Covid-19 pandemisinden sonraki dönemle ilgili çok sayıda tahmin hemen her konuda ve her ortamda paylaşılıyor. Bu yeni dönemde insanlığın üzerinde ayrıntılı düşünüp çözüm oluşturması gereken konulardan birisi de bilimsel veri ve bilgilerin topluma anlaşılabilir bir şekilde aktarma yöntemleri olacak. Üzerinde uzlaşıp ortak çözümlere yönelebilmesi için insanların bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişmelerle ve bunları anlatan bilimsel dille bağının kurulması gerektiği konusunda herkes hemfikir.

Covid-19 pandemisi gösterdi ki birçok insan için‘virüs, pandemi, karantina, mutasyon ve varyant’ gibi terimler, anlamlandıramadıkları ve sanki bir tek uzmanların anlayabileceği karmaşık kavramlar. Aslında hem dünya genelinde pandemi hakkındaki gelişmeler hem de önlemleri şekillendiren dayanaklar, söz konusu kavramlarla özetlenmiş oluyor. Bu iletişim bağı koptuğu zaman insanların bir nevi doğru bilgiyle de bağı kopmuş oluyor ve bu boşluğu dolduracak çok sayıda niteliksiz, hatta zararlı bilgi dolaşıma giriyor.

Toplumsal bilgilendirme hedefine ulaşılması için eğitim sisteminden, iletişim yöntemlerine kadar değişen çok sayıda alanda köklü değişikliklere ihtiyaç olacak. Aslında tanık olduklarımızın bunun ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor. Aşılarla ilgili bilgiler ve veriler anlaşılabilir bir iletişimle paylaşıldıkça, etkileri kanıtlandıkça ve yan etkileri konusundaki kaygılar azaldıkça, aşı konusuna çekinceleri olan bireylerin en az yarısı, kendilerine yeniden aşı önerildiğinde kabul edip Covid-19’a karşı aşılanıyorlar. Bu yüzden bilginin ve teknolojinin üretimindeki sorunlara ek olarak, gelişmeleri anlatacak başarılı bir iletişim dili oluşturulması konusundaki eksiklikler de çözüm bekleyen sorunlar arasında yerini alıyor.

Hint varyantı

Doğru bilginin yayılması kadar, gerçek ve doğru verilere erişim için de birçok ülkede bilim insanlarının talepleri yükselmeye devam ediyor. Hindistan’ı kasıp kavuran Covid-19 vaka ve ölüm sayılarındaki aşırı artış karşısında alınması gereken önlemleri saptamak için 740 bilim insanı 29 Nisan’da yayınladıkları açık mektupla hükümetten Covid-19 testleri ve genom analizleriyle ilgili veri tabanlarına ulaşmak istediklerini belirtti. B.1.167 Hint varyantı artık tüm dünyaya yayılmış bir varyant olmasına karşın, Hindistan dışındaki ülkelerde bu varyantla ilgili erişilebilir bilgi ve verilerin daha fazla olduğunu eklediler.

Hindistan’daki bir başka sorun da Covid-19’a bağlı ölümlerin diğer ülkelerdekinin belirgin şekilde düşük kalması. Nüfusun yüzde 65’inin gençlerden oluşması düşük ölüm oranının bir nedeni olarak öne sürülüyor. Hindistan’da Covid-19 ölüm oranını azaltan ‘özel bir ortam’ olduğunu ve hatta sigara içmenin Covid-19’un akciğer komplikasyonlarını azalttığını öne süren ve hiçbir bilimsel platformda paylaşılmamış görüşler de var. Ama büyük çoğunluk 740 bilim insanı gibi, doğru ve yeterli miktarda toplanmış ve şeffaf bir şekilde paylaşılan verilere ulaşıldığında Covid-19’dan ölüm oranının diğer ülkelerden az olmadığının anlaşılacağı görüşünde.

Varyantlara karşı mücadele

Öte yandan, varyantlara karşı amansız mücadele tüm hızıyla devam ediyor. Varyantların sayısı arttıkça büyük ümitler bağlanan ve eski ABD başkanı Donald Trump için Covid-19 tedavisinde kullanılan monoklonal antikorların kullanım alanları kısıtlanmaya başladı. Çünkü farklı varyantları bazı monoklonal antikorların etkisinden kaçabiliyor.

