OVP’de eğitim başlığı altında sıralanan hedefleri değerlendiren Doç. Dr. Taner Akpınar, ‘dijitalleşme’, ‘teknolojik gelişme’, ‘nitelikli iş gücü’ gibi süslü ifadelerin gerçeği yansıtmadığını söyledi.

İktidarın açıkladığı orta vadeli program (OVP) geçtiğimiz yıllardan devrederek ve derinleşerek bugüne gelen ekonomik krizin bir sonucu olarak ortaya çıkan acı reçetenin kime içirileceğinin göstergesi. OVP’de şirketlere, patronlara yeni teşvikler, sermaye aktarımları vadedilirken işçi ve emekçilere kamu borcu, daha ağır çalışma koşulları, güvencesizlik ve kalan son kazanılmış hakların da gasbı düşüyor.

OVP’deki önemli başlıklardan biri de kamusal hizmetlerin en önemlilerinden olan ya da olması gereken eğitim. Programda eğitime dair nitelikli ara eleman ihtiyacını karşılayacak modeller, mesleki ve teknik lise mezunlarının istihdama daha erken dönemde katılımı, mesleki ve teknik eğitim müfredatının özel sektörle iş birliği içerisinde güncellenerek sermayedarların ihtiyaçlarına uygun şekilde biçimlendirilmesi, staj ve işbaşı eğitim programları adı altında çocuk emeği sömürüsünün yaygınlaştırılması, savunma, yapay zeka, siber güvenlik, enerji ve uzay teknolojileri gibi alanlarda nitelikli iş gücü yetiştirmeye yönelik kamu-üniversite-özel sektör iş birliği programları gibi hedefler sıralanıyor.

SORUN VASIFSIZ İŞ GÜCÜ MÜ?

Programda eğitim başlığı altında sıralanan hedefleri gazetemize değerlendiren Doç. Dr. Taner Akpınar öncelikle ‘dijitalleşme’, ‘teknolojik gelişme’, ‘nitelikli iş gücü’ gibi süslü ifadelerin gerçeği yansıtmadığını ifade ediyor. Mesleki eğitimle yüksek işsizliğin nedeni olduğu öne sürülen vasıfsız iş gücü sorununun çözüleceği iddiasını değerlendiren Akpınar, öncelikle işsizliğin nedeninin ‘vasıfsız iş gücü’ olmadığını vurguluyor. Akpınar, bu teze karşı eğitim durumuna göre işsizlik oranlarını sıralıyor: “Okur yazar olmayanlar arasında işsizlik yüzde 8.2; lise altı düzeyinde diploması olanlarda işsizlik oranı yüzde 11.1; meslek lisesi mezunlarındaki işsizlik oranı yüzde 12.9; üniversite mezunlarının işsizlik oranı yüzde 12.4.”

Fotoğraf: MA

Verileri yorumlayan Akpınar, bunun 2006 sonrası her ile üniversite açma politikasının doğal bir sonucu olduğunu anlatıyor ve “İronik bir durum. Türkiye’de eğitim düzeyi arttıkça işsizlik düzeyi de artıyor. Bu işsizliğin bir vasıf sorunu olduğu tezini çürütüyor. Yani bu tez doğru değil” diyor. 2021 İŞKUR verilerine de değinen Akpınar, “1 milyon 923 bin 951 açık iş olduğu görülüyor. Bu açık işlerin yüzde 36’sı için herhangi bir vasıf aranmıyor. Yani bedensel bütünlüğü olsun, eli kolu olsun yeter” diyerek bu verilerin de tezi geçersiz kıldığını ifade ediyor.

NE İŞSİZ NE İŞÇİ!

Milyonlarca işsizin mesleki eğitim kurslarına, bilgi beceri, deneyim kurslarına yönlendirildiğini söyleyen Akpınar, bunun nedenlerini şöyle sıralıyor: “Bir, meslek lisesine, çıraklık eğitimine, işbaşı eğitim programlarına giden veya meslek kurslarına gidenler işsizlik verilerinden düşülüyor. İki, mesleki eğitim ya da bilgi, beceri, deneyim kazandırma faaliyetleri ve programlar bir emek kullanım biçimi. Üniversite mezunlarına bile ‘Deneyimin yok, aktif politikalara katıl’ deniliyor. Son yıllarda üniversiteliler içerisinde aktif politikalara katılanların oranı yüzde 30’a dayandı. Gençler gittikleri bu faaliyetlerde fiili işçi olarak çalışıyorlar. Kağıt üzerinde meslek öğrenen kişi olarak gösterildiği için de hiçbir haktan faydalanamıyor.”

‘ÇIRAKLIK’ ADI ALTINDA UCUZ İŞÇİ

1977’de yürürlüğe giren Çıraklık Kanunu ile çocuk emeği sömürüsüne yasal kılıf uydurulduğunu söyleyen Akpınar, “Kağıt üzerinde ‘çıraklık eğitimi’ denildi ve yoksul çocuklar küçük işletmelere iş gücü kaynağı olarak sunuldu. 1986’da Çıraklık Yasası yenilendi ve çocukların sigorta primlerini devlet ödemeye başladı. Artık işveren sadece asgari ücretin yüzde 30’u kadar ödeme yapıyordu” hatırlatmasında bulunuyor.

2016-2017 eğitim yılı için çıraklık ücretlerinin işsizlik fonundan karşılandığını da hatırlatan Akpınar, o günden bu yana bu uygulamanın uzatıldığını ve patronların sırtındaki bütün maliyet kaleminin silindiğini ifade ediyor.

8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitimin çıraklık adı altında çocuk emeğinden faydalanan küçük işletmeleri kızdırdığını söyleyen Doç. Dr. Taner Akpınar, “Çünkü bu karar çırak sayısında çok ciddi bir azalmaya yol açtı. İşverenlerin tarihsel olarak böyle bir talebi hep oldu. Devlet de her zaman bu taleplere uygun olarak düzenleme yaptı. 15 sene öncesine dönüp bakarsanız yıllık çırak sayısı 300-350 bin civarındayken bugün 1 milyonu geçti. Ödenen ücret de artmadı. Cüzi bir ücret de olsa birçok kişi çocuklarını buralara gönderiyor” diyor.

“EMEK YOĞUN İŞLERE TALİP”

OVP’deki hedeflerde teknolojik gelişme ve dijitalleşmeden bahsedildiğini hatırlatan Akpınar ancak bunun Türkiye gerçeği ile uyuşmadığını anlatıyor: “Dünya Bankasının uzmanlarının önerisi de ülke içindeki bürokrasinin, siyasetin, burjuva çevrelerinin benimsediği görüş de; Türkiye’nin küresel ölçekte dünya sahnesine emek yoğun, niteliksiz işlere talip olarak çıkması. Türkiye yeni dönemde nerelerde söz sahibi; dijitalleşmenin amelelik kısmı, yani çağrı merkezleri. Dünyada gemi sökümü işini en fazla yapan beş ülkeden biriyiz, iş sağlığı güvenliği ve çevre sağlığı açısından en tehlikeli iş. 2018’den sonra Türkiye çöp pazarına girdi, çöp hiyerarşisinde en altta olan çöplerin alımına başladı. Daha fazla örnek verebiliriz. Daha çok düşük nitelikli ucuz ücretlere ve kötü çalışma koşullarına razı olup çalışacak bir iş gücüne ihtiyaç var.”

Kaynak: Evrensel

 

 

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…