Anadolu/Mezepotamya coğrafyasında Sosyalist hareketler ve sosyalist önderler hatırlanmaz. Türk milliyetçisi ırkçı İttihatçı rejimin Anadolu’da yeniden tesisinin mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı’na destek olmak için Anadolu’ya gelirken katledilen Mustafa Suphi’nin bu tavrı başlı başına “sol” hareketin Kemalizm’e teslim olmasıyla sonuçlanacaktır. Karadeniz’de 15’lerin ölümü, Mustafa Suphi’nin Mustafa Kemal’e güvenirliği SSCB’den aldığı talimatlarla yola çıkması tartışma konusudur. Bu güvenirliğin sosyolojik nedenlerinin tartışılmaması, tartışma geleneğinin oluşmaması ve özeleştiri mekanizmasının gelişmemesi, zaafların gelenek olarak günümüze taşınmasının nedeni olmuştur. Ve yanlışlıklar zinciri ile yanlış siyasal hat pekiştirilmiştir. Sol’un Kırmızı tabuları hep SSCB’liği olmuştur. Özellikle Lenin’in Mustafa Kemal ile yaptığı siyasal ittifak sorgulanmamıştır, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmesi Lenin için ne anlam ifade etti?
Dolayısıyla, Parti her ne kadar Marxizm’den söz etse, TKP’nin Dersim katliamını desteklemesi, Mustafa Kemal’in safında yer alması Mustafa Suphi geleneğidir. Dersim katliamına yönelik bildiride açıkça ifade edilmektedir. TKP hakim ulus milliyetçiliğine karşı tavır almada sosyalist bir tutum sergileyememiştir. Ayrıca TKP önderi Mustafa Suphi’nin Sultan Galiev’in etki alanının içinde olması ve Galiev’in proleter ulus kavramını özümsemesi bu algıda önemli bir etkendir. Bu etki alanı içerisinde milli mücadelenin niteliği anlamlandırılamamıştır.
Bu durum devrimci harekete geleneksel bir zaaf olarak sirayet etmiş Kemalistlerin Anadolu’daki iktidar mücadelesi olan milli mücadeleyi anlamlandıramamaya, yanlış anlamaya sebep olmuştur.
Siyaset sosyolojisinin yanlış empoze edilmesi sonucu kitleler ve taraftarlar yollarını şaşırmıştır. Kemalizm ile kalın çizgiler çizemeyen ve bu gün kendilerini ‘’sol’’ olarak niteleyen hareketlerin ideolojik sefaletinin arkasında bu gelenek yatmıyor mu?
Kemalist rejimin yaptıklarını sorgulamayan sol/sosyalist kesimle karşı karşıya gelinmiştir. Kemalist iktidara yedeklenen bir komünist haraket kendini var etmesi düşünülemez. Bu bakımdan devrimcilerin siyaset sosyolojisiyle yüzleşmesi elzemdir. Yüzleşmezse bugün olduğu gibi celladına aşık bir gerçekle karşı karşıyayız. Kapitalizme karşı olunmadan dolaşıma sokulan anti-emperyalizm de ayrı bir manipülasyon aracı da karşımıza çıkartılmıştır. Bu yanlış bilinç uzun bir dönem Türkiye “sol” hareketini esir alarak Kemalizm’e yedeklemiştir.Sosyalizmin enternasyonal karakteri unutularak, milliyetçi bir çizgi izlemiştir.
Mustafa Kemal’in öncülüğünde TKP kuruldu.
Kemalist iktidarın karakteristliğini şöyle tanımlayabiliriz.1)Şiddet araçlarının (tek elde) denetimi . 2) Osmanlı’nın otaritesi.3) Egemenlik. 4) Bürokrasi.5) Vergilendirme. Bu öğeler Kemalist iktidarın en asli dayanakları arasındaydı. T.C bürokrasisi hala belirgin bir referandumdan geçmemiştir. Rüşvetçilik, hırsızlık, yolsuzluk, insan kayırma, imtiyazlı insanların vergilendirmelerden muaf yada az vergi ödemeler, imtiyazlı zümrelerin bağışıklığını göstermektedir.
Kemalist iktidar, siyasi ve askeri zorlamanın gücüyle otoritesini kurdu. TBMM’de anayasacılığa bağlılığını gösterdi. Ama her şeyi Türke göre ve tek adama göre şekillendirdi. Türkçülük kurallarına saygı gösterilmesinde ısrarcı oldu. T.C anayasası ayrımcı ve otoriter bir anayasa’dır. Hukukun üstünlüğü koca bir handikaptır. T.C’nin kanunları ve uygulamaları özel mülkiyetin, kapitalist üretimini sürdürmekti.
T.C sivil faliyetlerinde laik büyümeyi gerçekleştirmedi, ayrımcı ve ırkçı ilkelerle, Sünni İslamı ve Türkçülüğü öne çıkardı.
