Cengiz Çiçek
Klasik siyasi parti örgütlenmelerinin varoluşsal temsil krizleri yaşadığı ve iktidarcı kültür üretiminin fabrikasına dönüştüğü bir küresel-kuramsal gidişata set çekmek amacıyla Kongre-Parti kimliği oluşturuldu. Kongreyi, Partinin varoluş ilkesi yapmak, siyasetin toplumsallaşması ve toplumun siyasallaşması hedefinin de temel yapı taşıydı. Klasik siyasi parti anlayışının ezilenlerle arasındaki mesafeyi açan karakteri, politikayı değil politikasızlığı örgütlüyordu. Bu gerçek karşısında Kongreyi toplumsal mücadelenin ve politik programının merkezi yapmak, sosyalist hareketlerin yapısal sorunlarına ve iç krizlerine dair çözümleyici ve inşa edici yeni imkanlar sundu.
Bariyerleri aşan halka yanıtımız ne olmalı?
Siyasi iklim, konjonktürel gerekçeler ve iç yetersizliklerden kaynaklı, Kongre-Parti ilişkisi gittikçe zayıfladı ve bu zayıflamaya paralel olarak toplumsal mücadele saflarında gerçek manasıyla ideolojik-politik ve örgütsel açmazlar derinleşti. Kongrenin çemberde yerinin daraldığı her an, siyasetin kurucu vasfı ve toplumsal alanla olan diyalektik ilişkisi aşındı. Böylece hikâye “temsil etme-edememe” arasındaki çıkmaz sokağa saplandı. Bu gerçeğe rağmen, Kürdistan ve Türkiye halklarının faşizmin toplum-kırım ve siyasi soykırım politikaları karşısında direniş damarlarını bir şekilde canlı tutması ve son 31 Mart seçimlerinde gösterdiği karşı-politik tavır, Kongre fikriyatına bir çağrı olarak değerlendirilebilir. Burjuva siyasetinin yabancılaştırıcı, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı gerçeği karşısında tüm farklılıklarına rağmen en azından şimdilik sandıktaki tavırlarını ortaklaştırma yeteneğini, ferasetini göstermiş milyonların çağrısına en anlamlı cevap da böyle verilebilir. Gerçek devrimci özeleştiri ise halkın aştığı bariyerlere örgütsel bariyerlerimizi aşarak cevap olmak ve toplumun politikleşme ivmesinin yükseldiği bu zaman diliminde politikayı topluma açmak olacaktır. Yeni dönemde, birleşik mücadele zeminini ve ittifak politikasını halkların ihtiyacını duyduğu gerçek hüviyetine kavuşturmak için ayrı ayrı ve kolektif olarak tüm örgütlü güçlerin kendisini masaya yatırması, zamanın ruhudur. Karl Marx’ın dediği çizgide ilerlemek için içinde bulunduğumuz zaman büyük bir şans doğuruyor: “Eleştiri, ne kendi sonuçlarından ne de baştaki güçlerle çatışmaktan korkmalıdır.”
Ortaya çıkan ve kritik edilen tabloyu, ortak mücadelemizin tarihsel seyri içinde ve bu seyrin ara duraklarını gözeterek değerlendirmek, bizleri daha sağlıklı sonuçlara ulaştıracaktır. Özcesi Kongreyi ele almak demek, Partisini, bileşenlerini hem ayrı ayrı hem de ortak mücadele zeminlerini iç içe değerlendirmek demektir. Kongreyi ve mücadele programını geri çağırmak, bahsedilen bu örgütsel ilişki-ilişkisizlik dünyalarından önce toplumun demokrasi ve özgürlük mücadelesindeki öz ihtiyaçlarını ele almak, ayıklamak demektir. Çünkü ortak mücadele zeminlerimize gerçek anlamda yön tayin ettirecek olan da kılcal damarlar misali Türkiye’nin dört bir tarafında seyreden toplumsal direnişler ve Kürt halkının sömürgeciliğe, soykırımcılığa karşı yürüttüğü özgürlük mücadelesidir. Bu, bizim için neden önemlidir, kritiktir? Çünkü bugün AKP-MHP iktidarının oyunlarını bozan da emek ve özgürlük mücadelesini günümüze kadar taşıyan da faşizmin kaybedeceğine olan toplumsal inancı ayakta tutan da Türkiye ve Kürdistan halklarının bu öz direnişi, mücadelesidir. AKP’yi kendi tarihinin en güçsüz, krizli haline düşüren de hayatın her alanına yayılmış itiraz hali ve bu toplumsal itirazlara kaynaklık eden Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketleri ve onun sosyalist ideolojisidir. Kaynaktır, çünkü gün ile an ile sınırlandırılamaz; tarihseldir ve kökleri toplumun bağrındadır. Besleyen, canlı tutan ve ilham veren de bu özdür. O halde madem ki toplum faşist kuşatmaya rağmen teslim olmadı, direndiyse onun özgürlükçü mücadelesinin öncülüğünü yapma iddiası ve zorunluluğu olan devrimci kuvvetlerin de birleşik mücadele sorunları karşısında pes etmemesi gerekmektedir.
