Daha önce de birçok HDP’li belediye başkanı hakkında kovuşturmalar başlatılıp hapis ve siyaset yasağı cezaları verilerek, yerlerine kayyumlar atanarak (çoğunlukla önce görevden alınıp sonra ceza verilerek), halkın iradesi gasp edilmişti. Son olarak ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu‘na AKP-MHP iktidarının yönlendirmesiyle verilen hapis cezası ve siyaset yasağı ile bir yargı darbesi daha gerçekleşti. Bu gelişmeyle ilgili olarak, anti-faşist mücadele birliği kapsamında sol-sosyalist harekette farklı yaklaşımların ortaya çıktığı görülmektedir.

Siyasi Haber olarak konuya ilişkin sol- sosyalist hareketin temsilcilerinin görüşlerine başvurarak hazırlamış olduğumuz röportaj dizisini sizlerle paylaşıyoruz.

Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Dönem Sözcüsü Juliana Gözen:

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce:

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan:

1) İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ceza verilerek siyasi yasaklı durumuna düşürülmesi karşısında takınılacak tutum anti-faşist mücadele birliğinin gerçekleştirilmesinde bir rol oynayabilir mi?

“Şimdi totalitarizme ve irade gaspına karşı durmak tüm Türkiye’nin meselesi haline gelmiştir.”

“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na verilen ceza daha önce Demokratik Bölgeler Partisi ve Halkların Demokratik Partisi belediye eş başkanlarına verilen cezalar gibi muhalif olanlara yönelik yapılan siyasi operasyonun bir parçasıdır. Yargı eliyle yürütülen bu siyasi operasyonun, İmamoğlu’nu da aşan tarafı, toplumun bütününe yönelmiş bir sindirme aracı olarak kullanılmasıdır.

Baskıcı tek adam rejimlerinin seçim taktiklerini artık yaşayarak gördük, biliyoruz. 2023 seçimleri öncesi de aynı yöntemlere başvuran AKP-MHP ittifakının halk iradesine zerrece saygı göstermediğini, hukuku çiğneyerek iktidarda kalmak için her yola başvurduğunu biliyoruz. Bu karar bir kez daha ceza yasalarının totaliter rejimi besleyecek şekilde işletilip toplumun cendereye alınmak istendiğini göstermiştir.

Kayyım atamaları ve belediye eş başkanlarımızın tutsak edilmesi sürecinde ısrarla Türkiye toplumunu ve muhalefetini uyarmıştık. Bunun toplumu tümden sindirmeye yönelik bir operasyon olduğunu, sessiz kalınması halinde daha cesur davranacaklarını, kendilerine muhalefet eden bütün kesimlere yöneleceklerini söylemiştik. Dediğimiz gibi de oldu: AKP-MHP ittifakı Kürt kentlerindeki belediyelerde irade gaspı yaparak bu bölgeyi bir siyasi laboratuvar şeklinde kullanmış, sonrasında tüm Türkiye’ye yaymaya başlamıştır. Şimdi totalitarizme ve irade gaspına karşı durmak tüm Türkiye’nin meselesi haline gelmiştir. Kürt halkı ısrarla “anlatılan bizim, hepimizin hikayesidir” dedi; bu söylem şimdilerde mağduriyetler Doğu’dan Batı’ya doğru yayılma göstermeye başlayınca Türkiye toplumunda karşılık bulmaya başladı.

21.yüzyıl faşizminin biçim değiştiren ama irade gaspı ve toplumu kuşatmaya alma konusunda köklerinden kopmayan haline karşı anti-faşist bir mücadele birliğinin gerçekleşmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu zemini ulusalcı, sağcı, eşitlik ve özgürlük kaygısı olmayan kesimlere bırakmak ya da seçime endeksleyerek kısa vadeli çıkarlara heba etmek halklara yapılacak en büyük kötülüktür. Bu yüzden Türkiye’nin devrimci ve demokrat kesimleri bir araya gelmeli ve anti-faşist mücadele birliğini topluma yayarak genişletmelidir.”

