
Uyuşturucu baronu Halil Falyalı’nın Kıbrıs’ta öldürülmesinin ardından, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın, şiddet dolu tarihi bir kez daha güncel tartışmanın merkezine yerleşti.
TMT adı, Falyalı’nın yaşarken kendisini “TMT mensubu” olarak tanıtması dolayısıyla gündeme geldi. Halk TV programcısı Ayşenur Arslan, konuyu bir konuğuyla tartışırken “TMT’nin yarı-resmi bir örgüt olduğu ve karanlık cinayetleriyle hatırlandığını” dile getirince, statüko ayaklandı.
Ayşenur Arslan “hain” ilan edildi, RTÜK Halk TV ile ilgili soruşturma başlattı. Resmiyet dünyası “hepimiz TMT’yiz” diye hep bir ağızdan konuşmaya başlayınca, “Z kuşağı” ister istemez “TMT ne ki? diye soracaktı.
Soruyu yanıtlamayı, Kıbrıs’ta Türkçe yayın yapan internet gazetesi “Gazedda” üstlenmiş. Sözü, hariçten konuşanlar yerine, anne babaları bir kuşak önce TMT ile tanışmış “teşkilat”ın adada yürüttüğü şiddet kampanyalarına muhatap ya da tanık olmuş, kendileri birleşik kıbrıs umudunu terk etmemiş genç gazetecilere bırakıyoruz. Onların tanıdığı ve mirasıyla birlikte yaşamaya yazgılı kaldıkları TMT, resmiyetin TMT’sine pek benzemiyor. Gazedda’dan aktarıyoruz…
1 Ağustos her yıl, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) kuruluş yıldönümü olarak “kutlanıyor”. Ancak, 1958’in 1 Ağustosu’nda kurulduğu söylenen TMT’nin 1 Ağustos öncesinde gerçekleştirdiği cinayetler ve yayımladığı bildiriler de mevcut.
Örneğin, 22 Mayıs ile 3 Temmuz 1958 tarihlerinde Fazıl Önder, Ahmet Yahya öldürüldü; Ahmet Sadi Erkurt, Abdurrahman Candaş, Mustafa Ali, Hasan Ali, Arif Hulusi Barudi isimli Kıbrıslıtürk muhalifler saldırıya uğradı.
26 Mayıs 1958 tarihli “TMT Merkez Komitesi’ imzalı bildiride, öldürülen Kıbrıslıtürk solcular için “hak ettikleri cezayı buldukları” belirtilirken, 31 Mayıs 1958 tarihli bir başka bildiride ise Ahmet Yahya’nın öldürülmesinden sonra “gerçek Türk olmayan bir hain daha vurucu timlerimiz tarafından yok edilmiştir” denilmiştir.
Araştırmacı Gazeteci Mete Hatay, 2015 yılının Mayıs ayında Havadis’in eki olan Poli Gazetesi’nde TMT’nin 1 Ağustos’ta kurulduğu yalanını, belgeleriyle gösterdi. Bildiriler, Mete Hatay’ın izniyle yayımlanmıştır.
Mete Hatay’ın Poli Dergisi’nde yayımlanan makalesinden bir kesit şöyle:
27-28 Ocak 1958 olaylarında sonra toplumlararası şiddet de tırmanmaya başlamıştı. İngiliz askerlerinin Kıbrıslı eylemcilerin üzerine yürümesi ve çıkan arbedede yedi Kıbrıslı Türk’ün öldürülmesinden sonra, o güne kadar İngilizlerle hareket eden Kıbrıslı Türkler gitmiş yerine ihanete uğramış duygusuyla hareket eden Türkler gelmişti. Artık sorun ancak şiddet yoluyla çözülebilirdi kanısı gittikçe kabul görmeye başlanmıştı. TMT adlı yeni kurulmuş olan yeraltı örgütü kontrolü ele almış ve Türk bölgelerini “temizlemeye” başlamıştı bile. Karışık mahallelerdeki Rum evleri yakılıyor, Belediyelerin ayrılması için çalışmalar yapılıyor, Muhtarlar istifaya zorlanıyor, hayatlar, mekanlar, duygular hızla etnik bir homojenleşme yaşıyordu. İngiliz arşivlerinde rastladığım 4 Nisan 1958 tarihli TMT bildirisi o dönemi özetler niteliktedir.
