Sendikalı oldukları için işten atılan, üç haftadır direnişte olan Lezita işçisi kadınlar, bugünlerin geride kalacağından ve kazanacaklarından emin. Kölelik koşullarında çalıştırıldıklarını, şiddete ve cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldıklarını anlatan kadınlar, “Hiçbir kadın kendini ezdirmek zorunda değil. Biz bu ezilmeye ses çıkardık, çıkarmaya da devam edeceğiz. Yalnız değiliz” diyor
Yoksulların, alışveriş yapmak zorunda bırakıldığı üç harfli marketlerde satılan ucuz et mamulleri markalarından biri olan Lezita, bu kez direniş haberleriyle gündemimizde. İzmir Kemalpaşa’daki Lezita fabrikasında çalışan işçiler, gasp edilen temel haklarını alabilmek için Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendiler. Yaklaşık 2 bin 800 kişinin çalıştığı tavuk fabrikasında Ağustos 2021’de üye çoğunluğunu sağlayan ve yetkiyi alan sendikayla toplu sözleşme masasına oturmak istemeyen Lezita patronu, sendikal süreci hukuksal olarak uzatmaya çalışırken bir yandan da işçileri işten çıkarıyor. Yaklaşık 8 ay önce 20 kişiyi Kod 46 ile tazminatsız işten çıkarttıktan sonra 23 Mayıs’ta da 17 kişiyi aynı kodla işten attı. Atılan işçiler 21 gündür fabrika önünde direnişte, seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Abalıoğlu Grubu bünyesinde 16 yıldır faaliyetini sürdüren fabrikada, işçilerin yüzde 56’sı erkek, yüzde 44’ü kadın. Fabrika önünde direnişte olan kadın işçilerden Burçak ve Şeyma’ya ulaşarak hangi koşullarda çalıştıklarını öğrenmeye çalıştık. Sağlıksız koşullarda çalışmaktan ücret eşitsizliğine, cinsel tacizden emeğinin değersizleştirilmesine kadar kadınların hemen her işyerinde karşısına çıkan toplumsal cinsiyet temelli sorunların Lezita’da da keskin şekilde yaşandığını gördük.
Tıpkı Bursa’daki Acarsoy Tekstil’de olduğu gibi, erkekliğin alabildiğine kutsandığı Lezita’da da kadınlara kölelik koşulları dayatılıyor. 4 yıldır çalışan Burçak ve yaklaşık 2 yıldır çalışan Şeyma, sürgün yiyen işçilerden olmuşlar. Hem ses çıkaran, hem de sendikal çalışma yapan kadınlar oldukları için ilk başta gözden çıkarılmaları şaşırtmamış onları.
Kadınların susması bekleniyor
Sosis, salam, nugget gibi ürünlerin işlendiği ‘ileri işlem’ denilen bölümde çalışan Burçak, öncesinde ürün basmada makineden gelen ürünleri düzeltmiş. Paketleme işleminin makinede takılmadan ilerlemesini sağlamak olarak tanımlıyor işini. Daha sonra idari bölüme geçip bir süre personel raportörü olarak çalışmış. Sonrasında yeniden üretime “sürülmüş.”
Sürgünün nedeni oldukça tanıdık: “Ataerkil bir toplumda yaşadığımız için, erkekler bağırıyor, kadınların susması bekleniyor. Ben susmayanlardandım. ‘Karşılık verme’ diyorlardı.”
Sürekli çatışma içerisindeyiz
İleri işlem bölümünde çalışırken çok zorlandığını anlatan Burçak, “Bu bölümde hiç kadın sorumlu yok. Bir sıkıntı yaşadığımızda gidip anlatabileceğimiz bir kadın da yok. İşe yeni başladığım zamanlarda, moladan hemen sonra regl olduğumu fark ettim. Formama bulaşmıştı. Beyaz formalar giydiğimiz için çok belli oluyordu” diyor. Sonrasında yaşananları ise şöyle anlatıyor:
Tuvalete her gitmek istediklerinde “Neden?” diye sormalarını da anlamlandıramayan Burçak, “Bir insan tuvalete niye gitmek ister mesela?” diye soruyor.