2) İmamoğlu’na siyaset yasağı getirilmesinin ardından Saraçhane’de gerçekleşen mitinge sosyalist solun bazı kesimlerinin temsilcileri de katılım gösterip destek açıklamalarında bulunurken bir kısmı ise alınan bu tutumun “burjuva muhalefete yedeklenme olduğu” yönünde açıklamalarda bulundu. Sizin değerlendirmeniz nedir?”

“Haksızlığa karşı suskun kalmak, var olan hukuksuzlukları artıracak, zulmü olağanlaştıracaktır.”

“İmamoğlu özelinde ortaya çıkan siyasi karara karşı farklı yorumların gelişmesi normal olsa da bu siyasi kararı bir kişiye-olaya özgü olarak değerlendirmekten kaçınmak gerekir. AKP-MHP ittifakı, uzun süredir Türkiye’de irade gaspını kendi rejiminin işleyişinin vazgeçilmez bir parçası olarak hayata geçirmektedir. Dolayısıyla İmamoğlu özelinde yaşananları sisteme dair bir sorun olarak görmek gerekir, yoksa yanılgılar artar. Bizim buradaki tutumumuz nettir, bir halk iradesine yapılan saldırıyı reddediyoruz. Bu yüzden hem son siyasi karara hem de bu kararın içerisinde konumlandığı sisteme itirazların yükseltilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yanlışın karşısında olmak bu doğrultuda tavır geliştirmek bizim geleneğimizdir. Haksızlığa karşı suskun kalmak, var olan hukuksuzlukları artıracak, zulmü olağanlaştıracaktır.

Saraçhane’ye gidilmesi konusunda sol çevrelere yapılan eleştirileri anlamakla birlikte bunun bir dayanışma biçimi olduğunu düşündüğümü belirtmek istiyorum. Toplumun ötekileri olarak Kürt, Alevi, sol, sosyalist çevreler ya da kadınların yaşadıkları yalnızlaşmayla empati halinde verilen bu destek ve dayanışmayla kurulabileceğine, anlaşılabileceğine inanmak istiyorum.”

Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk:

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan:

İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ceza verilerek siyasi yasaklı durumuna düşürülmesi karşısında takınılacak tutum anti-faşist mücadele birliğinin gerçekleştirilmesinde bir rol oynayabilir mi?

Cumhur İttifakı faşist bir rejimi örgütlemeye çalışıyor. İktidarın siyasal yönelişini görerek buna uygun bir mücadele hattının oluşturulması gerekiyor.

“En son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza ve siyaset yasağı iktidarın seçim sürecine giderken nasıl bir yol izleyeceğinin, seçimleri kazanması halinde de nasıl hükümet edeceğinin açık göstergesidir. Çünkü AKP-MHP ekseninde oluşan blok ve iktidarları bu adımı ilk kez atmıyorlar. Seçimleri ezici bir farkla kazanmış olmalarına rağmen HDP’li belediyelere atanan kayyumlar eliyle yönetimlere el konması, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve vekilliklerinin düşürülmesi, daha önce CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza ve getirilen siyasi yasak, tutuklu siyasetçiler, grev, konser, festival, oyun yasakları, sanatçılara, gazetecilere, bilim insanlarına yönelik baskılar… örnekleri çoğaltabiliriz elbette ancak sayılan bu örnekler Cumhur İttifakı’nın faşist bir rejimi örgütleme çabaları olarak değerlendirilmelidir. O nedenle bugün uygulanan baskıları tek tek yaşanan örneklerin özgünlüğüne indirgemeden, iktidarın siyasal yönelişini görerek buna uygun bir mücadele hattının oluşturulması gerekiyor. Emek Partisi olarak en geniş kesimlerin mücadele ittifakı olarak ortaya koyduğumuz mücadele platformu bu ihtiyacın bir gereğidir. Her siyasal ve toplumsal kesimin, yani partiler, sendikalar, meslek birlikleri, çevre platformları, inanç örgütlenmeleri, kadın hareketi ve muhtelif mücadele platformları gibi örgütlü güçlerin mücadele sürecine dair yaklaşımlarının ve alacakları pratik tutumların tabi ki bu gerici siyasal gidişatın durdurulması konusunda önemli bir etkisi olacaktır. Salt bu gidişatı durdurmak yetmez, demokratik haklar ve siyasal özgürlüklerin alanlarının genişletilip, güvence altına alındığı, emekçi sınıflar başta olmak üzere halkın ihtiyaçları ve taleplerinin öznesi olduğu daha demokratik bir siyasal düzenin kazanılmasının da yolu bu mücadele hattından geçiyor.”

