Özgür Denizli

Hatice Ataç: Fotoğraflarla ‘Adil Dünya İnancı’, ‘Toplumsal Travma ve Hafıza’, ‘Adalet’ kavramlarını da tartışmayı amaçlıyorum

Fotoğraf sanatçılarımızla söyleşilerimize Hatice Ataç ile devam ediyoruz.

ÖZGÜR DENİZLİ-M.B: Fotoğraf son zamanların en popüler sanatlarından biri. Sizin fotoğraflarınızı duygusal hassasiyeti yüksek ve estetik bulurum. Fotoğraflarınızda hayatın içinden temalar var. Bu temalar içinde ‘toplumsal cinsiyet’, ‘kadın’ ve ‘göç’ öne çıkıyor. Fotoğraf çekmeye başlama nedeninizden söz edebilir misiniz?

H.A: Başlarken fotoğraflarıma ait beğenileriniz için teşekkür ediyorum. Gerçekte şu süreçte benim açımdan görünür olan fotoğraflarımdan çok, bu alandaki çabam aslında.

Yaklaşık 5 yıl kadar önce tamamıyla boş zaman etkinliği ve hobi olarak fotoğrafla ilgilenmeye başladım. Bu süreye baktığınızda geç bir başlangıç aslında. Mersin Fotoğraf Derneği etkinlikleri ve dernekteki çevrem bu çabaya başlamada ve sürdürmemde belirleyicidir. Başlangıçta dağınık ve gezerken fotoğraf çekmeye çalışırken, temel eğitimlerden sonra belgesel fotoğrafçılık alanı ile tanıştım. Bugün için hem saat hem de zihinsel olarak mesai harcamaya çalıştığım, hobiyi aşmış, daha tutku ile bağlandığım ciddi bir çabalamadır benim için fotoğraf. Ve fotoğraf ile görsel hikâyeler anlatmaya çalışıyorum.

2014-Mersin

 

2016-Adana

 

2015-Sultansazlığı

 

ÖZGÜR DENİZLİ-M.B: Fotoğraf çekmenin veya izlemenin sizdeki yansımaları nelerdir? Biraz kendinizden ve öz hayat hikâyenizden söz eder misiniz?

H.A: 1968 Ankara doğumluyum. Psikoloji alanında eğitim gördüm. Sosyal psikoloji alanında ise yüksek lisansımı tamamladım. Üniversite öğrencileri ile bireysel görüşme ve grup çalışmaları ile mesleğimi sürdürüyorum. Bir kızım ve kedim ile beraber yaşıyorum.

Fotoğraf çekmek tahmin edeceğiniz gibi, sadece fiziksel bir aktivite eğil. Bütün bilişsel birikiminizi, farkında olmadıklarınızı bile dahil ettiğiniz bir etkileşim.

Bu bakımdan fotoğraf ile ilgili olarak kendimi “görsel hikâye anlatmaya çabalayan” olarak tanımlamak hoşuma gidiyor. Bulunduğum noktada dünya görüşüm, hayat duruşum, itirazlarım ve hayallerimi fotoğraf ile kaynaştırmada bir yol açmaya çabalıyorum. Eğitim ve çalışma alanım olan sosyal psikolojinin temel argümanları üzerinden tartışmaya, seçtiğim konular ve çalışma sistematiğimi bunun üzerine oturtmaya çalışıyorum.

Fotoğraf izlemek veya çekmenin güzelliği, her şeyden önce bunları fark etmeye başlamanızda. Ayrıca bireysel bir yolculuk olarak tanımlanması bundan diye düşünüyorum. Kendi adıma bunun sabır ve çalışma ile öğrenilir bir şey olduğuna inanıyorum. Psikoloji literatürü ile aynı zamanda felsefe, sosyoloji, tarih, siyaset, antropoloji gibi aklınıza gelen tüm bu alanlar ile yakından ilişkili. Burada yanlış anlaşılma olmasın. Fotoğrafçı veya sanatçı oldum gibi bir süreçten ziyade, şimdiye kadar bildiğimden farklı bir yöntemle kendimi görsel bir ifade tarzı ile anlatma çırpınışını kastediyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖZGÜR DENİZLİ-M.B: Çalışmalarınız ve katıldığınız sergiler hakkında bilgi verir misiniz?

H.A: Bireysel çalışmalarım yanında kolektif çalışmalarda da yer alıyorum. Ve alt metnine güvendiğim karma sergilerde yer aldım. Fakat bu çalışmalardan önce, oluşturmaya çalıştığım sistematik üzerine bir şeyler söylemek isterim.

