DSİ enerji üretimi, suyu ticarileştirme vb. adımları her geçen gün büyütürken, iklim değişiminin nedenlerinden biri olan barajları iklim değişimine çare olarak sunması şaşkınlık yarattı

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), depolamalı tesislerin kapasitelerini artırarak iklim değişikliği için hazırlık yaptığını belirterek, baraj ve gölet gibi yatırımları sürdürdüğünü açıkladı. DSİ Genel Müdürlüğü, Dünya Su Günü olan 22 Mart’ta tatlısu kaynaklarının önemine dikkati çekmek amacıyla bu yıl “Su ve İklim Değişikliği” temasını belirlediği duyuruldu. İklim değişikliğinden kaynaklanan riskleri en aza indirmeye yönelik olduğunu iddia ettiği su politikalarının belirlenip uygulanması amacıyla, baraj vd. tesislerinin inşasının, küresel iklim değişikliği ile mücadele açısından büyük önemi olduğu iddia edildi.

Düzenli yağış rejimi bulunmayan bölgelerde kurak dönemlerde ihtiyacı karşılamak üzere akarsular üzerinde suyun toplanması ve depolama yapılarının artırılmasının gerektiği ve bu yüzden, Türkiye şartlarında baraj ve gölet yatırımlarının sürdürülmesinin önemli olduğu belirtilirken, iklim değişikliği ve kuraklık koşullarında su kaynaklarının miktarında karşılaşılacak belirsizliklerin daha dengeli şekilde azaltılmasının hedeflendiği iddiasında bulunuldu. Türkiye coğrafyasında 1954 yılından bu yana 861’i baraj, 613’ü küçük baraj (gölet) olmak üzere bin 474 depolama tesisinin inşasının tamamlandığı ve depolama tesislerinin sayısının arttırılacağı söylendi.

DSİ ile TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi tarafından yürütülen projeyle, su yapılarına gelecek akımın tahmin edilmesi ve buna göre işletilmesini sağlayacak bir model geliştirildiği belirtildi. Böylece, suyun israf edilmemesi, hidrolik kaynaklı elektrik enerjisi üretimini maksimize edecek şekilde barajların işletilmesi ve taşkın mevsiminde oluşabilecek risklerin en isabetli şekilde tahmin edilmesinin sağlandığı iddialar arasında yer aldı. Barajların iklim üzerindeki en önemli etkisi buharlaşma yoluyla bulunduğu bölgenin havasını yumuşatarak farklı bir iklimsel yapıya dönüştüğü bilinen gerçek. DSİ iddialarında bu gerçeği belirtirken yeraltı barajlarını da bu bağlamda kutsamaya çalıştığı görüldü. Oysa yeraltı barajlarının ekosistemi ayakta tutan su döngüsüne zarar verdiği de bilinen gerçekler arasında.

Barajlar iklimi değiştirir

Barajların iklime ve doğal yaşama olan olumsuz etkileri bilimsel olarak birçok çalışma ile ispatlanmıştır. Barajlar, suyun toplandığı bölgede bulunan bitki ve hayvan çeşitliliğini yok eder. Baraj sahasında bulunan tarım alanları, orman sahaları, Hasankeyf’te olduğu gibi tarihi ve kültürel her türlü varlık sular altında bırakılır. Bulundukları bölgenin iklimini değiştirir ve bölge daha ılıman iklime dönüşürken ciddi oranda nem artışı yaşanır. Bu da bitki ve hayvan çeşitliliğinde değişmelere sebep olur. Su tutumu nedeniyle, barajı besleyen nehrin ekosistemi bozulur. Su tutulan noktanın sonrasında su miktarındaki azalma nehrin alt bölgesindeki ekosistemi değiştirir. Toprak yapısı, bitki örtüsü, hayvan varlığı ve bakteri ekosistemi dahil tüm ekosistem bozulur.

Tarım arazileri yok olur

Nehrin binlerce yılda ortaya çıkardığı deltalar yok olur. Topraklarda tuzlanma gerçekleşir ve tuzlanmış toprağın tekrardan tarıma kazandırılması mümkün değildir. Yeraltı su kaynakları bozularak su döngüsü geri dönülmez biçimde ortadan kalkar. Barajlar devasa su kütlesi depoladıklarından yer kabuğu üzerinde gerilim oluşturur ve bu gerilme belli bir değeri aştığında bölgenin sismik olarak aktif hale gelmesine yol açar. Taşkınlar sırasında toprak ve kayalarda bulunan inorganik cıva suya karışır ve göl tabanında birikir. Metil cıva zehirli bir madde olup, bu maddeyi almış balıkları yiyen insanlarda ciddi sağlık sorunları oluşur. Barajlar, sinekler için uygun üreme yeri olup sıtma gibi hastalıkların yayılmasına zemin hazırlar. Ayrıca geniş yüzey alanlı ve sığ baraj gölleri canlı kütlenin çürümesi sonucu atmosfere önemli miktarda sera gazı (çoğunlukla metan) yayar. Sera gazı kirlenmesi olarak bilinen bu olay, küresel ısınmayı arttırır.

Kaynak: YENİ YAŞAM

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…