İmamoğlu’na siyaset yasağı getirilmesinin ardından Saraçhane’de gerçekleşen mitinge sosyalist solun bazı kesimlerinin temsilcileri de katılım gösterip destek açıklamalarında bulunurken bir kısmı ise alınan bu tutumun “burjuva muhalefete yedeklenme olduğu” yönünde açıklamalarda bulundu. Sizin değerlendirmeniz nedir?

Bu mücadele potansiyeli iyi değerlendirilirse 2023 işçi ve emekçiler için her bakımdan kazanım yılı olur.

“İmamoğlu için verilen kararı salt iki parti ya da siyasi kutup arasındaki rekabetin sonucu olarak görürsek oldukça sığ bir değerlendirme yapmış oluruz. Elbette Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı iki farklı burjuva mihraktır ve aralarında kıyasıya rekabet vardır. Önemli olan güncel politik gelişmeleri doğru değerlendirip, günün ihtiyaçlarına cevap verecek bir mücadele hattını örmektir. Bu ihtiyaca göre mücadele unsurlarının ortak platformunu oluşturmak gerekir. Şayet iktidarın siyasal gericiliği, baskı ve otoriterleşmeyi, ekonomide yağma ve talanı, üretimde köleci sömürü düzenini, çatışmacı ve yayılmacı dış siyaseti esas alan programına karşı burjuva muhalefetinin kısmen demokratik söylemler içermesine rağmen sermaye düzeninin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş programını halka bir seçenek, bir çözüm ve bir umut olarak sunarsak bu yedeklenme anlamına gelir ki, bugün yapılan mücadele çağrılarının ne içeriği ne bileşimi bu eksende değildir. Steril ortamda, masa başında üretilen siyaset bize gerçekçi sonuçlar vermez.  Güncel politik gelişmeler ekseninde, sandığa sığmayacak bir emek, barış ve demokrasi mücadelesi birlikteliği oluşturulursa bu iktidarın gerici programını alaşağı edeceği gibi Kemal Derviş programının bir yansıması diyebileceğimiz burjuva muhalefetin de programının sınırlarını aşan sonuçlar alınabilir. Bugün hem siyasi baskılar, yasaklar hem de ekonomideki daralmalar, enflasyon gibi nedenlerle yaşanılan yoksulluk ve işsizlik, işçi ve emekçi halkın çalışma ve yaşama koşullarındaki ağırlaşma, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin, eşitsizliğin derinleşmesi,  önümüzdeki süreçte mücadele potansiyelini biriktirmektedir. Bu mücadele potansiyeli iyi değerlendirilirse 2023 işçi ve emekçiler için her bakımdan kazanım yılı olur.”

Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren:
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ceza verilerek siyasi yasaklı durumuna düşürülmesi karşısında takınılacak tutum anti-faşist mücadele birliğinin gerçekleştirilmesinde bir rol oynayabilir mi? / İmamoğlu’na siyaset yasağı getirilmesinin ardından Saraçhane’de gerçekleşen mitinge sosyalist solun bazı kesimlerinin temsilcileri de katılım gösterip destek açıklamalarında bulunurken bir kısmı ise alınan bu tutumun “burjuva muhalefete yedeklenme olduğu” yönünde açıklamalarda bulundu. Sizin değerlendirmeniz nedir?”