| “TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATIGENEL DUYURU
1. Ayrı Belediye hakkındaki kararın yürürlüğe girmesini istiyoruz. Ne kadar erken o kadar iyi. Bugüne kadar Türklerin hangi hakları tanınmıştır? Türklere, her yerde kendilerini engellemek ve cesaretlerini kırmaktan başka ne yapılmıştır? Artık her şey çok açıktır. Her gün Rumlara yeni tavizler veren bir Validen, Türkleri teslim etmesinden veya tamamıyla yok edilmelerine izin vermesinden başka ne bekleyebiliriz. Kıbrıs Türkleri kendi endişe ve sorunlarına çare bulabilecek yeterliliktedir. Adımlarımızı güçlendirelim ve hızlandıralım. 2. Türk Muhtarların istifası ile ilgili olarak, Türkleri ezen ve haklarını görmezden gelen Hükümete hizmet etmeye devam eden kişilerle işbirliği yaparak kendi mezarımızı kazmış olmuyor muyuz? Daha dün, kardeşlerimizin ölümüne neden olan bu zihniyet (Hükümet politikası) yarın için neler tasarlamaktadır kim bilir. Burada bir Komiser kendi buyruğu altındaki Türk Muhtarlara, Rumlara yardım etmeleri emrini verme cüretinde bulunmuştur. Bu gücü bizim ihmalkarlığımız sayesinde mi elde etmiştir? Muhtarların istifasını daha büyük bir ciddiyet ve dikkatle ele almamız gerekmektedir. 3. Komünizm sadece Ulusumuzun değil, insanlığın düşmanıdır. Kıbrıs Türkleri, “Komünizmin başı görüldüğü yerde ezilmelidir” diyen Atatürk’ün ilkesini şiar edinmiştir. Kıbrıs Türk işçileri aşırı derecede milliyetçi ve vatanseverdir. Rum Sendikalarına üye herhangi bir Türk olduğunu düşünmüyoruz. Eğer ihmalkarlık sonucunda hala üye olanlar varsa, bir an önce istifa etmelidirler. 4. Türk Komandolar (Yardımcı Polis) ve Polis ile ilgili dedikoduların yayılmakta olduğunu duymaktayız. Türk Polisi ve Komandosu Türk toplumunun en cesur ve en Milliyetçi evlatlarıdır. Kalplerinin ülkeleri ve Vatanları için aşk ile çarpmakta olduğundan şüphemiz yoktur. Ait oldukları topluluğa karşı herhangi bir tehlike veya aksi eylem karşısında kendilerini hem bedenen hem de ruhen siper etmektedirler. Aralarında kötülerin olduğunu düşünmüyoruz. Ancak böyleleri varsa, gecikmeden ıslah edilmelidirler. Saf kan ve sütlerini unutmamalıdırlar (yani Türk köklerini). Milliyetçi Türk komando ve polisler, bu gibi ihtiyaç duyan yurttaşlara nasihat vermelidir. Kıbrıs Türkleri kendilerinden bunu beklemektedir. 5. Türk öğrencilerin kendi okullarında eğitim almalarını istemekteyiz. Ne kadar erken o kadar iyi. Ancak Türk olmayan okullara giden Türk öğrenciler de varsa, bu onların milliyetçi olmadığı anlamına gelmez. Kanına sadık bir Türk, nereye giderse gitsin gerçek bir Türk olarak kalır. Eğer ortada bir hata varsa, sorumluluk bu çocuklarda değil, velileri ve öğretmenlerdedir. Hem velilerin hem de öğretmenlerin daha uyanık olmalarını beklemekteyiz. 6. Türk tüccarlardan alışveriş yapmak her Türkün ulusal ödevidir. Türk tüccarlar da dürüst ve makul davranmalı ve kardeşlerine düşük fiyatlar uygulamalıdır. Bunu yapmakla ülkemize ve toplumumuza hizmet etmiş oluruz. Türk teşkilatı bu konu ile ilgili bir birim kuracaktır. Rum tüccarlarla iş yapan herkes ağır şekilde ihtar edilecek ve bu şekilde alınan ürünlere el koyularak imha edilecektir. HER ŞEY ULUSUMUZ İÇİN HER ŞEY VATANIMIZ İÇİN Türk Mukavemet Teşkilatı Komitesi” |
| “TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI26 Mayıs 1958