Mustafa Kemal tarafından sahte Komünist Partisi kuruldu. Bu konuda Şevket Süreyya Aydemir “Cumhuriyet’le birlikte Kemalizm`e sarılanlar bizzat devlet olanaklarından yararlanmak ve nemalanmak isteyenler tarafından pompalandı” ifadeleini kullanıyor.
Kemalizm’i ilerici görmek isteyenler, 27 Mayıs 1960 darbesindeki nispi olanakları kriter olarak mı aldılar? Kemalizmi kurtarıcı görenler emek sermaye çelişkisini nasıl açıklayabilirler.
1968 hareketinin önderleri de Kemalizm’i ilerici gördüler. Siyasal kriterleri genel olarak Lenin’in anti emperyalist söylemlerine dayandırılmıştır. Ama Dr Hikmet Kıvılcımlı ve İbrahim Kaypakkaya, Kemalizmi emekçilerin baş çelişkisi olarak görmüştür.
Mustafa Kemal döneminde (1919 – 1938) Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ekonomik, politik ve sosyal uygulamalar incelendiğinde, “Kemalizm”in bir dünya görüşü olmadığı gibi onun burjuva karakteri yanıyla kapitalist sistemden yana olduğu çok açık bir biçimde görülür.
Mustafa Kemal, İttihat Terakki’nin yalnızca tabanı ile değil, Ermeni Katliamından da sorumlu çetecilerle işbirliği yapan, Kürt ayaklanmalarına karşı, vahşice orantısız güç kullanarak katliamlar yapan, Mustafa Suphi ve yoldaşlarını çeşitli tertiplerle Trabzon’a gitmek için zorunda bırakan 1921 de 28 Ocak gecesi katleden, SSCB ile “iyi ilişkiler”ini koruyan, “ Türk-Müslüman” burjuvazinin yaratılmasına çabalayan, Sünni İslamı devletin resmi dini yapan, Diyanet’i kuran, Bursa Nutku`nun yanı sıra, “Bolşevizm her görüldüğü yerde ezilmelidir” sözünü de söyleyen, vb. Küçük Burjuva Mustafa Kemal hareketinin adını Kemalizm yapan da emperyalistlerdir.
Burjuva Demokratik Devrimlerden başka anlamlar çıkaran, onun sınıf özünü ve diktatörlük karakterini göremeyen Bilimsel Sosyalizm`den nasibini almamış unsurlar, yapılanmalar, Kemalist diktatörlüğün etrafında dönüyorlar. “Kemalizm ” tanımlamalarıyla egemen sınıf özünü gizleyerek burjuvazinin sistem savunuculuğu yapmaktadırlar.
Devlet mekanizmasında en belirgin olan şey, Devletin şiddet araçlarıdır ve onun üzerindeki denetimidir.
21 Ocak 1925’de yayınlanan haftalık Orak-Çekiç dergisi 4 bine yakın okuyucu kitlesine ulaşıyor. Sendika etkinliği artıyor, işçilerle birlikte etkinlikler düzenliyor. Ancak 4 Mart 1925’te Takir-i Sükün Kanunu ile TKP’nin yayın organı kapatılır. İstiklal mahkemeleri kurulur, 60 bine yakın insan yargılanır 1054 idam gerçekleştirilir. Zeki Baştımar’ında makale yazdığı kahkaha dergisi Trabzon’da kapatılır.
Kemalist iktidarın azgın saldırısı karşısında Şefik Hüsnü, Nazım Hikmet, Hasan Ali Nisan ayında yurt dışına çıkmak zorunda kalırlar.
1 Mayıs Broşürü dağıtıldığı için TKP’nin 38 taraftarı tutuklanır. Parti yöneticileri 7-15 yıl arasında hapis cezalarına çarptırılır. Ekim 1926’da çıkan af ile serbest bırakılırlar.
Kemalist iktidar, misak-i milli sınırları içindeki Musul petrol bölgesini 17 Aralık 1925’de Milletler Cemiyeti İngiltere’ye bıraktığı gün, Paris’de Türk ve Sovyet Dış işleri Bakanları bir dostluk ve Tarafsızlık anlaşması imzalarlar. TKP genel sekreteri Şefik Hüsnü 1926, Viyana Konferansına sunduğu raporda Kemalist devrimleri ve Sovyet dostluğunu destleyin ama işçi ve köylüler arasında kendi çalışmalarınızı sürdürün, öğüdünün yanı sıra Ankara’daki Sovyet temsilciliğine TKP’nin artık fazla sıkıştırılmayacağı güvencesini de söyler.
Oysa kısa bir süre önce TKP taraftarlarını ağır hapis cezalarına çarptıran Kemalist iktidar ile Sovyetler Birliği arasında gerginlik yaşanmıştı.
Ağustos 1927’de Şefik Hüsnü sahte bir kimlikle İstanbul’a gelir ve yeni yönetimi göreve getirir. Yani yönetimi onaylamayan Vedat Nedim Tör, Şefik Hüsnü’yü ihbar eder. TKP çok ciddi bir darbe alır.