Corona aşıları ise 2020 yılında geliştirilmeye başlanıp insanlık tarihindeki en hızlı üretilen aşıların varyantlara karşı ne derece etkili oldukları ise dünyanın en önemli gündemlerinden biri. Var olan farklı aşıların değişik varyantlar karşısındaki etkinliğiyle ilgili yayınlar daha çok laboratuvar koşullarında düzenlenen araştırmalarla edinildi. Tüm aşılar pandemiyi başlatan orijinal virüse karşı yüksek miktarda antikor oluşmasını sağlıyor. B.1.1.7’ye (Birleşik Krallık varyantı) karşı da aynı etkinliğe sahipler.

Öte yandan B.1.351 (Güney Afrika) ve P.1’e (Brezilya varyantı) karşı daha az miktarda antikor oluşturuyorlar. Aşıların oluşturduğu nötralizan antikor (virüsü etkisiz hale getirecek antikor) miktarı B.1.42 (Kaliforniya varyantı)’na karşı biraz daha az ama diğerlerine karşı aynı düzeyde. Varyantlar artmaya devam ettikçe ikinci veya üçüncü kuşak aşıların da güncellenmesi gerekebilir.

Birçok ülkede eş zamanlı olarak yürütülen ve ‘hep birlikte’ anlamına gelen ENSEMBLE çalışmasından elde edilen ilk sonuçlar aşıların varyantlara karşı koruyuculuğu konusunda bazı ipuçları veriyor. Bu konuda Güney Afrika Cumhuriyeti’nden gelen sonuçlar bir adım öne çıkıyor.

Bu konuda The New England Journal of Medicine‘a bilgi veren doktor Glenda Gray aşı yapılan kişilerin aşıya rağmen ara enfeksiyonlara yakalananlar ve varyantlarla gelişen enfeksiyonlar açısından düzenli olarak izlendiğini ve özellikle Pfizer-Biontech aşısı uygulanan 800 kişide aşının Güney Afrika varyantına karşı koruyuculuk sağladığını belirlediklerini ifade ediyor. Doktor Gray Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Afrika kıtasında HIV ve Tüberküloz enfeksiyonlarının yaygınlığı konusunda özel bir konumda olması nedeniyle enfeksiyon hastalıkları konusunda son 30 yılda oluşan altyapının, Covid-19 pandemisi sırasında önemli avantajlar sağladığını belirtiyor. Ama arkasından da aşı ve antikor üretimi konusunda büyük bir altyapı eksikliğinin olduğunu, bunun dışa bağımlılığı arttırdığını ve ileride yapılması gereken en önemli yatırımın bu alana yönelmesi gerektiğini de ekliyor.

Aşı talepleri

Aşı üreten ülkelerin aşıları jeopolitik etki unsuru olarak kullanma yarışı da hız kazanıyor. Dünya genelinde aşı üretiminde başı çeken ülkeler Hindistan, Çin, Brezilya ve Güney Afrika iken aşıların bilimsel olarak geliştirildiği ve tasarlandığı batılı ülkeler ise İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD’nin bu derece bir üretim kapasiteleri mevcut değil. Pandemi gibi halk sağlığını tehdit eden bir durumun ulusal güvenliği ve ekonomileri de tehdit etmesi bu ülkelerin kendi stratejilerini gözden geçirmelerine yol açtı.

ABD’de Donald Trump zamanında başlatılan ‘Operasyon Işık Hızı’ projesi kendi nüfusuna yetecek kadar aşıyı üretmek üzere üniversiteler, özel ilaç şirketleri ve laboratuvarları bir araya getiren bir kamu-özel ortaklığına dayanıyordu. Sonuç olarak ayrılan 18 milyar dolarlık bütçe sayesinde, şu an için ABD’de kullanımda olan üç farklı Covid-19 aşısı mevcut. Avrupa Birliği’nde (AB) ise ülkelerin nüfusuna oranlı olacak şekilde başta AB içinde geliştirilen aşıları güvence altına alma stratejisi işletildi. Hangi aşının başarılı olacağının bilinmemesi nedeniyle birden fazla aşı için ön ödeme yapma yaklaşımı her ne kadar pahalı görülse de hem ödeyebilme gücüne sahip olmak hem de bir ülkenin tek başına alım yapmasına kıyasla toplu alım yaparak fiyatı düşürmek AB’yi avantajlı bir konuma getirebildi. Aşı dozu için ödenecek miktarlar ilaç şirketlerinin de talebiyle ticari sır kabul edilerek gizli kaldı. Aşıyı en önce alma mücadelesi sayesinde gelişmekte olan ülkelerin aşı talepleri şirketler açısından öncelik sırasında yerini almış gibi görünmüyor.

