Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dün attığı bir twitte, artık Türk şirketlerinin (bankaları kastediyor olsa gerek) dış krediye erişiminin kolaylaştığını ve dışarıdan daha ucuza borçlanabildiklerini (BBVA’nın yüzde8,3 yıllık faizle borçlanma örneğinden hareketle) ileri sürüyor.(1)
Diğer taraftan, uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch Rating ise son raporunda, Türk bankalarının borçlanmalarının yabancı yatırımcılar açısından “ne denli kârlı olduğuna” vurgu yapıyor.
Fitch’e göre, “Türk bankalarının yüksek faizle borçlanmaları yabancı yatırımcılar için daha yüksek getiri sunmaya başladı. Bu durum yabancıyatırımcılar açısından çok iyi bir fırsat”.
Yani mealen “şimdi Türkiye’ye, dünya piyasa faizlerinin çok üstünde faiz oranlarıyla para satmanın zamanıdır” diyor. Bu konuda Türk bankalarının yaptığı son borçlanmaların faiz oranlarını ve vadelerini aşağıdaki tabloda sıralıyor.(2)
Şimşek, uyguladığı sıkı para ve maliye politikalarının sonucunda Türkbankalarının daha rahat borçlanabilmesi ile övünebilir. Bu onun ve temsil ettiği egemen sınıfların bakış açısıdır. Uluslararası finans piyasalarından gelen birisi olarak bu bakış açısı yadırganmayabilir de.
Ancak yüksek faizle alınan dış kredilerin daha yüksek faizlerle içerde satılacağı, bunun üretim maliyetlerini artıracağı ve sonuçta bunun da bizimki gibi bir yüksek tüketim toplumunda bedelinin başta emekçi sınıflar olmak üzere, tüm toplumca ödeneceği gerçeği de ortada.
Ayrıca, işin bir de emperyalist sömürü boyutu söz konusu. Zira emperyalist sömürünün ortaya çıktığı alanlardan birinin de (ucuz işçilik ve yer altı kaynaklarına el koyma biçimleri dışında), dışarıdan yüksek faizle kredi almak şeklinde gerçekleştiğini biliyoruz.
Özetle, yabancı sermaye için kârlı olanın bizim için toplumsal zarar anlamına geldiğinin farkında olmalıyız. Örneğin dış borçlanmada bu yüksek faiz maliyetibiçiminde kendini gösteriyor. Özellikle de finans piyasalarında “kazan-kazan”durumu gerçekte söz konusu değildir. Yabancı fonlar ve yerli işbirlikçileri, ortakları kazanırlar ama bu ülkenin emekçileri kaybeder.
Bu bağlamda, yabancı sermayenin kredi sunumu biçiminde Türkiye’ye artan yönelimini iktidarca izlenen ekonomi politikasının başarısına bağlamak, en hafifinden bu sömürünün üzerini örtmek anlamına geliyor.
Ülkeyi daha fazla emperyalist sömürüye maruz bırakarak ekonomik istikrarın sağlanması sadece mevcut sömürü ve baskı düzeninin sürmesine yarayacaktır. Bu kaynaklar emekçi sınıfların, emeklilerin ve gençlerin yoksulluğunu ve yoksunluklarını (bırakın ortadan kaldırmayı) azaltılmayacak, hatta orta vadede daha da artıracaktır.
Gerçekçi çözüm, yüksek faizler ve bir takım ekonomik ve siyasal tavizlerle özellikle de spekülatif amaçlarla gelen yabancı sermayeyi ülkeye çekmek değil, mevcut emperyalist-kapitalist sömürü düzenini bütünüyle ortadan kaldırarak, yerine istikrarlı, adil, etkin, emek ve doğadan yana, cinsiyet eşitlikçi bir ekonomik ve politik düzen inşa etmektir.
Dip notlar:
(2) https://www.fitchratings.com (29 Ocak 2024).
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()