Sürekli olarak aileyi korumaktan, aileyi güçlendirecek politikalardan bahsedilirken kadınları ve çocukları eril şiddetten, istismardan koruyacak politikalar üretilmediği gibi yasalar ve koruyucu sözleşmeler uygulanmıyor. Korunan tek şey, ailenin “namusu”, tek gözetilen de erkekler.

24 saat içinde gerçekleşen dehşet verici olaylardan sonra da elbette sosyal medya kadınlara dair ahkamlarla doldu taştı. Hepsi aynı kapıya çıkıyor: “Onun da o saatte orada ne işi varmış, o da niye o herifi seçmiş, acaba üstünde ne varmış…”

Kadınların katledilmesiyle ilgili dişe dokunur hiçbir şey yapılmıyor. Mümkün en yüksek acıyı çekerek kutsal annelik mertebesine ulaşması ise özendirici bir kamu spotunun konusu oluyor. Kendisini katletmeyecek erkeği seçebileceği varsayılan kadının, doğum yöntemini seçmesi istenmiyor.

Kadınlar hep suçlu. Şiddet görürken, istismar edilirken, öldürülürken ve doğururken… Kadınları yılların mücadelesiyle elde edilmiş haklardan vazgeçirmek, dar alanlara kapatmak, korkutmak, yıldırmak sistemin her türlü işine geliyor. Yılmayacağız. Geceleri de, sokakları da, meydanları da terk etmeyeceğiz ve kendi bedenimiz üzerindeki haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.