Aşı üretim hatlarındaki sıkışıklık, aşı paylaşımındaki adaletsizlik ve beklenmeyen yan etkiler nedeniyle bazı aşıların uygulamalarının durması, mümkün olan en hızlı şekilde ülke nüfusunun Covid-19’a karşı bağışıklama çabalarını sekteye uğrattı. Bu sorunu aşmak için aynı kişide farklı aşılarla yapılan aşılama şemalarına doğru bir yönelim başladı. Bilim insanlarının hep çekinceyle baktıkları bir uygulama olan karışık aşı uygulaması AstraZeneca aşısının neden olduğu ender kan pıhtıları ve dağıtım sorunları nedeniyle mecburen uygulandı. İlk aşılarını AstraZeneca ile olan 50 yaşın üzerindeki bir grup birey Com-Cov araştırması kapsamında ikinci aşılarını Biontech ile oldular. Aşılama şeması bu şekilde tamamlanırsa ne gibi etkiler ve yan etkilerle karşılaşılacağı araştırıldı. Önemli bir yan etki olmamakla birlikte iki farklı aşı uygulanan bireylerde halsizlik, ateş, kas ve baş ağrısı gibi yan etkilerde artış olduğu saptandı.

Sputnik V tartışması

Diğer yandan, Çin’in Afrika ülkelerinde kullanıma sokmaya çalıştığı Sinopharm aşısı için yeterli miktarda bir aşılanma oranına erişememiş görünüyor. Rusya menşeili Sputnik V aşısının ise 30’a yakın alıcı ülkesi var. Oysa etkili olduğu ilan edildikten sonra ancak şubat ayı sonunda The Lancet dergisinde Sputnik V aşısının kullanımı konusunda oldukça olumlu bir makaleye yer verildi. Aradaki sürede aşının kullanılmasını aceleci ve bilimsellikten uzak olarak nitelendiren eleştirmenler azımsanmayacak kadar çoktu.

Daha yakın zamanlı tatsız bir tartışma konusu ise nisan ayı sonunda Brezilya Sağlık Düzenleme Ajansı’nın (Anvisa) Rus Sputnik V aşısını güvenlik nedeniyle veto etmesi. Nüfusunun sadece yüzde 15’ini aşılayabilen ve Covid-19 pandemisinin çok ağır sonuçlarına tanık olan Brezilya’da tam da 30 milyon doz Sputnik V aşısı alımı öncesinde yapılan bu açıklama gerginliğin en önemli nedeni oldu. Rus aşı üreticisi olan Gamelaya Enstitüsü’nün bu iddia karşısında yasal bir süreç başlatacağına dair Twitter haberleri konuya ilgiyi daha da arttırdı. Kısa bir süre sonra Avrupa Birliği ajanslarından birisi Rusya’nın Sputnik V aşısını pazarlamak için yanlış bilgi yaydığına ilişkin eleştirisini basına açıkladı. Anvisa yetkilileri düzenledikleri basın toplantısında, aşının yapımında koronavirüs uç proteinin genetik materyalini insan bedenine tanıtması amacıyla kullanılan adeno virüslerin insan vücudunda çoğalmaya devam ettiklerini saptadıklarını ve bunun da potansiyel bir risk olduğunu açıkladı. Anvisa ve Gamelaya arasındaki yazışmalar sürerken özellikle talep edilen bilgilerden birisinin The Lancet makalesinde sözü edilmeyen yan etkilerle ilgili veriler olduğu ifade ediliyor.

Patent hakları

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) bünyesinde yaşanan bir başka mücadelede ise Hindistan ve Güney Afrika tarafından 2020 Aralık ayında dile getirilen bir talep oldu: Covid-19 aşılarının ticaretle ilişkili fikri mülkiyet haklarının (TRIPS) geçici olarak kaldırılması. Talebin dayandığı temel nokta halk sağlığını tehdit eden bir durum karşısında üretilen yeni tıbbi teknoloki ve ürünlerin TRIPS nedeniyle mali açıdan karşılanabilir olmaması. Bu nedenle varlıklı ülkeler pandemide bu gibi kaynaklara kolayca erişebilirken, yoksul ülkelere kalan kendi çabalarıyla hayatta kalma mücadelesi oluyor.