Sevgili Türk Halkı, Türk Mukavemet Teşkilatı harekete geçmiş, ve kendilerine yapılan uyarılara rağmen Kıbrıs’ta yaşamakta olan 120,000 Türkün varlığını tamamıyla hiçe sayarak Kızıllara hizmet etmekten mutluluk duyan alçak hainlere hak ettikleri ölüm cezasını vermeye başlamıştır. Bu satılmış soysuzlar, Kıbrıs’ın Türklerinin onları affedeceğini mi sanıyordu? Ulusal bütünlüğümüzü bozmaya veya zayıflatmaya çalışan kişilere (her kim olurlarsa olsunlar) tek cevabımız beyinlerine sıkılacak bir kurşun olacaktır. (TMT tarafından) vatan haini ve komünist maşası ilan edilen Sadi Erkurt ve Fadıl Önder hak ettikleri cezayı almışlardır. Aynı şekilde, onların satılmış yoldaşları da derhal cezalandırılacaklardır. Adanın neresinde olursa olsun komünist propaganda yapan herkesi aynı kadere mahkumdur. Türk gazetelerinde durumlarını açık bir şekilde anlatan ve ruhlarını komünist propagandadan samimi şekilde arındıran kişilerin hayatları şimdilik bağışlanmıştır. Ancak bu kişiler çok yakından gölge gibi izlenmektedir. Hareketlerinde en ufak bir şüphe veya kötü niyet gözlemlenmesi durumunda bu kişilerin hayatlarına son vereceğiz. Adanın her yerindeki “Vurucu ekiplerimiz” “Hazır ol” emrini almışlardır. Kıbrıs’ın sevgili Türkleri, Teşkilatımız tarafından öldürülen vatan hainleri, sizin en büyük düşmanınız ve şerefinizle oynayan soysuzlardan bazılarıdır. İşlenen bir suç veya Teşkilat hakkında gördüğünüz veya bildiğiniz hiç bir şeyden hiç bir yerde bahsetmemelisiniz. Burada ilan ederiz ki, Polise veya Mahkemelere veya güvenilmez kişilere teşkilat hakkında bilgi vermek bugünden itibaren Vatana ihanet sayılacaktır. Teşkilatımızın üyelerine, ihtiyaçları olan veya istedikleri her türlü yardımı yapmak ve bildiklerinizi kimseye anlatmamak en yüce ulusal ödeviniz olmalıdır. Kulüplerde, kahvehanelerde veya başka herhangi bir yerde bu konudan bahsedilmemelidir. Teşkilatın aleyhinde konuşanlar veya emirlerine herhangi bir şekilde karşı gelenler derhal cezalandırılacaklardır ve bildirilerimizde isimleri verilecektir. Yaşasın Türk Ulusu! Kahrolsun Hainler! Kahrolsun taksim karşıtı İngilizler! Ya Taksim ya Ölüm! TMT Merkez Komitesi” |

İnkılâpçı gazetesi yazı işleri müdürü aynı zamanda Türk Eğitim Kulübü (TEK) Yönetim Kurulu Üyesi Fazıl Önder, 24 Mayıs 1958 tarihinde TMT tarafından vurularak öldürülmüştü. Önder’in yaşam ve öldürülme öyküsünü Gazedda‘dan aktarıyoruz.
* * *
Türk İşçi Birlikleri’nin Tüm Kıbrıs İşçi Federasyonu’na (PEO) katılmasına karar verilmesinin ardından faaliyet sürdürdüğü binada ilerici bir spor kulübü kurulması düşüncesiyle kurulan Türk Eğitim Kulübü’nün üyelerinin 1958’de 1 Mayıs’ı Kıbrıslırumlarla birlikte kutlamalarının ardından TEK’in binası basılarak her şey yerle bir edilmiş, ardından da üyeleri ölüm tehditleri almaya başlamıştı.
25 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi Fazıl Önder cinayetiyle ilgili olarak şu bilgilere yer vermişti: “Solcu bir Türk vurularak öldürüldü. Dün sabah saat 10.45 raddelerinde Lefkoşa’da Selimiye (Ayasofya) Camii civarında vurulmak suretiyle öldürülen Fazıl Önder 32 yaşındaydı. Saraç dükkânında çalışmakta olan Fazıl Önder, tabanca ile sıkılan kurşunlar vücuduna isabet etmiş olmasına rağmen failleri yakalamaya çalışmış ancak bir başka kişi tarafından sırtına bir de kama saplanmıştır. Sırtına saplanan kama, Fazıl Önder’in olay yerinde ölümüne neden olmuştur.”
Araştırmacı gazeteci-yazar Sevgül Uludağ Yenidüzen Gazetesi’nde yayınladığı Fazıl Önder’in yoldaşı Kamil Ahmet’le İlker Salih’in yaptığı röportajda aynen şunlar aktarılıyordu
“Fazıl Önder, ayrılıkçıların kurbanı…
Kamil Ahmet, babam İrfan Salih’in en yakın arkadaşıydı…
Kamil Ahmet Lefke yakınlarındaki Çamlıköy’de (Kalohorio) dünyaya gelmişti. En iyi arkadaşı İrfan gibi, Kamil de çok küçük yaşta Lefkoşa’ya çalışmaya gitmişti. İşte burada büyüyecek, işçi hakları için durmadan, yorulmadan mücadele eden insanlarla dostluklar kuracaktı – bunlardan birisi de Fazıl Önder’di…
Fazıl Önder 1926 yılında Kaymaklı’da dünyaya gelmişti. İlkokulu bitirdikten sonra, yoksulluk nedeniyle ortaokula gidememişti… Küçük yaşlardan kardeşi Cemal’ın dükkanında çırak olarak çalışmaya başlamıştı.
