Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta Ankara’daki 7. Aile Şurası’nda Türkiye’de aile planlamasına yönelik geçmişte atılan adımlarla ülke nüfusunun azaltıldığını ifade ederek şöyle dedi: “Bu gidişi doğru bulmadım. Her yerde 3 çocuk derken bazıları ‘Geçim meselesi’ diyor. Her doğan rızkıyla gelir. Anneye sadakat göstermek hiçbir şeyle değiştirilmez. Bu toplum bunu yapmalı. Onu kendisi için birilerinin yaptığı gibi yok feministler, şunlar, bunlar gibi bir zillet kabul etmemeli.”
Türkiye’de anneliğe yüklenen kutsallık, anne olmayı tercih etmeyen kadınlar için hayatı zorlaştırıyor. Aile ve mahalle baskısı yetmez gibi, devletin “Çocuk yapın” ısrarı sürüyor ve bu ısrar, toplumda anne olmamayı seçen kadınlara dair negatif algıyı besliyor.
Kaynakların azaldığı, rekabetin had safhada olduğu bir dünyada çocukların altyapılarının çok iyi hazırlanması gerektiğini ama kimilerinin bunu önemsemeden çocuk sahibi olduğunu düşünüyor: “Bir okula yılda verecek 80 bin liram yok. ‘E olsun, bakarız, ne olacak’ demek bana sorumsuzluk gibi geliyor. Türkiye’de insani yaşam pahalı. Çocuk hafta sonları arkadaşlarıyla sinemaya gitmeyecek mi? Tatile gitmeyecek mi? Avrupa’daki yaşıtları gibi seyahat edip dünyayı tanıyamayacak mı? ‘Aman, n’olacak canım, ne sosyalleşmesi ne sineması? Okula gider, evinde oturur’ dersen işte böyle bir Türkiye yaratmış olursun. Bu insanca yaşamak değil.”
Zeynep’in 20 yıldır bir ilişkisi var. Uzun ilişkinin beraberinde çocuk beklentisini de getirdiğini söylüyor: “Daha yeni tanıştığım insanlar bile bana çok iyi anne olacağımı söyler ve bu konuda ısrarcı olur. Arkadaşlarımız da bir müddet anne ve babamızdan daha büyük gayretle bizi çocuk sahibi olmaya ikna etmeye çalıştı, niyetimizin kesin olduğunu anlayınca vazgeçtiler. Çocuk sahibi olmanın beraberinde zenginlikler getirebileceğini tahmin ediyorum ama yaşamdan götürdükleri bana çok fazla geliyor. Günümüz toplumunda ebeveynin yükü çok ağır; çocuğa destek olacak sosyal politikalardan çok uzağız. Aileler çocuk büyütme konusunda yapayalnız kalıyor. Hâlâ bedenimiz üzerinden politika üretilen bir dünyada yaşıyoruz. İsterdim ki, kadınlar yalnızca istedikleri için çocuk sahibi olsunlar, bu bir baskı aracı haline gelmesin. O zaman kadınların ve büyüyecek çocukların daha mutlu olacağına inanıyorum.”
Erdoğan’ın “Her doğan çocuk rızkı ile doğar” sözüne cevaben “Asgari ücret bile açlık sınırının altında kalmışken doğan çocuğun rızkı ne olabilir?” diye soruyor; “Mesele sadece doğurmakla bitmiyor ki! Çocuğun bakımı, sağlıklı gelişimini sağlamak, iyi bir eğitim vermek, iyi bir sosyal çevrede yaşatmak, sağlam bir gelecek hazırlamak… Ben bu yaşta bile kendi geleceğimden emin olamıyor iken, her güne korku ve acı dolu haberlerle uyanırken, benden anne olmam nasıl talep edilebilir?”
Baskılara kulak asmıyor; çocuk olmadan evliliğinin devam etmesinin mümkün olmadığını söyleyenlere gülüp geçiyor. “Her gün, doğru tercih yaptığımı ispatlayan şeyler yaşıyorum, görüyorum ya da okuyorum.” diyor, “Neden çocuk istemediğime dair onlarca şey sayabilirim. Terazinin diğer tarafındaysa bencilce olduğunu düşündüğüm sadece tek bir neden var; anneliğin mükemmel bir duygu olarak tarif edilmesi!”
Selma, çocuk istemediğini söylediğinde, “O zaman niye evlendin?” sorusuyla karşılaştığını söylüyor, “Çocuk, kadının önünde önemli bir engel çünkü çocuk ortak kararla dünyaya gelse de tüm fedakarlığı kadın üstleniyor.” diyor.
Böyle bir dünyaya çocuk getirmektense burayı çocuk getirmeye değecek bir dünya haline getirmek için uğraşmayı yeğlerim. Bu dünyada bir kişi daha demek, bir kişi daha tüketecek ve sömürecek demek. Dünyayı yeterince tüketmedik mi?”
Jinekoloğa gittiğinde, sormamasına rağmen doktorun ona her seferinde yumurtalarının durumundan, yumurta sayısından söz etmesinden rahatsız oluyor: “Bana ‘üremesi gereken bir makine’ gözüyle bakıldığını hissediyorum. Bu ülkede jinekologların ciddi anlamda etik sorunları var.”
Dilek, çocukken cinsel istismara uğramış bir kadın. “Çocuğum olsa onu tehlikelerden koruyabilecek miyim ve onu korumaya çalışırken özgür bir birey yetiştirebilecek miyim?” diye soruyor: “Bu az gelişmiş ülkede diyelim bir kızım oldu; kadınların eksik insan sayıldığı toplumlarda olan şeylerden onu uzak tutabilecek miyim? Bir oğlum olsa, onu erkek olmanın baskılarından uzak tutabilecek miyim? Diyelim cinsel tercihi farklı oldu, onu toplumdan koruyabilecek miyim? Bunların bendeki cevabı ‘Hayır’. Yaşıtım kadın arkadaşlarım ‘Yaşlandığında sana kim bakacak’ diyorlar. Çünkü aslında onlar da o çocukları dünyaya kendileri için getiriyorlar. Ben kendim için bunu yapmayacağım.”
Kaynak: Euronews
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()