Rehabilitasyon merkezlerinde çalışan öğretmenler, çalışma hürriyetine dair varan hak gasplarına karşı seslerini duyurmaya çalışıyor. Öğretmenler, Diken’e sorunlarını ve taleplerini anlattı.

Türkiye’de 3 bine yakın özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi ve bu kurumlarda eğitim gören 500 bin civarında özel gereksinimli öğrenci var. Bu alanda çalışan eğitimci sayısı ise yaklaşık 35 bin kadar.

Rehabilitasyon merkezlerinde görme, işitme, zihinsel, bedensel  yetersizliği olan bireylerle dil ve konuşma, özel öğrenme güçlüğü, otizm spektrum bozukluğu, down sendromlu olan çocuklara 12 ay boyunca destek eğitimi veriliyor. Bu kurumların ödeneği devlet tarafından verilip Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak şahıslar tarafından işletiliyor.

Özel gereksinimli çocuklara burada değerlendirmeler sonucu dersler veriliyor. Bu eğitimin tamamı kamu tarafından karşılanıyor.

Haklar açısından ‘öğretmen’ değiller

Ancak bu ‘kamu’ kısmına rağmen bu merkezlerde güvencesizlik ve sömürü yoğun. Çünkü kamu kaynağına rağmen merkezler özel kişiler tarafından idare ediliyor.

Güvencesizliği büyüten asıl nokta da bu. Onlar haklar açısından ‘öğretmen’ değiller.

Manisa’dan bir öğretmen, işverenlerin ortalama maaş belirlediğinden şikayetçi. Buna göre Manisa ve ilçelerinde sınırlı kurum olması sebebiyle talep edilen ‘ücretler’ fazla bulunuyor.

Balıkesir’de öğretmenlere sigorta düşük yatırılıyor ve maaşlar elden alınıyor. Öğretmenlerin iş yükü keyfi isteklerle artırılıyor. Hastalıkta rapor alınması işverenler tarafından hoş karşılanmıyor. Bazı okullarda müdürler sınıflara kadar gezerek öğretmenleri kontrol ediyor.

Okulu bırakıp sanayide işe girenler var

Güneydoğu illerindeyse ‘diploma’ çalıştırılıyor. Bu üniversite mezunlarının diplomasıyla lise mezunlarının çalıştırıldığı anlamına geliyor. Öğretmenler usulsüzlükten şikayetçi. Çoğu kurum için bu bölgede altı gün mesai normal. Üç kuruşa çalışan öğretmenler, istifa etme özgürlüğünden bile yoksun.

‘Mafyatik patronlar’dan da şikayetçi öğretmenler bazı yerlerde şiddete bile uğruyor.

Adana’da bir öğretmen, sektörü bırakıp sanayide çalışmaya başladığını söylüyor.

‘Sesimizi duyun’

Anadolu’nun küçük bir ilçesinde çalışan 12 yıllık bir öğretmen Diken okurlarına şöyle seslenmek istedi: “Bizler küçük ilçelerde diğer yerlere nazaran daha fazla zorluk çekiyoruz. Buralarda hak talebinde bulunurken birkaç kez düşünüyoruz. Patronlarımız öğrenci kapma yarışında birbiriyle yarışsa da konu öğretmen olunca yek vücut oluyorlar. Hak talep eden kara listeye alınıyor ve o il sınırlarında kendisine iş bulma şansını bulamıyor. Yılık izin nedir bilmiyoruz. Resmi tatiller yıllık izinden düşüyor.

Cenazelere düğünlere gidemiyoruz. Gidebilsek bile bu maaşlardan kesiliyor. Mecliste sesimi duyurmak için soru önergesi verenlere gelen cevaplar kopyala yapıştır şeklinde oldu. Sesimizi duyurmaya çalışıyoruz ancak bakanlık bir kez olsun bile ‘bunlar ne istiyor’ demedi. Rehabilitasyon merkezi patronlarına sonuna kadar açık olan kapılar öğretmenlerinin yüzüne her defasında kapandı. Asgari ücret konusunda da tedirginiz. Patronlar ‘Biz seninle şu kadara anlaşmıştık, artanı geri getir’ dese ne yapacağız belli değil. Yetkililerin sesimizi duymasını istiyoruz.”

İmre: Güvencesizlik bizim için çok geniş bir başlık

Öğretmenler, sorunlarına Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Öğretmenleri Derneği (ÖZRÖDER) çatısı altında çözüm bulmaya çalışıyor.

Haklarını arayan bu öğretmenlerin şiddetle karşılaştığı bile oldu. Derneğin başkanı Ceyhun Bozdağ, geçtiğimiz hafta yüzü maskeli kişiler tarafından saldırıya uğradı.