Fabrikada yaşanan hırsızlık olayları sonrası, kadınların soyunma odalarını kilitlemekle sorunu çözdüğünü düşünen yöneticiler, kadınların, dolaplarındaki pedlere ulaşmasını da engellemiş olduklarına hiç takılmamışlar. Kirlenen formalarını değiştirememeleri umurlarında olmamış. Benzer bir durumu Şeyma da yaşamış:
İdrarımı tutamayacak duruma gelene kadar…
Soğuk depolarda, ağır işlerde çalışan kadın işçilerin sık sık idrar yollarının enfeksiyon kaptığını söyleyen Burçak, kendisi de aynı hastalığa yakalanıp duruyormuş. İşyeri kıyafeti olarak kendilerine ince kumaş formalar verilmesi nedeniyle de hastalığın yaygın olduğunu anlatıyor. Ancak, idari bölüm personeline, ofiste sıcakta çalışmalarına rağmen, kalın polar kıyafetler verilmesi adaletsizliğine isyan ediyor. Kıyafet konusunda şikâyetçi olan üretim işçilerine “Herkese polar veremeyiz, maliyeti fazla olur” dendiğini, kendilerinin patron ve yöneticilerin gözünde ne kadar değersiz olduğunu anlatıyor sinirle.
Rapor sonrası mobbing
Maliyet hesabı iş güvenliği ekipmanları için de yapılıyormuş Lezita’da, yaşanan iş kazalarında da. Bıçakla çalışılan bölümlerde kesilmeyen eldiven dağıtılmıyormuş. Bu eldivenler yalnızca belli başlı kişilere veriliyormuş. Kendileri o bölümlere ve makinelere geçtiğinde verilmiyormuş, idare edilmesi isteniyormuş. İş kazaları çoğunlukla, iş güvenliği ekipmanlarının verilmeyişinden kaynaklanıyormuş.
Bir de zaten bu bölümlere verilmelerinin sebebinin mobbing olduğuna değiniyor hem Burçak hem Şeyma. Burçak, “Bıçakla çalışan arkadaşlarımız oluyor, yaralanma olduğunda revire gidiyoruz. Pansuman yapıp geri işbaşı yaptırıyorlar. Hastaneye sevk ettirene kadar göbeğimiz çatlıyor. İş çıkışı hastaneye gidip dikiş attırıyoruz ve rapor kullanıyoruz. Rapor bittiğinde çalıştığımız makineler değişiyor. Daha ağır işlerde daha fazla performans istiyorlar. Mobbing uyguluyorlar esasında” diye konuşuyor. Şeyma da birebir yaşadığı bir olayı şu sözlerle anlatıyor:
Ah dememiz bile yasak
Ağır olduğu için erkeklerin çalıştığı sosis soyma bölümü de kadınlar için sürgün anlamına gelen, hizaya çekilmelerini sağlamak adına görevlendirildikleri bir bölüm. 300 kiloluk arabaların çekildiği/ittirildiği, 30-40 kiloluk kasalardan palet yapılması beklenen bir bölüm. Bir tartışma sonrası ya da rapor kullanımı sonrası verildikleri bu bölümde çalışan kadınların neredeyse tamamının bel fıtığı olduğunu, çapraz bağlarında problem olduğunu anlatıyorlar. Yine çoğu kadının ağır işlerde çalışamaz raporu olmasına rağmen, işsiz kalma kaygısıyla mecburen çalıştıklarını söylüyorlar.
“Dayanamıyorum, ağrım var” diyen kadınlara “Ağrın varsa rapor al gelme” deniliyor, ama raporun hemen ardından daha ağır işlere verildiklerine, bu döngünün sürekli kılındığına dikkat çekiyorlar. Daha uygun bölümlere verilmenin hayal olduğu Lezita’da, kadın bir çalışma arkadaşının yaşadığı ağır mobbingi anlatıyor Burçak:
Çalıştıkları bölümün en büyük sorunlarından birinin merdiven çıkmak olduğunu söyleyen Burçak, şöyle devam ediyor:
Zaten doğru düzgün temizlenmeyen tuvaletlerde tuvalet kâğıdı bile yok. Yemekhanede elimizi yıkayacağımız bir yer bile yok. Her yer kir pas içinde. Ama biz üstün performanslarla köle gibi, her şeye koşarak yetişmek zorundaydık. Ah dememiz bile yasak gibiydi.”
Tüm kadınlarda bel fıtığı var
Paketlemede çalışırken formeniyle anlaşamayan Şeyma, formeninin kendisinden palet yapmasını istediğinde yaşadıkları tartışmayı aktarıyor:
Burçak’ın sendikaya üye olmasının nedenlerinden biri de yıllık izinlerinin gasp edilmesi. Burçak, pandemide hiçbir işçiye yıllık izin haklarının verilmediğini anlatıyor. Babasının yurtdışından gelişi nedeniyle karantinaya girmek zorunda kaldığında yıllık izne çıkarmışlar. İzin lafta kalmış, ofiste çalıştığı bir dönem olduğu için evden çalışmaya devam etmiş. Sonrasında ne izne çıkabilmiş ne de izin parasını alabilmiş. Tüm çalışanlara ‘Sonra telafisini yapacağız’ yalanını söyleyerek yıllık izinlerini kullandırtıp, işçileri aralıksız çalıştırmaya devam etmişler.
