Her ülkede, milliyetçiliğin ortaya çıkışı ve kurumsallaşmasına denk düşen dil tartışmaları yaşanmıştır ama hiçbiri bizdeki kadar uzun ve sancılı olmamıştır. Bilindiği gibi uluslaşmanın temel hedefi “politik ulus” ile “kültürel ulus” arasındaki uyumu sağlamaktır. Bu süreçte, dil politikaları, pozitivist-modernist yaklaşımın kültürel alana yaptığı en açık ve etkili müdahale araçlarından biridir. Özellikle zorunlu eğitim önemli işlevler görür. Çünkü başta standart (ortak) dil olmak üzere, yaratılmak istenen ortak kültürün temel unsurları ancak yaygın eğitim aracılığıyla tüm topluma benimsetilebilir. Bu açıdan dil politikaları aracılığıyla, ideolojik ve politik tartışmalarda açıkça dile getirilmeyen pek çok hususu, örneğin bir ülkedeki uluslaşma sürecinin temel unsurlarını, ulus-devleti kuranların kimleri “aslî”, kimleri “sözde” unsur saydığını veya “biz” ile “öteki”nin kimler olduğunu yakalamak mümkündür. Bu hafta 26 Eylül Dil Bayramı vesilesiyle Türkçe’nin serencamını anlatmak istedim. İlk yazıda Göktürkçeden Osmanlıcaya giden yolculuğu anlatacağım. Önümüzdeki haftalardan birinde de Osmanlıcadan öz Türkçeye giden yolculuğu anlatmayı planlıyorum.

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…