Fazıl Önder’in kardeşi saraçtı… İşi öğrenince, Ahmet adlı birisiyle birlikte kendi dükkanını açmıştı.
1949 yılında PEO dahil çeşitli işçi sendikalarına üye olmuştu. Kıbrıs Türk Eğitim Kulübü TEK için 1951’de çalışmaya başlamıştı. Ahmet Malyo, Derviş Ali Kavazoğlu, Mehmet Edisson ve Fazıl Önder bu grubu kendilerini politika, ekonomi ve ideolojik alanda eğitmek için kurmuşlardı.
Moskova ve Sofya radyolarını dinlemeye, Türkçe yayınları okumaya başlamışlardı. Ele geçirebildikleri her şeyi okuyorlardı ve sosyalizm düşüncesini TEK Kulübü aracılığıyla yaymaya çalışıyorlardı. Daha sonra İnkılapçı adlı gazeteyi yayımlayacaklardı. Burada Fazıl Önder gazetenin yazı işleri sorumlusuydu, Ahmet Sadi ve Kavazoğlu da gazetenin köşe yazarlarıydı.
Gazete Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın dostluğunu desteklemekteydi. Onbeşinci sayısından sonra Britanya sömürge idaresine bir tehdit olarak görülerek kapatılmıştı gazete.
Fazıl Önder’in öldürüldüğü gün, Kamil Ahmet, Fazıl Önder’in dükkanının yakınlarında bulunan Terzi Abdurrahman’ın dükkanındaydı. Bir çocuk arabasıyla yaşlı bir kadın oraya gelmişti, çocuk arabası kadının bandabuliyadan satın aldığı sebze ve meyvelerle doluydu. Kadın, Kamil’e bir komünistin Ayasofya Camisi önünde vurulduğunu söyledi. Kamil bunun kim olabileceği korkusuyla hemen oraya koşmuştu… Görünen oydu ki Fazıl Önder’e kendi dükkanında silahlı bir saldırı düzenlenmiş, onu öldürmekte başarılı olamamışlar, bunun üzerine Fazıl Önder saldırganın peşine düşmüştü, mesleği için kullanmakta olduğu elindeki bıçakla birlikte. Fazıl Önder’in bilmediği şey saldırganın bir de işbirlikçisi olduğuydu, bu işbirlikçi kendi bıçağıyla Önder’i sırtından bıçaklayacaktı…
Kamil Ahmet koşarak olay yerine geldiğinde dehşet içerisinde Fazıl Önder’in sırtında bıçakla yerde yattığını gördü, kalabalık ona uzak durmasını söylüyordu…
Kamil Ahmet o anki duygularını bana şöyle anlattı:
“Düşüne biliyor musun? Arkadaşım orada yerde yatıyor ve bana bakıyordu ve ben de uzak durmam için tehdit ediliyordum. Fazıl ne düşünüyordu? Tamamen çaresizdim…”
Tüm yaşamı boyunca bu sahne Kamil’in kabusu olacaktı… Fazıl Önder’i öldüren katil, sokağın köşesinde durmuş, her şeyi izliyordu… Birkaç dakika sonra dört Kıbrıslıtürk özel polis görevlisi buraya geldiler ve Fazıl Önder’i kaptıkları gibi bir landroverin arkasına attılar. Bu noktada Fazıl Önder’in hala hayatta olduğu açıktı… Söylentilere göre Fazıl Önder ölünceye kadar landroverle dolaşıp durmuşlardı.
Kamil koşarak bisikletini almış ve derhal PEO sendika merkezine giderek, Fazıl Önder’in bulunması için yardım istemişti. PEO Lefkoşa’daki tüm hastanelere bakmış ancak Fazıl Önder’i bulamamıştı. PEO’dakiler Kamil Ahmet’e dört gün boyunca çokluk ortada dolaşmamasını ve evde kalmasını tavsiye etmişlerdi.
Olaydan birkaç saat sonra Kıbrıslıtürk yeraltı “Teşkilatı” bir bildiri dağıtarak onun cenazesine katılacakları tehdit etmişti.
Kamil Ahmet de bizzat bu “yeraltı teşkilatı” tarafından tehdit edildiği için 1967’de Kıbrıs’tan ayrılmak zorunda kalmıştı.
Kamil Ahmet bana özellikle şunları vurgulamak istediğini söyledi:
“Bugünün gençlerinin o zor yıllarda bizlerin neler çektiğini öğrenmesi çok önemlidir. Fazıl Önder gerçek bir sosyalistti, kimse onu inançlarından döndüremezdi, ideolojisine tutkuyla bağlıydı – çok iyi, çok düzgün bir insandı…”
Kaynak: Bianet
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()