Gülcan Dereli

KDP’nin suçu kaçmaktan öte

Şengal Soykırımı öncesi Ürdün’de KDP ve Ankara’nın katıldığı gizli toplantı, tek kurşun sıkmadan kaçışı, Êzidîlerin silahlarını IŞİD saldırısı öncesi alması, KDP’nin kaçmaktan öte rol oynadığına işaret ediyor

21. yüzyılın bu modern çağında dünyanın gözleri önünde hepimiz bir soykırıma şahitlik ettik. Şengal’den Êzidî Soykırımı’ndan bahsediyorum. Êzidîler, kimi kaynaklara göre 73, kimi kaynaklara göre ise tam 74 ferman yaşadı. Soykırım diyorum çünkü katliam ötesi bir vahşet yaşadı Êzidîler. Ve yeni bir soykırımın ayak sesleri geliyor. Üstelik bu soykırımın başrolünde Êzidîlere ‘biz sizi koruruz’ diyen yapı bulunuyor. Şengal’i bırakıp kaçan ve IŞİD’in soykırımına yol veren KDP ile Irak merkezi hükümeti, Ankara ve ABD destekli bir planla özgürlük güçlerinin soykırımı önlediği ve Êzidîlerin kendi kendilerini yönetmelerini sağladığı Şengal’e saldırı hazırlığında. 3 gün sürecek dosyamızın bu bölümünde Kürdistan Demokrat Partisi’nin (PDK-KDP) Şengal Soykırımı’ndaki rolüne yer vereceğiz. Görüştüğümüz kaynaklar ve veriler KDP’nin bu soykırımda kaçmanın ötesinde bir rolü olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda dosyamızda devam eden soykırım sonuçları ve IŞİD’in elinden kurtulanların hikayesi de yer alacak.

Vahşete tanıklık

IŞİD’in 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’e yönelik gerçekleştirdiği soykırım saldırısında onbinlerce Êzidî katledildi, kadınlar ve çocuklar kaçırıldı, köle pazarlarında satıldı. Kayıp binlerce Êzidî var. Hâlâ sayıları net değil, yaklaşık 3 bin deniliyor ancak kimi kaynaklar bu rakamın çok çok üstünde olduğunu belirtiyor. Her kurtarılan Êzidî’nin hikayesi ile bir kez daha yaşanan vahşete tanıklık ediyoruz.

Kilit Ürdün toplantısı

Peki soykırım nasıl geliyorum dedi ve neden seyirci kalındı? Şengal Soykırımı’nın Ürdün’de yapılan toplantıyla organik bir bağı olduğu belirtiliyor. 4 Temmuz 2014’te Özgür Gündem gazetesi haberinde, bir diplomatın açıklamalarına dayandırılan bilgilerde IŞİD’in Musul’u alması da dahil Ortadoğu’daki tüm dengeleri değiştiren ilerleyişinin, Türkiye, KDP ve Baas rejiminin de katıldığı Amman’da planlandığını belirtiyordu. Haberde ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün de toplantıya katıldığı gündeme atılmıştı. Yine haberde gizli toplantının 1 Haziran’da yapıldığı, varılan anlaşma sonucu 9 Haziran’da da IŞİD’in Musul’u işgal ettiği kaydediliyordu. Ancak IŞİD’in işgal harekatlarının Irak ve Suriye’yi kapsayan hızlı ilerleyişinin bu güçlerin kontrol altında bir ilerleyiş çerçevesini aştığı da değerlendirmeler arasında.

2007’deki saldırı

Bir de 2007’deki saldırı var. Şengal’in en büyük köyü olan Siba Şeyh xıdır ve Tıl Özeyr’e yönelik saldırılarda 400’den fazla Êzidî katledilir. Bu katliamda da yerel kaynaklar KDP’nin rolünün olduğu iddiasında bulunuyor.

Barzani’nin Fransa ziyareti

Bir diğer ilginç bilgi ise KDP’nin 30 yıllık Rojava Temsilcisi Mahmut Gergeri’nin, Ürdün toplantısından hemen önce Şam’a gidişi. Gergeri, Suriye istihbaratının Rojava’nın askeri ve siyasi sorumlusu olan Muhammad Mansur’a yani bilinen adı ile Ebu Casım’ın çok yakın dostudur. 2014’te soykırım saldırısından önce Gergeri, Şam’a gider ve bir mektupla döner. Gergeri mektubu Mesut Barzani’ye verir, Barzani ise o mektup ile Fransa’ya gider ve o dönemin Cumhurbaşkanı’na sunar. Ve soykırım öncesi süreçte böyle bir diplomatik girişim de olur. Hala o mektup ve temasların içeriği kapalı kutudur.

