cumhuriyet tüm bunları bu kadar yoğun sahiplenirken Bizans’ı şöyle bir kenarından sahipleniyor.

‘Bizans yenilmeye hazır bir düşman’

Bizansbank kurmuyor mesela veya Frigler gibi Anadolu’nun sahipleri diye konuşulmuyor. Ama üzeri de tamamen kapatılmıyor. Arkeoloji düzeyinde gereken yapılıyor. Ürkekçe “bu da bizim parçamız, hadi bakalım” yaklaşımı var Anadoluculuk’ta.

Diğeri ise Orta Asyacı Türkçülük. Oğuz boyu, dili Türkçe olan… Bu açıdan bakınca Bizans düşman oluyor. Yenilmeye hazır bir düşman. Elinden başkenti, toprakları alınacak bir düşman.

Zaman zaman, çok sık olmasa da, yazılı veya görsel medyada, ya da dergilerde, kitaplarda Bizans’a dair bilgiler karşımıza çıkıyor. Gündelik hayatımızda, özellikle İstanbul’da Bizans kalıntılarına ve yapılarına rastlıyoruz. Bizans gündelik hayat pratiklerimize ne ölçüde dokunuyor?

Doksanlardan sonra Bizans sadece Bizans için çalışılmaya başlandı. Bizans kıyafeti, Bizans ekonomisi, Bizans Trabzon’u gibi. Sadece Türklerle olan ilişkisi çerçevesinde ele alınmıyor artık.

Algı yollarına bakacak olursak kitaplar, dergiler var tabi. Gazetelerde yer buluyor Bizans. Bir de maddi kalıntılar var, bunlar en direkt olan. Köyde gördüğümüz eski bir bina kalıntısı, İstanbul’daki Surlar, İznik, namaz kılmak için gidilen bir caminin aslında eski bir kilise olması…

‘Halkın Bizans’a yaklaşımı bilinmezlik üzerine kurulu’

Aslında benim fiziksel temas diye tabir ettiğim bir durum bu, halkın Bizans ile fiziksel teması çok fazla. Maalesef kimse onun Bizans’tan kaldığını bilmiyor ama. Mesela bu kalıntılar bir köyde ya harabedir ya şehirde akşamları şarap içilen bir mekandır ya da define aranacak bir lahittir. Bu bütün dünyada böyle. Halkın popüler düzeyde maddi kalıntıya yaklaşımı bilinmezlik üzerine kurulu.

Edebiyat dünyasındaki ve sinemadaki Bizans algısı üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Edebiyata baktığımızda Bizans çoğunlukla mizansen için sahne gibi kullanılıyor. Mesela Lale Müldür kozmopolit bir İstanbul nostaljisi yapmak için kullanıyor Bizans’ı. Bilge Karasu “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamında”da baskıcı dönemi anlatmak için İkonaklastik Dönem’e kadar gidiyor. Dolasıyla biraz enstrümantalize ediliyor.

‘Filmler topluma hakim olan ideolojinin dışavurumları’

Sinemada da ilk akla gelen “Kahpe Bizans” oluyor. İki film var. Bunlar tabii Yeşilçam parodisi. Yeşilçam’ı eleştirirken görüyoruz bunları. Son on yıldırsa yeni bir şey var; “Fatih”, “Diriliş Ertuğrul” gibi filmler. Bunlar topluma hakim olmaya çalışan ideolojinin aslında dışavurumları. Ve Bizans’la ilgili gösterilen bilgiler yanlış çoğu zaman. Bizanslının kıyafeti, konuşması tarzı tamamen Yeşilçam ve biraz da dolduruşa getiriliş. Türk-İslamcı sentezin kendini iyi hissetmesi için yapılan şeyler. Tabi bunlar sonuçta tarih değil, film.

Sergiyi gezerken son yıllarda Bizans çalışmalarında artış olduğunu görüyoruz. Türkiye’de son yıllarda entelektüel ilgi arttı mı bu konuya?