İşyeri hekimi kaza geçiren işçiye yama yapıyor
Her yaşananı anlatmak istiyor kadınlar, “Çok ağır çalışıyorduk” diyorlar sürekli. “Nasıl dayanıyor işçiler?” diye sorduğumuzda çalışan sirkülasyonuna değiniyorlar. Eski çalışan sayısının da yüksek olduğu fabrikada, yeni işe başlayan işçilerin fazla durmadığına, çoğunun 2 saat dayanıp çıktığına dikkat çekiyorlar. İŞKUR oryantasyon eğitimi adı altında, yevmiyeci olarak 6 ay çalıştırılan işçilerden kalan olursa, rapor kullanmamış ve hiçbir şeye sesini çıkarmamış olanların kadroya alındığını belirtiyorlar.
Yani mecburiyetlikleri en fazla olanları ‘doğallığında’ seçmiş oluyor Lezita yöneticileri. Sistemin, kendilerine sunduğu tüm olanakları sonuna kadar kullandığı halde, istihdam sağlamayı kölelikle eşdeğer görmüş esasında. Yaşadıkları, tanık oldukları her olayı anlattıktan sonra “Köle gibiydik” diyen kadınlar, bunu destekleyen diğer örnekleri aktarmaya devam ediyorlar:
Genelde iş kazalarında bunu tercih ediyorlar. Büyük kazalar geçirenler tazminatlarını alıp gidiyor, kalan görmedik. Herkesin maddi sıkıntısı olduğu için mecburen kabul edip gidiyorlar işte. Bu arada işyeri hekimlerimizin ikisi de kadın. Ama asla yanımızda durmazlar. Yaralanmalarda pansuman yapıp, ağrı kesici verip işbaşı yaptırtıyorlar. Yama yapıp gönderiyorlar yani.”
Maliyet hesabı kadınları tacize maruz bırakıyor
4-12 vardiyası ara vardiya olduğu için servislerin her durağa girmediğini belirten Burçak, bu vardiyada kadınların korktuklarını, kendisi ve nişanlısının kadınları evlerine kadar bıraktığını söylüyor. Kendilerine “Mazot pahalı” denildiğini, servislerdeki insanların da değiştiğini, bu nedenle güvensiz bir şekilde eve gidip geldiklerini dile getiriyor. Eşleri ya da aynı duraktan bindikleri iş arkadaşlarıyla haberleşerek gidip gelmelerine rağmen, istenmeyen durumlara maruz kalmalarına engel olunamadığını da anlatıyor Burçak:
Kanıt vardı ama tacizcinin savunmasını kabul ettiler
Fabrika içerisinde de sürekli cinsel tacize maruz kaldıklarını anlatıyor kadınlar. Her türlü kaba davranış ve söylemle birlikte cinsel tacizin sözlü ve fiziksel olarak yaygın kılındığını, yapanların kollandığını söylüyorlar.
Burçak “Kadın personele çok kötü davranıyorlar. İşten çıkartılmadan hemen önce, sırf bir şeyi yanlış anladı diye bir kadın arkadaşımızın üzerine yürüdüler, çöp kovalarını tekmelediler. Ürün dökmek için eğildiğimde arkamdan ıslık çalıyorlardı mesela. Kadınlar, işsiz kalırız korkusuyla çoğunlukla sessiz kalıyordu” diyor. Şeyma ise tanık olduklarını şöyle dile döküyor:
Erkeklerin, ekip liderlerinin aralarında konuştukları muhabbetler zaten çok iğrençti. Kiminle ne yaşadıklarını anlatan bir erkek topluluğu işte. Beğenisi fazla olan kadınlar hakkında sürekli konuşuyorlar zaten. Ben birkaç kere uyardım ama dinlemediler. Ben de vazgeçtim bir süre sonra.
Hemen hemen her kadın yaşıyordu bunu. Mesela, ekip liderlerinden evli bir erkek, başka bir kadına internet üzerinden yazıyor. Kadının eşi fabrikaya geldi, kavga etmeye geldiği çok belliydi. Herkes toplanmıştı etrafına. Bir iki tane tokat yedi ekip lideri. Ama savunması şu olmuş: ‘Benim hesabım çalındı, başkası yazmış, ben yazmadım.’ Ama herkes onun nasıl biri olduğunu bildiği için kimse inanmadı. Hiçbir şey olmadı, işine devam etti. Tek yazdığı kadın o da değildi. Kanıt vardı ama adamın söylediği daha dikkate değer oldu. Ekip lideri olduğu için korundu. Hemen her bölümün, her vardiyanın ekip lideri aynı. Fazlasıyla gevşek davranışları var. Göz kırpıyorlar, gülüyorlar, laf atıyorlar. İyi ki çıkarmışlar diyorum bazen. Kadınsın hiçbir hakkın yok, fabrikanın kölesisin yalnızca.”