4 Ocak 1928’de Komintern, “Türkiye’de komünist tertip” başlığı ile TKP’nin eylemlerinin hesabını Kemalist hükümete vermek durumunda olmadığını deklere ediyor.
1923-1932 arasında TKP bir çok illegal yayın çıkarır. Mustafa Kemal’in yeğeni olan R.Fuat Baranel’in bile işkence gördüğünü, hücre hapsine çarptırıldığını belirtmektedir. 1932 ‚de TKP’nin gizli çalışmaları hızlanmış ve dört büyük tutuklamada önemli kayıplar vermiştir. Mart 1933’de Nazım Hikmet tutuklanmış ve Ağustos 1934’e kadar Bursa cezaevinde kalmıştır.
1927’de Adana-Nusaybin arası Fransız şirketine karşı Demiryolu işçileri greve gider ve grev 20 gün sürer. Hakları verilmediği gibi haklarında davalar açılır, örgüt üyeliğinden dolayı. Kemalist iktidar anti emperyalist (!) olduğundan dolayı işçiler hakkında dava açıyor.
1936’da İstanbul’da Mıntıka Komitesi kurulur.İsmail Bilen Moskova’dan bazı parti taraftarlarını gönderir. Gönderilenlerden bazıları tutuklanır. İstanbul genelinde geniş tutuklanmalar olur. Kemalist iktidarın işkence odaları 1937’de İşçi Abbas’ı işkencede öldürür. Emine Erdinç, işkencenin etkisiyle kısa bir süre sonra yaşamını yitirir. Tutuklular mahkeme salonun da ‘ yaşasın komünizm‘ diye slogan atarlar. TKP marşı söyleyerek mahkeme salonundan zorla dışarı çıkartılırlar. Ağır cezalara çarptırılırlar.
İttihatçıların “sol” harekette kolayca yer almaları da anlaşılmazdır (Zor) Divan-i Harp’te yargılanmaktan kurtulmak için gittiği Bakü’de TKP içinde kolayca yer bulabilmiş. TKP’nin Ermeni Sorununa bakışında İttihatçı söylemin dışına çıkamamıştır. Ermeni Soykırımını kavga, dövüş olarak algılaması ve adlandırması sonucu olarak, Teşkilat-ı Mahsusa elemanı Salih Zeki gibiler parti içinde olabiliyor. (1915 Soykırımının baş aktörlerinden biri de Salih Zeki’dir) Hatta Mustafa Suphi ile Mustafa Kemal arasında irtibatı sağlayacak kişidir.
Etnik kökenli sol hareketler tarafından 1 Mayıs’larda proletarya’nın yüzyıllık mücadelesi yazılır ve de sokağa çıkılır. Etnik kökenli emek mücadelesinin nasıl olduğu ya da nasıl bir önderlikle yürütüldüğü konusu hep göz ardı edilir, hatta inkar edilir.
Bakü Doğu Halkları Kurultayında 1915’te Ermeni halkının başına gelenler kimse tarafından dile getirilmemesinin nedenleri bu etkenlerden kaynaklıdır. Çünkü Türkler ve Müslümanlara yönelik bir kurultaydır. Enternasyonalist bir kurultay değildir.
Resmi “sol” tarihte işçi hareketlerinden söz edilir lakin etnik kökeni farklı diye önderlerinden söz edilmez. Türkiye sol hareketinin içindeki Milliyetçi dalga, İttihatçı/kemalist damarından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan Türk Solu diğerlerini görmez ve kendi resmi tarihine koymaz.
İnkar etmek zorundadır. Çünkü Türkiye’de her şey Türke göre olmak zorunda olduğundan; her şey Türk gibi olmalıydı yani Türkiye “solu” da Türk olmalıydı.
Anadolu Mezopatomya cografyasında sosyalist düşüncenin öncüsü olan Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Bulgarlar, Makedonlar unutulacaktı adları bile anılmayacaktı. Bunun bir tek açıklaması var İttihatçı/Kemalist iktidarın egemenliğinden kaynaklıdır.
Anadolu Mezopatomya coğrafyasında Sosyalist hareket Mustafa Suphi’den çok önce başlamasına ve Marxist klasiklerin çevirisi olmasına rağmen göz ardı edildi. Yani hiç bahsedilmedi.
15 Haziran 1915 tarihinde Beyazıt Meydanı’nda idam edilen Paramaz son söz olarak arkadaşları adına: “Siz yalnız bizim vücudumuzu ortadan kaldırabilirsiniz, bizim ideallerimizi asla, bu ideallerimiz yakın gelecekte gerçekleşecek ve bütün dünya bunu görecek, ideallerimiz sosyalizmdir…” sözleriyle, idam sehpasında sosyalizm ideallerini tekrar eder.
TKP hakim ulus milliyetçiliğine karşı tavır almada sosyalist bir tutum sergileyememiştir.
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()