Güney Afrika’nın DTÖ’deki daimi temsilcisi Mustakim De Gama patentlerin geçici olarak kaldırılması talepleriyle ilgili olarak ‘ortaya çıkabilecek işbirlikleri, teknoloji transferleri ve daha fazla üreticinin sürece dahil olması sayesinde çok daha kısa sürede büyük ölçeklerde aşı üretiminin mümkün olacağını’ ifade ediyor. İlaç şirketlerinin yanı sıra ülke yönetimleri (Rusya ve Çin dahil) patentlerin kaldırılmasına karşı çıkıyor. Yakın zamanda ABD başkanı Joe Biden aşı patentlerinin geçici olarak kaldırılabileceğini açıkladı.

Almanya’nın eski şansölyesi Angela Merkel, ‘bunun daha fazla insanın aşılamasını sağlayacağına inanmadığını, yoksul ülkelere aşı sağlanmasından çok Batılı mRNA teknolojisinin jeopolitik rakipleri olan Çin gibi yüksek üretim kapasitesi olan bir ülkenin eline geçeceğini’ ifade ediyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise ilk adımın ABD’den gelmesini ve ABD’nin aşı ham maddelerinin ihracatındaki kısıtlamalarını kaldırmasını ve üretimin önünü açmasını beklediklerini ifade ederken, “Sorun patentler değil, kendimizi kandırmayalım, sorun üretim sorunudur” diyor.

Patent tartışması sivil toplumda da yankı buluyor. Dünya genelinde birçok aktivist patentlerin geçici olarak kaldırılması konusunda savunuculuk yaparken 14 Mart’ta Küresel Buluşma (Global Assembly) başlıklı toplantı yapıldı. Oxfam, Rosa Lüxemburg Vakfı, La via Campesina gibi ulus ötesi birçok sivil toplum örgütü tarafından desteklenen toplantıda Afrika halklarının ve dünyadaki tüm sağlık çalışanlarının desteklenmesi, pandemiden adaletli bir şekilde çıkış için etik ilkelere dayalı uluslararası bir yaklaşımın benimsenmesi talepleri dile getirildi. Aynı zamanda #PeoplesVaccine (halkların aşısı) başlıklı küresel dayanışma kampanyası başlatılmış durumda. Küresel Buluşma’nın talepleri varlıklı ülkelerin liderlerine, Dünya Sağlık Örgütü’ne ve DTÖ’ye iletildi. DTÖ talepleri dikkate aldığını ancak bu konudaki tartışmaların devam ettiğini ifade etti. Bu nedenle aktivistler de patentlerin kaldırılmasına dair mücadelelerine devam ediyor.

Aşılar daha güçlü

Aşılı bir insan virüsle karşılaştığı zaman onu koruyan bağışıklık yanıtı büyük ölçüde dolaşımdaki antikorlardan değil, bağışıklık sisteminin anımsayıcı özelliğinden kaynaklanıyor. Doğal enfeksiyonla oluşan bağışıklığa göre, aşıların oluşturduğu bağışıklık daha güçlü gözüküyor. Aşılamanın yaygın ve hızlı olduğu ülkelerin pandemi istatistikleri de bu bulguyu destekliyor. Bugün için dünya nüfusunun yalnızca yüzde 5’i tam aşılı. Bu oran İsrail’de yüzde 60, ABD’de yüzde 36, İngiltere’de yüzde 30 ve Sierra Leone’de ise yüz binde 8. Dünya genelinde herkesin aşılanması pandeminin ve varyantların kontrol altına alınmasında en etkili yol. Bu nedenle insanlığın ortak yararı için, aşılar ve ülkeler arasındaki yarışın artık sonra ermesi ve henüz aşının ulaşmadığı 40 ülke de dahil olmak üzere herkesin bir an önce aşılanması için yeni bir mücadele başlatılması gerekiyor.

*Dr. İlker Kayı Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi / Dr. Cem Sungur Acıbadem Üniversitesi, Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Kaynak: DİKEN

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…