Yerkürenin tahribatı aynı zamanda emeğin sömürüsüdür! Yerküreyi tahrip eden işletmeler kapatılmalıdır. Bunu ilk savunacak olan emeğin örgütleri sendikalar olmalıdır!
Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeninde yaşanan yıkım sonrası işçilerin durumu tartışma konusu. Maden şirketinin işçileri işten atmasına karşı çıkarken madenin kapatılmaması çizgisine düşmek tutarsızlıktır. Bütüne bakmamak, sorunun odağında bulunan işletmelerin durumunu gizleyebiliyor. Coğrafyadaki bütün organların yıkımına neden olan (Topoğrafyanın değişimine neden olan çukurlar, yeni yığın dağları, doldurulmuş vadiler, yok olmuş meralar, ovalar, ormanlar, tarımsal alanlar ile bir bütün olarak yıkıma maruz kalmış canlı yaşamı) sebepler hiçe sayılarak konuya tek noktadan bakılamaz. Bu yıkım alanlarında çalışmak zorunda bırakılmış işçilerin haklarını, yaşadıkları coğrafya ile birlikte savunmalıyız ki geleceği de koruyalım.
Çöpler-İliç-Erzincan Kompleks Maden İşletmesi tarafından yürütülen ve her aşamada uygulanan proseslerle coğrafyanın bütün organlarını yıkıma sürükleyen faaliyette geldiğimiz nokta; söz konusu alanda her türlü faaliyetin durdurulmasını gerektiriyor. Doğayı yok eden bu maden kapatılmalı. Dolayısıyla işçilerin burada çalışmaya devam etmesi mümkün olmamalı. O zaman işçiler açısından neler yapılması gerektiğine bakmalıyız.
Bu nedenle
Yapılacak iyileştirme çalışmaları için bölge insanı çalışmalara katılmalı ve ücretleri ödenmelidir. Bölge sosyolojik olarak yeniden değerlendirilmelidir. İnsanların yaşadığı travmalar konusunda destek sağlanmalıdır.
***
İşten atılan bir işçi şöyle diyor: “Meralarımızı aldınız burada maden işlettiniz. Şimdi kapanacak, biz işsiz kaldık. O zaman meralarımızı geri verin.”
Peki, meralar geri verilebilir mi? Yıkılan coğrafya yaşanabilir olur mu? Yok olan yer altı suları, su depoları yeniden toparlanır mı? Yayılan kimyasallar temizlenebilir mi? Sağlık yitimleri geri getirilebilir mi? Flora, fauna geri gelir mi?
Bu soruların yanıtı net ve kesindir: Hayır! Asla bir daha o zengin yaşam kurulamaz.
Bunun gibi yıkımların yaşandığı diğer yerlerin tamamında ne denildi?
“Burada madeni işleteceğiz, size iş vereceğiz. Sonra eski haline getireceğiz…”
Sonuç olarak yukarıda saydığımız maliyetler açısından da bakıldığında büyük bir ekonomik yıkımla da karşı karşıyayız.
Sunulan ÇED raporları gerçeklerden uzak; işin aslından söz etmeyip, başka her türlü vaat içeren birer yazılı uydurma. Kısaca “broşür teknolojisi” dediğimiz, gerçek dışı anlatımlar.
Kısaca ele alırsak bugün gelinen teknolojik koşullarda bir kayaçtan herhangi bir minerali elde etmek için teknik sorun yok denebilir. Ancak yarattığı yıkım hesapta olmayınca işler daha da kolay oluyor.
Onun için bir mineralin ya da elementin elde edilmesi için “Nerede ne miktarda olduğunun önemi yoktur. Tek mesele buna işletme için kim izin veriyor.” İşte bu nedenledir ki Türkiye coğrafyası siyasal iktidarların uyguladığı ekonomik politikalar gereği madencilik şirketlerine sunulmuştur. Her gün maden sahası ihalesi ve ruhsatlandırılması, izin işlemleri vs. yapılmaktadır.
Peki 2001’den bugüne kadar Türkiye’de çıkarıldığı beyan edilen ve yurt dışına taşınan 488 ton altının tamamı geri getirilse Çöpler-İliç-Erzincan yıkımının bir kısmını karşılar mı? Hayır!
Şimdi saydığımız sorunlara karşı toplumsal duyarlılık kendisini göstermiş ve her vadide bir direniş oluşmaya başlamıştır. Bunun için madencilerin yıkımına karşı söylem çok tartışılmadan şuna gelmiştir:
“Nasıl olmayacaksa öyle olmayacak!”
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()