Öğretmelerin ‘yılmadığını ve seslerini duyurmaya çalıştığını’ belirten ÖZRÖDER Genel Başkan Yardımcısı Birsel İmre, sektördeki güvencesizliği şöyle özetledi: ’’Güvencesizlik bizim işyerlerimiz için çok geniş bir başlık. Çalışma saatleri yönetmelikte ‘Sabah 8.00 ile akşam 19.00 saatleri arasında eğitim verilir’ diye geçiyor. Bu da 11 saate tekabül ediyor. Ancak bir öğretmene resmi olarak en fazla sekiz saat ders yazılabiliyor. Öğle arasıyla birlikte bu dokuz saat oluyor.(öğle arası yapmayan kurumlar da var) Geriye iki saat kalıyor. Böylesi bir ortamda kurumda 10 ila 11 saat bulunmak durumunda kalıyorsunuz. Ancak ek mesai ücreti ödenmiyor. Haftalık 40 saat resmi derse giriyoruz.

İş kanununa tabi olduğumuz için sözleşmenizde özel bir madde (yasal olarak mümkün ancak işverenler asla buna izin vermez, ya işe almaz ya da sözleşme yenilenmez) yoksa haftanın altı günü çalışabiliyoruz. (Patronun keyfi doğrultusunda) normal şartlarda beş iş günü çalışan kurumlar resmi veya zorunlu (bayram, pandemi, fırtına, kar, deprem) idari tatillerde altıncı iş gününü telafi eğitimi kapsamında açıyor ve haftalık 40 saat gerekçesiyle kesinlikle ek mesai ödemiyor.”

‘Gelecek planlaması yapamıyoruz’

İmre, sektörde belirli süreli sözleşmeler nedeniyle gelecek planlamasının yapılamadığına dikkat çekti: ’’Diğer yandan sektördeki sözleşmeler belirli süreleri aşmıyor. Belirli süreli sözleşmeler nedeniyle geleceğinizi planlayamıyorsunuz. Aynı işyerinde çalışmaya devam edip etmeyeceğiniz muamma. Sözleşmeler asgari ücret üzerinden yapılır (nadiren de olsa anlaştığı rakam üzerinden gösteren kurumlar da var) ve asgarinin üstü elden verilir.

Bunun içine asgari geçim indirimi dahildir, ayrıca ödenmez. Sektörle ilgili emeklilik veya ikramiye hayali kurulmaz. Beş yılda bir hafta artan yıllık izin bile kullanabilen minimum düzeydedir. On yıl çalıştığım sektörde üç kurum değiştirdim. 20 yıl da çalışsak 14 iş günü dinlenebilme (bu da işveren inisiyatifinde istese bir haftaya el koyabiliyor) olanağı bulabiliyoruz.’’

‘Pandemi döneminde meslektaşlarımız bankalara borçlandı’

Pandemi döneminde rehabilitasyon öğretmenlerinin sorunlarının daha da görünür hale geldiğini söyleyen İmre şunları kaydetti: ’’Pandemi bizler açısından sorunlarımızın görünürlüğünü sağlayan bir süreç oldu. 2020’de 16 Mart-15 Haziran kapanma sürecinde kurumlarımız kapalı kaldı. Bu kurumlarda çalışanların bir kısmı KÇÖ (Kısa çalışma ödeneği) ile geçinmeye çalıştı. Maaşlar asgariden olduğundan, çok düşük ücretler alındı. Bir kısım çalışan 450 gün prim şartından dolayı bundan da yararlanamadı. Aile geçindiren birçok meslektaşımız çevrelerinin desteğiyle , bankalara borçlanarak bu süreci atlatmaya çalıştı. Öğrenciler açısından da zorlu bir dönemdi.’’

‘Milyonlarca öğrenciye eğitim veriyoruz ama meslek kanununda yokuz’

ÖZRÖDER genel başkan yardımcısı, sektördeki ayrımı şöyle anlattı: “Maalesef özel-devlet ayrımı var. 5580 sayılı özel öğretim kurumları kanununa tabi olarak çalışan rehabilitasyon öğretmenlerinin çalışma koşulları 4857 sayılı iş kanununa göre düzenlenmektedir. Sadece cezayla ilgili durumlarda 657 Devlet Memurları Kanunu’na göre karar verilmektedir.

Özel sektörde 1 milyon 310 bin 605 öğrenciye 162 bin 215 öğretmen eğitim veriyor. Özel Eğitim Ve Rehabilitasyon Merkezleri’ndeyse 500 bine yakın özel gereksinimli öğrenciye 35 bin öğretmenle eğitim veriyoruz ama öğretmenlik meslek kanununda yokuz. Rehabilitasyon öğretmenleri eğitim fakültelerinden mezun diplomalı öğretmenlerdir. İşe başlarken öğretmen olarak güvenlik soruşturması yapılıyor. Ancak işe başladığımızda işçi kanununa tabi oluyoruz. Bizler de öğretmeniz ve öğretmen haklarından yararlanmak istiyoruz.”