Bireysel çalışmalarım uzun soluklu çünkü bu dönemi akademik tez çalışmalarına benzetiyorum. Konumu seçtikten sonra araştırma, okuma-izleme dönemleri, bağlamsal arka planı ile devam ediyor. Yani kavramsal ve zihinsel çerçevesini oluşturmak önce geliyor ve zaman alıyor. Daha sonra çekim ile devam ediyor. Her aşamasında danışma ihtiyacı hissediyorum. Ancak kendimi şanslı kabul ediyorum. Fotoğraf ile ilgilenenlerin yakından tanıdığı sosyal belgesel alanında hocam Dora Günel ile çalışma fırsatı bulmuş birisiyim. Fotoğraf anlayışımın omurgasını yerine oturtmada, etik anlayışımı ve bakış açımı geliştirmede Dora hocam ile çalışmak önemlidir benim için.

Kolektif çalışmalar ise bulunmaktan keyif aldığım süreçler. Kadın fotoğrafçı arkadaşlar ile toplumsal cinsiyet algısı üzerinden çalışmalarda bulundum.

Figüran (2017) isimli çalışma MFD Kadın Kolektif grubunun, kadınlara toplum tarafından dayatılan güzellik anlayışı, annelik ve çalışma alanı üzerine eleştirel bir çalışmadır. Sergi ve gösterisi Mersin’de, Çukurova Sanat Günleri-Adana’da sergilenmiştir.

İz (2018), Zeynep Yıldırım ile Mersin 7Renk Derneği’nin Eşitlik birimi sempozyumunda sergi.

Uçuyor Bunlar (2019), beş kadın fotoğrafçı arkadaş ile ‘erkek alan’ olarak kabul edilen çalışma alanlarında çalışan, ekmeğini kazanan (taksi şoförü, balıkçı, baloncu, kahvehanede çalışan) kadınların hikâyelerini anlatmaya çalışan sergi. Mersin’den sonra bu dönemde farklı illerde gösteri ve söyleşi eşliğinde, sergilenmeye devam ediyor.

Tabiatın Çığlığı (2019), doğanın tahribatına dikkat çekmek amacıyla düzenlenmiş karma bir sergi. Sergi farklı illerde de sergilenmeye devam ediyor.

Kadın Cinayetleri (2019), Fevziye Yürek ile çalıştığımız belgesel atölyesi çalışması ve devam ediyor.

“YASIMI TUTACAKSIN” (İlk bireysel çalışmam)

Türkiye’de 2011-2015 yılları arasında ülkenin farklı yerlerinde sivillere yönelik bombalı patlamalar oldu. Çok fazla sayıda genç, yaşlı, kadın, erkek insan hayatını kaybetti, yaralananlar oldu. Aileler, hiç beklemedikleri bir anda ve akıllarına gelmeyecek korkunç bir saldırı ile çocuklarını kaybettiler. Ölen gençler 20-25 yaş aralığında, çoğunluğu üniversite öğrencisi idi. Bu proje, ülkemizde farklı tarihlerde ve farklı şehirlerdeki patlamalarda genç yaşta çocukları ölmüş, ailelerin yas ritüellerini ve adalet arayışlarını, anneler üzerinden anlatmayı amaçlamaktadır. Bitmeyen bir yas. Çünkü davalarda gelişme kaydedilmiyor, anneler ve aileler adaletin yerine gelmediğini düşünüyorlar.

Bu çalışma ile fotoğraflarla ‘Adil Dünya İnancı’, ‘Toplumsal Travma ve Hafıza’ ve ‘Adalet’ kavramlarını da tartışmayı amaçlıyorum.

 

  

 

“MUAMMA”- Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF) – Memleketimden Görsel Hikâyeler projesinde yer alan çalışmam. Bu çalışma Özcan Yurdalan, Aykan Özener ve Yusuf Aslan editörlüğünde yaklaşık 1,5 yıl sürede tamamlandı. TFSF yönetimi tarafından gösterime hazırlanıyor.

“Muamma” bir futbol takımı

Yaşamımızın bütün alanlarına sinsice yayılmış olan toplumsal cinsiyet algılarımızın spor alanı özellikle de futbolda yansımalarını, alternatif bir takım çabası üzerinden deşifre etmek üzerine bir çalışma. Şiddetsiz, küfürsüz ve dayanışma ile kendi kurallarını koyan, lig ve turnuvalarını oluşturan, farklı cinsiyet ve yaş veya diğer farklılıklara karşı kapsayıcı olan bir futbol mümkün olabilir mi?

   

 

ÖZGÜR DENİZLİ-M.B: Zorunlu göç ve kadın ile ilgili çalışmalarınız nelerdir?

H.A: İnsanın “evi” neresidir? “Ailesi” kimlerden oluşur?

Beş yıl kadar önce İstanbul’da yaşayan arkadaşım Metin, telefonla arayarak, “Kırım’a gittim, dedelerimizin izini ve kayıtlarını buldum, yaşadıkları köyü, bahçeyi gördüm. Orada kendi halkımızdan insanlarla tanıştım” diye uzun uzun anlattı. Sonrasında ben de okumaya, çevremdeki büyüklerime sorular sorup dinlemeye, araştırmaya her şeyden önce ise daha dikkatli bakmaya başladım.

