82 HDP’linin gözaltına alındığı bu “operasyon”un ardında, Kerem Altıparmak’ın Twitter’da açıkladığı gibi, AİHM Büyük Daire’nin yıl bitmeden çıkması beklenen Demirtaş kararının uygulanmaması ve bu kararın yol açacağı diğer sonuçları şimdiden etkisiz kılmak gibi bir sebep aramak akla yatkın geliyor. Bununla birlikte “neden şimdi” sorusuna başka yanıtlar da verilebilir. Epeyce bir süredir dilediğini tutuklatıp dilediğini serbest bırakan, hatta rahip Brunson, Deniz Yücel örneklerinde gördüğümüz gibi uluslararası pazarlıklara tabi tutan iktidarın, bu yeni gözaltılardan bir değil, birden çok fayda sağlamayı umduğunu düşünebiliriz. Bu faydalar arasında uluslararası alanda itibar, demokratik ülkeler liginde bir yer, AB ile uyum, hatta yabancı sermayeyi içeride tutmaya yarayacağı söylenen asgari hukuk devleti imajını en azından görünüşte sürdürmek gibi bir beklentinin olmadığı aşikâr. Bunlar çoktan gözden çıkarılmış. ABD Temsilciler Meclisi başkanının Trump’a hitaben söylediği “burası Türkiye değil, Kuzey Kore’de, Rusya’da, Suudi Arabistan’da değilsiniz. Burası bir demokrasi” sözleri durumu çok iyi özetliyor.
İşin aslı, zamanında demokrasiyi hedefe götüren bir araç olarak gördüğünü açıklayan, AB ile ilişkiler gerildiğinde “Kopenhag kriterleri olmazsa biz de Ankara kriterlerini uygularız” diyerek vakti geldiğinde bu araçtan inilebileceğinin ilk işaretini veren bir siyaset anlayışından söz ediyoruz. Nihayetinde evrensel demokratik norm ve değerlerden bütünüyle uzaklaşıp işine geldiği gibi hareket edebileceği için “yerli ve milli” adını verdiği bir ilkesizlik rejimine evrilen bu anlayışın, Türkiye’nin demokratik ülkeler sıralamasından çıkarılıp ilk kez bir otokrasi olarak tanımlanmasını dert edeceğini düşünmek şaşırtıcı olurdu. Bunun yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bu Türkiye modelidir” diye lanse ettiği ve “başka yerde böyle samimi bir demokrasi bulamazsınız” sözleriyle meydan okuduğu bir keyfiyet rejiminin elindeki tüm araçları -yargı dahil- kendi güncel hesapları uğruna kullanmaya devam ettiğine şahit oluyoruz. Bu sebeple, Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakmamak dahil, muhalefet bloğunun AKP-MHP koalisyonu karşısında bir araya gelmesini engellemek ve HDP’yi siyaset yapamaz hale getirmek gibi pek çok makul açıklaması olan “neden şimdi” sorusunu sormanın pek bir anlamı yok.
Esas soru, “Şimdi değilse ne zaman?” olmalı. Bu sorunun muhattabı ise iktidar değil, doğrudan doğruya muhalefet. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gözaltıların ardından HDP’yi telefonla arayarak dayanışma mesajı iletmesi, CHP’li milletvekillerinin, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun sosyal medya üzerinden gösterdikleri tepki; Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun dahi HDP’yi arayarak gözaltılarla ilgili geçmiş olsun dileğinde bulunması; DEVA Partisi Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun operasyonun hukuki olduğunu düşünmenin abesle iştigal olduğu yönündeki açıklaması, her ne kadar İYİ Parti bu yazıyı yazdığım saatlere kadar sessizliğini korumaya devam etmişse de, HDP’yi marjinalleştirerek muhalefeti bölme oyununun bu sefer de tutmayacağını gösteriyor.
Ancak HDP’ye yapılan bu operasyonu CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in iddia ettiği gibi yalnızca bir gündem değiştirme çabası olarak değerlendirerek küçümsemek; amacına ulaşmamış bir muhalefeti bölme girişimi olarak araçsallaştırmak; hatta Başkanı geçtiğimiz haftalarda Türkiye’yi ziyaret eden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşen ve KHK ile akademisyen kıyımlarında öncü rolü oynamış üniversitelerden birinden fahri doktora ünvanı kabul eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni oyalamak için atılan bir adım olarak değerlendirmek, gerçek resmi görmemizi engelliyor. Artık “samimi demokrasi” ya da dilerseniz “Türkiye modeli” olarak anılacağını öğrendiğimiz bu kuralsızlık rejiminde, iktidarın varlığını koruyabilmek için muhalefete, milyonlarca seçmenin oyunu almış bir siyasi partinin üyelerine, milletvekillerine, belediye başkanlarına ve dolayısıyla seçmenlerine dilediğini yapabileceğini “göstermeye” ihtiyaç duyduğu gerçeğini… Sürekli olarak bir performans sergileme ve hep daha fazlasını ortaya koyma ihtiyacı içinde hareket ettiğini… Bu gerçek karşısında muhalefetin telefonla geçmiş olsun dileklerini iletmekten başka bir şeyler yapması gerekiyor. Şimdi değilse ne zaman?
Kaynak: DUVAR
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…![]()