Aynı işi yapan erkekler prim alırken kadınlara ‘vasıfsızsın’ deniliyor
Son dokuz ayını şarküteride çalışarak geçiren Şeyma, kadınlar için en zor bölümün burası, en zor işin de sosis soymak olduğunu söylüyor. Aslında erkeklerin çalıştığı bir bölüm bu. Kadınların ise çoğunlukla cezalandırılmak için verildiği bölümler. Mesela şarküteri bölümünde her araba 230 kilo. Bu arabaları makinelerin arkasındaki asansöre kadınlar takıyor. O arabaları çekmek, ürünü sıyırmak, askıya takmak oldukça ağır ve kas gücü gerektiren işler. Sürekli eğilip kalkmak gerekiyor bunların yanı sıra…
Yaptıkları işe göre pirim usulü çalıştıklarını da anlatan Şeyma, askıcı priminin 300 TL, makine operatör primlerinin 400 TL olduğunu biliyor. Askıda çalışırken primi kendisinin de alması gerektiğini söylemiş. “Sen askıcı değilsin” denilerek kuru maaşa çalıştırılmış. Parça paket tarafındaki başka bir kadın işçi, fazla mesailerinin düşük yattığını söylediğinde ise ona vasıfsız muamelesi yapılmış. “Mesaiye kaldığımda param düzgün yatmıyor” demiş kadın. “Sen vasıfsız elemansın, mesaiye ne kadar kalsan da sana doğru düzgün bir para yatmayacak” demiş amir. “O zaman ben de mesaiye kalmam” deyince kadına, “Kalmazsan kalma, sen vasıfsız elemansın. Kapı orada, çıkar gidersin” demişler.
“Hâlbuki sosis soyma makinelerinin çoğunda kadınlar çalışıyorlardı” diyor Şeyma; “En son olduğum vardiyada, 4 tane sosis soyma makinesinin birinde erkek çalışıyordu. Diğer üç makinede kadınlar askıları alıp alıp çalışıyorlardı. Günde belki 40 araba sosis soyuyor kadınlar, askıları kaldırıp kaldırıp. Her arabada 12 askı var ve çok ağırlar. Kaplanmış sosisleri soymak fazladan kas gücü istiyor. Niye çalışıyorsunuz bu şekilde dediğimde ‘mecburuz’ diyorlardı.”
Kadınlar ziyaret edince yalnız olmadığımızı hissettik
İçerdeki çalışma ortamı ve yaşadıklarından yola çıkarak, işe başladıkları günden itibaren tavuk yemekten vazgeçtiklerini söyleyen kadınlar, sendikal çalışmada aktif görev almışlar ve hâlâ devam ediyorlar. Üyelik çalışmaları sürerken, Burçak’ın müstakbel kayınbabasının işten atılması üzerine iş bırakma eylemi yapan işçiler, baskıların o eylemden sonra daha fazla arttığına dikkat çekiyorlar. İşçilerin arasındaki birliğin kuvvetli olduğunu görmüşler. Birlikteliği parçalamak, örgütlülüğü kırmak ve güvensizlik yaratmak için bu kodlarla atıldıklarını söylüyorlar.
Buna rağmen hedefine ulaşamayan Lezita patronu, devamsızlık primini bile şart koşarak öderken, direnişçilerin sesinin duyulmaması için her biri 22 bin TL olan hoparlörler alıp slogan seslerinin fabrika içerisine ulaşmasını engellemeye çalışmış. İşçilere, bazen verilen tavuk başına 200 lirayı maaştan kesen patron, bununla da yetinmemiş, fabrika dışındaki tuvaletleri kilitlemiş. “Haklarını istedikleri için değil, iş bıraktıkları için işten atıldılar” propagandasıyla, tazminatsız attığı işçileri suçlu göstermeye çalışmış.
Sendika üyesi olduklarını başından beri hiç gizlemeyen kadınlar, bu günlerin geride kalacağından ve kazanacaklarından eminler. Destek ve dayanışma ziyaretleriyle, her gün direniş alanlarının daha da zenginleştiğini dile getiren kadınlar, son derece coşkulu ve kararlılar. Emeklerinin karşılığını alacaklarından kuşku duymadan, çalışma arkadaşlarına “sonuna kadar devam” çağrısı yapıyorlar:
Kaynak: Kadın İşçi