Benim yapmaya çalıştığım fotoğraf projem kabaca, çevremdeki bireysel hikâyelerden, diğer bir deyişle kendimden yola çıkarak, Kırım Tatarlarının geçmişine dair izler sürmeye çabalamak, ait olduğum geçmişimle tanışmak olarak tanımlanabilir. Çünkü göçmenlik, yaşam koşulları zorlukları dışında, her bakımdan bir yerleşememe, ait olamama, yarım kalmışlık halidir aynı zamanda.

E-devlet uygulaması ile sunulan soyağacıma baktığımda Ankara-Rumeli-Silistre-Kırım’a kadar devam eden kayıtlara ulaştım. Bu hattı baz alarak (ki bu güzergahta seyahat ve ziyaretler planlıyorum) ailem, akrabalarım, köylülerim, hatıralar, gelenekler, dilimiz ve ritüellerimiz ile ilgili kayıtlar alarak belgelemelerle hikayemi anlatmak istiyorum. Bu benim hikâyem. Hikâyemi köyümden başlayarak Kırım’a doğru ve bugünden geçmişe doğru, yaşanan acı ve kayıpları, yarım kalan her şeyi anlatımlar, hatıralar ve arşivlerle karşılaştırmalar üzerinden göstermek istiyorum.

 

   

 

ÖZGÜR DENİZLİ-M.B: Kadın ve fotoğraf kavramları ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

H.A: Bu iki kavram bana çok yakın gelen kavramlar. Fotoğrafla bu kadar yoğun ilgilenmediğim dönemlerde kadın dayanışmasına ait çalışmalar ve eylemlilikler içinde yer aldım.

Toplumsal yapı içinde tüm sosyal ve ekonomik eşitsizliklerden farklı bir kesen, cinsiyete bağlı ayrım ve eşitsizliklerdir. Bunu toplumun her kesiminde yoğun olarak yaşıyoruz. Fotoğraf ile ilgilenen kesimin de bu ayrım ve eşitsizliği bazen somut örneklerle bazen de daha sinsi normalleştirmelerle yaşadığını düşünüyorum.

Kendi ailemde kadınların daha iradi davrandığı bir çevrede yetiştim. Ayrıca siyaseten ve sosyal çevremde de kadınlar ile etkileşimim yoğun oldu. Kadın dayanışmasını hep önemsemişimdir.

Tüm bunların etkisi ve biçimlendirmesi ile fotoğrafta seçtiğim ve çalıştığım konularda da toplumsal cinsiyet algılamasına ilişkin farkındalığı arttırmak çabası yoğun oldu. Aslında bu benim için kendi annelik, kadınlığıma da tekrar tekrar bakış aynı zamanda. Böyle anlamlandırıyorum.

Bunun dışında fotoğrafçı kadınların “Varız Buradayız” başlığı altında oluşan söylemlerini dikkatli takip etmeye çalışıyorum.

‘Başka türlü bir iletişim ve ilişki vardır’ inancını taşıyanlardanım.

   

 

ÖZGÜR DENİZLİ-M.B: Türkiye’deki fotoğraf, fotoğraf grupları, yarışmalar, sergiler, seminerler, festivaller ve sempozyumlar ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

H.A: Doğrusunu isterseniz pek bir şey söyleyemeyeceğim. Özellikle fotoğraf grupları ve yarışmalar hakkında. Gruplar ile çok organik bağım yok, yarışmalara da hiç katılmadım. Fotoğraflarım da grup ve yarışmalar için özellikle teknik açıdan çok uygun değil aslında diye düşünüyorum. Ancak “geri bildirim” her insan için önemli. Tanınırlık ve dereceye girme motive edici olabilir. Bu konuda duyduğum genel eleştiriler jüri oluşumu, hız ve rekabetin yıkıcı boyuta ulaşması üzerine. Fotoğraf, birey egosu ile direk bağlantılı bir çaba. Güzel ve iyi fotoğraf kavramlarının altını doldurmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Fotoğraf homojen bir alan değil, her uğraşanın farklı yönelimi var. Bu sebepten yarışma veya diğer etkinliklere katılım bireysel tercihtir.

Tercih olarak, seminer ve sempozyumları önemsiyor ve takip etmeye çalışıyorum. Sanatçı açıklamaları ve farklı ifade biçimlerini görmenin gelişim açısından yararlı olduğunu düşünüyorum. Atölyeler de çok yaygındır fotoğraf alanında. Atölye çalışmalarını da derinlikli ve eğitici buluyorum.

‘Fotoİstanbul’ uluslararası bir fotoğraf festivaliydi mesela. Bunun gibi örneklerin sürdürülür olması kıymetli. Şimdi ne yazık ki düzenlenemiyor.

Tüm bunlara ek olarak fotoğraf ile ilgili basılı yayın da çok önemlidir ve desteklenmesi gerekendir. Bu konuda da mesela Espas Yayınları çok kıymetli bir değerdir.

Ben son söz niyetine kendi adıma yavaş fotoğraf, öne değil, derine bir çaba diyeyim.

Teşekkür ediyorum.

Exit mobile version