*Öneren, sormuş olduğumuz iki soruya birlikte cevap vermiştir.

Kendi sağından bile değil, devletin sağından medet uman “sosyalistlerin” dünya görüşlerini, ideolojilerini bir kez daha gözden geçirmeleri gerekmektedir.

“İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’na getirilmeye çalışılan siyaset yasağı ve kayyum atanması girişimi burjuvazinin temsilcileri arasındaki var olma, nemalanma kavgasının ayyuka çıkmış halidir. Uygulama düzen dışı muhalefete, sosyalistlere ve yurtseverlere sürekli yapılanların benzeri olmasına karşın muhalefetteki partilerde neredeyse infiale sebep oldu. AKP ve Erdoğan’ın varlık-yokluk mücadelesindeki fütursuzluğu burjuva muhalefetin bile ufkunu aşmıştır. Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin “anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” dediği Selahattin Demirtaş’ın fezlekesinin sonuçlarının kendilerine kadar yansıdığını görmek bizim değil ama düzen partileri için şaşırtıcı olmuştur. Ama burada düz mantık ile davranıp işçi sınıfı ve ezilen halkların “mağdur” bir burjuva politikacısı ile empati kurmasını beklemek doğru değildir. Bugün AKP’nin yerinde olup nüans farklılıkları ile sömürüye ve sömürgeciliğe hizmet etmek için çırpınanların hakkını savunmak “tutarlı demokrat olmak” ile açıklanacak bir durum değildir. Tersine düzen muhalefetini de içine katarak hepsini teşhir etmek ve kendi bağımsız siyasi görüşümüz ve gücümüzle onları layık oldukları yere tarihin çöplüğüne göndermek için mücadele etmek zorundayız.

CHP’den, İmamoğlu ve benzerlerinden “demokrat” ya da “demokrasi mücadelesi” beklemek nafiledir. HDP’li belediyelere kayyum atanırken tek söz söylemeyenlerden, milletvekillerinin vekillikleri düşürülürken el kaldıranlardan, sınır ötesi operasyon tezkeresine evet diyenlerden işçi sınıfı ve ezilen halklar lehine bir beklentinin olması sadece safdillikle de açıklanamaz. Kendi sağından bile değil, devletin sağından medet uman “sosyalistlerin” dünya görüşlerini, ideolojilerini bir kez daha gözden geçirmeleri gerekmektedir. Bizim açımızdan bu burjuva muhalefete yedeklenmekten öte burjuva muhalefetin kendisi olmak demektir.

Ne devlete ne de AKP’ye faşist demeyenlerin tersine AKP-MHP faşist partilerinin yapıklarına ve gücüne gıpta ile bakanların anti-faşist cephede olacağına dair hayaller ise mücadeleyi rafa kaldırmış, düzenin kendi içindeki restorasyondan medet umanların beklentisinden başka bir şey değildir. İşçi sınıfı ve ezilen halklara saldırıların püskürtülmesini, burjuva muhalefetin kayıkçı dövüşünde, iç dalaşmalarında değil; işçi sınıfının, halkın sokakta mücadeleyi büyütmesinde mümkündür ve burada aranmalıdır. Yoksulluğa, zamlara, savaş politikalarına karşı; öfkeyi, direnişi, devrim ve sosyalizm mücadelesini büyüterek kurumsallaşan faşizmi ezebilir, zülüm ve yıkım düzenine son verebiliriz.”

*Dosya kapsamında tartışmayı ortak bir zemine taşımak ve buna vesile olmak hedefiyle Siyasi Haber olarak birçok sol-sosyalist hareketin temsilcisinden görüş talebinde bulunulmuş ancak dosyamızda yer alan isimler dışında olumlu dönüş olmamıştır.