
Bu kısa tespitten sonra,“kuramsal” birkaç söz söyleyelim: Ulusal kimlikler ve buna bağlı olarak gelişen hak ve hukuk talebi,“kapitalist ekonomi tarzının şafağında” doğdu. Tıpkı“proletarya kimliği” ve onun sömürüyü ortadan kaldırma istemi gibi uluslar da kapitalist üretimin “karakteristik” bileşenlerinden biri olarak sahneye çıktılar. Kuşkusuz bu iki olgu farklı içerikler taşımalarına rağmen, ortak özellikleri olarak kapitalist üretimin karakteristik yapısının ayrılmaz sürecinde tarih sahnesine çıkmışlardır. Ortak yanları, kapitalist üretim tarzının “klasik” birer oluşumu olmalarıdır. Her olguyu kendi mecrasında biçimlendiren “meta dolaşımının” toplumda yarattığı nitel özelliktir. Metanın, “ikili karakteri” ve dolaşımı sayesinde farklı meta üreticileri piyasada birbirine bağımlı hale geldiler. Ürünler (metalar) farklı yerlerde,farklı zamanda ve farklı kişilerin emek ürünü olmalarına rağmen, onları“piyasadapazarda” karşılaştırılabilen ve değiştirilebilen durum neydi sorusu işin özünü oluşturdu. Farklı“somut fizik gücünün” ürünü olan farklı metalar, üzerlerinde var olan ve tüm metalara ortak karakter kazandıran “soyut emek” sayesinde genel bir karakter kazandılar. Lafı uzatmadan söyleyeyim; tüm metalarda var olan ve onları benzer kılan “soyut emek” olmuştur. Soyut emek aynı zamanda hem tüm uluslara “manevi değer” kazandırırken hem de onları proletaryaya yaklaştıran özelliğe sahiptir.Her ulusun bağrında “soyut emek” yatıyor. Bu nedenledir ki Bolşevikler, (Lenin)“her ulusun bağrında iki ulus görüyoruz, burjuvazi ve emekçi halk” dedi. Bu nedenle emekçi halk üzerinden yükselen ulusal özgürlük istekleri salt “klasik bir demokrasi” sorunuyla çözülemez. Birincisi bu
İkincisi,“Kürt toplumsal üretim alışkanlığından” biçimlendirdiği ve özü itibariyle de tüm halkların eşitlik ve kardeşlik istemleri ve arzusu üzerinde yol alan, çağdaş karakteriyle de “demokratik Kürt modernitesi” temelinde kavramlaşan bir devrim mücadelesidir. Bu içerik klasik bir“demokrasi” sorununu çoktan aşmıştır. Bunu HDP’de yöneticilik ve milletvekilliği yapmış herkesin bildiğini düşünüyoruz.
Üçüncüsü, Kürt Doğası (coğrafyası) Kürtlerin emeği ile “toplumsal doğa” olma özelliği kazanmış, sosyal yerleşim yerleri de Kürt “toplumsal karakterine” göre biçim almış, toprağı-bölgesel (territoryal) bir özellik taşımaktadır. Bu nedenle sorunun çözümü, toplumun özgürlüğünü kazanmasından çok daha öteye, yaratılan toplumun “sorun üretmeyen bir karaktere” kavuşmasını zorunlu kılıyor. Bu iş, bırakın “düz demokrasi” anlayışıyla çözülmesini klasik devrimle bile çözmeyi çoktan aşmıştır
Dördüncü olarak, her zaman emekçilerin öncülüğüne dayanan ulusal-sosyal çıkışlar dünya devrim hareketinin bir bileşeni olmuştur. Kürt mücadelesi bu konuma çoktan yükselmiştir. Kürt sorunu bir emek hareketi sorunudur. Basit bir kimlik sorunu olmadığı için sorunun çözümü de “düz demokrasi”ile olamaz.O nedenle Kürt sorunu tek başına ve basitçe bir“kimlik” sorunu değildir. Ortadoğu halklarının yeni bir zeminde demokratik bir halk olma temelinde yeniden doğuş sorunudur.Ne bir partinin, ne de parlamenterizmin çengelinden bir türlü kopma becerisini gösteremeyen kimi milletvekillerinin sorunudur. Merkezi Ortadoğu’ya kaymış, devrimin odağına oturmuş halkın sorunudur.
Kaynak: Yeni Yaşam