Kurtuluşun parolası: Demokratik ittifaklarla ortak mücadeleye
Bu yalın gerçekten hareketle toplumun emek ve özgürlük mücadelesinin öz ihtiyaçlarına göre kendisini yeniden kurmaya odaklanmış bir ortak mücadele ve bunun ısrarı kaçınılmazdır. 31 Mart seçim sonuçları bağlamında değerlendirdiğimizde ise kendimizi yeniden kurma olarak tariflenen, esasında bir toplumsal mücadele hamlesidir. Dönem, bu anlamıyla demokrasi ve özgürlük güçlerini daha kararlı bir sosyalist-devrimci çıkışa, onun toplumsallığını örgütlemeye ve harekete geçirmeye çağırıyor. AKP-MHP iktidarının yaşadığı çözülme sürecinin baş aktörü toplumsal damarlarda gezinen özgürlük kimliğidir. Bu kimlik bir nevi zamana ve mekâna yayılmış Gezi’dir, Kobane’dir. AKP, bu ruha, bilince yenilmiştir. O halde örgütlü güçlere düşen de Gezi’nin ve Kobane’nin izini ısrarla sürmek, onu kuvveden fiile dönüştürecek öncülüğü sağlayacak bir birleşik mücadele programı etrafında öz ve biçim kazanmaktır.
Kabul etmeliyiz ki ivedilikle tartışılması gereken, örgütlü güçlerin, siyasi partilerin-çevrelerin tek başına kendisi değil; birleşik mücadele sorunlarımız ve önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Kendinden menkul her tartışma, anın gerektirdiği toplumsal mücadele ittifakının ve onun şahsında ezilen halkların demokratik geleceğinin ve özgürlük seçeneğinin de ıskalanmasıdır. Tek tek örgütlerin kapasitesini aşan 31 Mart tablosuna ancak böyle doğru yanıtlar verilebilir. Toplumun son tahlilde sandık yoluyla da olsa faşizme rıza göstermeme hali, Van serhıldanında görüldüğü üzere toplumsal itiraz dinamiklerinin kutup yıldızı gibi kendini gösterme hali, ideolojik, politik ve örgütsel sorunlarımızı ve bu sorunlardan doğru çıkış arayışlarını daraltmamamız, mevcut örgütsel sınırlarımıza hapsetmememiz gerektiğini söylüyor. Kongre perspektifini ve onun ortak mücadele zeminini, toplam mücadele sorunlarımız etrafında aramak gerekiyor. Türkiye ve Kürdistan’da ortaya çıkan halk iradesine verilecek en anlamlı cevaptır. Çözülüş sürecinde olan AKP-MHP blokunu çöküşe götürecek olan da halkların demokratik ittifak mücadelesinin yol haritasını, mücadele programını oluşturacak devrimci-yurtsever-sosyalist ittifakı kurmaktır. Yaşanan örgütsel krizleri aşacak olan da halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ihtiyaçları temelinde kurulacak bu seçenektir.
Üçüncü Yol’un inşa zemini toplumsal ittifaklardır!
Ulusal ve uluslararası sermaye gruplarının arkalarında dizildiği iki egemen blok dışında ezilenlerin yüksek sesle talep ettiği hakça bir düzen sağlamanın yolu da buradan geçmektedir. Netice itibariyle;
Kaynak: Yeni Yaşam
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()