Bunu sergide de sunmaya çalıştık. Evet, son yıllarda, yirmi, otuz yıldır özellikle olumluya doğru bir gidiş var. Türkiye’de Kemalist yaklaşım biraz kırılınca, farklı etnik kimlikler, dini kimlikler, şehirsel kimlikler ön plana çıkınca Bizans’a da bir nefes alma alanı çıktı doksanlarda. Sergiler kitaplar çeviriler…

Şimdi ise ayrı bir cendereye giriyor bence çünkü hakim görüş Türk – İslamcı sentez. Onlar da Bizans’ı kendi lensinden görmek istiyor. Bakalım Bizans çalışmaları bu zorlukla nasıl başa çıkacak?

‘Sergimiz Rum katkısını öne çıkarıyor’

Sergide Rum cemaatinin katkılarından bahsedilen bir bölüm var. Türkiye’de yaşayan Rumların Bizans’a bakışı nasıl?

1955-1960 olaylarından sonra Türkiye’den ayrılan veya sayıları çok azalan Rum cemaati, altmışlara kadar aktif olarak Bizans çalışıyor Türkiye’de. Altmışlardan sonra sosyolojik ve demografik olarak yok oluyorlar.

Rumlar o dönemlerde kendi cemaatlerinin Bizans’la özdeşleşmesini tehlikeli buluyorlar. Çünkü bu nedenle kendilerine bir zarar geleceğini düşünüyorlar.

Bu anlamda bizim sergimizin orijinal bir yanı var, Rum katkısını öne çıkarmak.

Milli eğitim müfredatında Bizans ne kadar yer bulabiliyor kendine?

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde az sayıda lise var ve aslında üniversite görevi görüyor gibiler. O yüzden o dönemki lise kitapları son derece ayrıntılı. Neredeyse benim şu an Boğaziçi’nde anlattığım kadar karmaşık bir Bizans anlatısı var.

1940’lar ile 90’lar arasında yazılan kitaplar erken dönem Cumhuriyet’in aşırı Türkçülük fikrinden biraz sıyrılmıştı. Daha batıcı hümanist, Antik Yunan’a, Mezopotamya’ya ilgi gösteren, Türklüğün ve İslam’ın önde olduğu ama en önde olmadığı bir dönem. Bu dönemde de Bizans eskisi kadar olmasa da ayrıntılı veriliyor.

‘Ders kitaplarında sadece bir paragraf’

Seksen darbesinden sonra Türk tarihi, İslam tarihi öne çıkarılıyor.

Günümüz ders kitaplarında ise Bizans anlatısı neredeyse bir paragrafa inmiş durumda. Roma’nın sonunda veya Türk Beylikleri döneminde anlatılıyor. Burada da tabii kültür, ekonomi hiçbir şey yok. Yani en başta sorduğunuz “Bizans hakkında ne biliyoruz” sorusu vardı, oraya dönersek ortalama bir vatandaş, eğer ayrı bir merakı yoksa, Bizans hakkında bir şey bilmiyor.

Çocuk kitaplarına ayrılmış bir kısım var, öykü kitapları, boyama kitapları… Artık çocuklar az da olsa Bizans’ı tanıyorlar. Peki, nasıl tanıyorlar?

İlginç bir şekilde son yıllarda çocuklara tarih öğreten kitapların sayısında yükseliş var. Bir kısmı Avrupa, Amerika kitaplarından çeviri. Bunlar genellikle Roma’yı anlatıyor, Bizans da arada geçiyor. Bir kısmı ise Türkiye’de yazılan ve Bizans’ın mirasını tarafsız şekilde anlatmaya çalışan kitaplar. Mesela İstanbul’u anlatırken İstanbul üzerinden Bizans’ı ve Bizans dönemini anlatıyor.

Olumlu ve olumsuz gelişmeler

Tabii bir de Türkçü ve İslamcı cenah tarafından yazılan Ayasofya merkezli bir perspektiften bakan kitaplar var ve bunların sayısı da giderek artıyor.

Özetle olumlu ve olumsuz gelişmeler bir arada yaşanıyor. Popüler düzeyde artan bir ilgi var. Devlet kademelerinde ise soğuklukla karışık bir ilgisizlik var. Yeşilçam lensiyle bakıp Bizanslılar hakkında büyük genellemeler yapılıyor dinleriyle ilgili, kültürleriyle ilgili, devletleriyle ilgili. Bizim de görevimiz bunları yıkmak.

Kaynak: Bianet – Zeynep Akat

Exit mobile version