‘İşveren çalışanın çıkışını onaylamazsa bir yıl boyunca çalışamıyor’

Rehabitasyon merkezlerindeki güvencesizlik, çalışma hürriyetinin kısıtlanmasına kadar varıyor:“Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde her geçen gün çalışanlar için ızdıraba dönen yeni hak kayıpları devam etmekte; yönetmelik değişikliği ile çalışma hürriyetine de kısıtlama getirilmeye çalışılmaktadır. Bir öğretmen taşınma, evlenme, hastalık vb. durumlarda istifa etmek isterse ve işveren çalışanın çıkışını MEBBİS sisteminde onaylamazsa bu kişiye başka bir rehabilitasyon merkezinde bir yıl boyunca çalışmama kısıtlaması getirilmektedir.

Anayasa mahkemesinin 26.10.1988 tarih 19/33 sayılı kararında sosyal hukuk devleti ‘Güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlettir…’ kararına aykırı davranan MEB, kişilerin çalışma hürriyetine engel teşkil eden, insan onurunu zedeleyen ve yaşamını idame edebilmesini imkansız hale getiren bu uygulamayı işverenlerin lobisiyle getirdi.

Tek amacı emek sömürüsü ve ucuz işgücü oluşturmaya yöneliktir. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü ile yaptığımız görüşmelerde bizlere ‘usulsüzlük durumlarında şikayette bulunun’ tavsiyesi sahada bu madde nedeniyle gerçekleşmiyor. Şikayet eden öğretmenlerin işverenler tarafından afişe edildikleri ve dahi fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddete maruz kaldığı gerçeğini üzülerek belirtmek isterim.’’

Meslek kanunundan beklentileri ne?

İmre, dernek olarak keyfi uygulamaların, hak gasplarının önüne geçilmesi için Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan (içeriği hakkında bilgiye kimse sahip değil) beklentilerini şöyle sıraladı:

  • Belirli süreli sözleşmenin belirsiz süreliye dönüştürülmesi,
  • Bir yıl başka kurumda çalışamama kısıtlamasının yönetmelikten çıkarılması
  • 625 sayılı yasanın 33’üncü maddesinin geri getirilmesi (Taban maaş, kamuyla denklik)
  • Hizmet birleştirme ile yıllık izinlerin düzenlenmesi ya da bir ay tatil uygulaması getirilmesi,
  • Prim gün sayısına bakılarak atama yapılmasını

‘En acil sorun bir yıl kısıtlaması’

İmre, öğretmenlerin insancıl koşullarda çalışmasını amaçlayan derneğin acil hedeflerini şöyle anlattı: ’’Derneğimiz  20 Haziran 2020 tarihinde kuruldu. Rehabilitasyon merkezleri eğitimcilerini temsil eden ilk ve tek dernek. Şu an için en öncelikli hedefimiz mesleki itibarımızı korumak ve tabii ki gasp edilen özlük haklarımız için örgütlü bir mücadele yürüterek insani ölçülerde bir yaşam sürdürebilmek.

En acil sorun olarak bir yıl kısıtlamasının yönetmelikten çıkarılmasını konusunu ve taban maaş uygulamasının getirilmesini görüyoruz. Bu iki madde beraberinde nitelikli eğitim ve çocukların sağlıklı koşullar altında hak ettikleri eğitimi almalarının ön koşulunu sağlayacaktır. 

Tüm meslektaşlarıma çağrım birlikte hareket etmenin gücüne inanmaları ve dernek çatısı altında bizlerle buluşmalarıdır. Bizim bizden başka dermanımız yok. Birlikte daha güçlüyüz.’’ 

‘Eğitim şurasına katılmak istedik, işverenler davet edilmişti bizi çağırmadılar’

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen 20’nci Milli Eğitim Şurası tartışmalara neden olmuştu. İmre, şuraya kendilerinin değil patronlarının davet edildiğini belirtti: “20. Milli Eğitim Şurası’nın genel itibariyle arka planda önceden düzenlenmiş bir organizasyon olduğu kanısını şahsi düşüncem olarak belirteyim. Şurada yer almak için başvuru yaptık ancak davet edilmedik. İşverenler davet edilmişlerdi. Bu bile sermayeden yana bir şura olduğunun göstergesi. Buna rağmen rehabilitasyon merkezlerinde çalışanlara  yönelik  iki önemli madde tavsiye karar olarak onaylandı. Bu kararlar şunlar:  113’üncü madde: ‘Öğretmenlik kanunu çıkarılmalıdır. Kanun resmi ve özel  tüm okullarda çalışan öğretmenleri kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.’

117’inci madde: ‘Özel öğretim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin, devlet okullarında görevli öğretmenlerle asgari aynı düzeyde özlük haklarına sahip olmaları yönünde düzenleme yapılmalıdır.’ Bu iki karar, meclise geleceği ifade edilen yeni öğretmenlik meslek kanununda bizler için de yeni düzenlemeler yer alacağı umudunu yeşertmemize vesile oldu. Ancak henüz parlamentondan bir ses yok…”

Kaynak: DİKEN – ANIL CAN TUNCER

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…