12 bin KDP’li geri çekildi

Êzidîlerin yeni bir soykırım ile yüz yüze bırakılması ve fermanı, Êzidî Diaspora Meclisi Eşbaşkanı Fikter İğrek ile konuştuk. İğrek’in verdiği bilgiler de KDP’nin kaçmaktan öte bir rol oynadığını gösteriyor. İğrek, “DAİŞ Şengal’e saldırmadan önce Haziran 2014’te Irak merkezi hükümete bağlı güçleri Şengal’den çekildi. Şengal’de 3 Ağustos 2014’te de DAİŞ’in saldırıyı gerçekleştirdiği tarihte de o gece 12 binden fazla KDP’nin peşmerge güçleri vardı. Peşmergeler herhangi bir direniş göstermeden Êzidîleri soykırım ile yüz yüze bıraktı” diyor.

Emir yukarıdan diye çekilen KDP peşmergelerinin kaçışını kamuoyuna duyuran gazeteci Berfîn Hêzîl olmuştu.

6 bin Şengalli ordundan çekilir

Irak ordusunda 6 bine yakın Şengalli de vardır. Ve 6 bin Şengallinin hepsi ordudan çekilir ve silahlarını teslim etmek zorunda kalır. Askerden çekilenlerin büyük bir kısmı oradaki halk birlikte toplanır ve çekilen peşmergelere ‘bari silahları bize bırakın’ der ancak peşmerge silahları Êzidîlere bırakmaz.

2 bin 551 Êzidî fedai

IŞİD saldırmadan önce Êzidîler bu saldırının ayak seslerini duymuştur ve endişelidir. Neden? Çünkü yüzlerce Êzidî haziran ayında Musul’un yakınlarında IŞİD tarafından katledilmiştir. Bir heyet oluşturan Êzidîler, KDP’nin Şengal Komutanı Serbest Bapiri ile bir görüşme yapar. Ancak direnmek isteyen Êzidîlerin yeterince silahı yoktur. Êzidîler, Şengal Peşmerge Komutanı Serbest Bapiri’ye “Her an DAİŞ Şengal’e saldırabilir. Biz de bu toprağın halkı olarak kendi aramızda tartıştık. 2 bin 551 Êzidî erkeği fedai olarak kendi istekleri ile DAİŞ’e karşı savaşmaya hazırdır. Bizim sizden istediğimiz silahtır. Kendimizi savunmak için istiyoruz” der.

Êzidîler silahsızlandırıldı

Bapiri’nin cevabı ise, “Biz buradayız, biz sizi savunacağız. Biz gereken direnişi DAİŞ’e karşı göstereceğiz” olur. Ve Êzidîler bu söze güvenir, oradan ayrılır. IŞİD, 3 Ağustos’ta Şengal’e saldırdığında KDP’nin bazı peşmergeleri hatta bazı güvenlik güçleri sorumluları Êzidîlere şunu söyler: “Yerinizden ayrılmayın takviye gücü Duhok’tan, Hewler’den geliyor.” Ve KDP, Êzidîlerin elinde olan az sayıdaki silahları da alır. Silahları almakla kalmayan KDP, Êzidîlerin Şengal’den çıkmasını da engeller.
KDP’nin bu tarihi kaçışına ise tüm dünya gazeteci Bêrfîn Hêzîl ile tanıklık eder. Hêzîl, KDP peşmergelerine “Niye kaçıyorsunuz niye Zaxo’yu, niye Şengal’i savunmuyorsunuz?” der ve birkaç peşmergenin yanıtı ise “Yukarıdan talimat geldi” olur.

Bapiri ödüllendirildi

Talimat ile geri çekildiklerini itiraf eden peşmergelerin kimden talimat aldığı bir dönem Neçirvan Barzani ve Mesut Barzani’ye sorulur. Ancak Neçivan Barzani, Mesut Barzani’yi, Mesut Barzani ise Neçirvan Barzani’nin talimatı olduğunu söyler. Ancak o dönemde bölge başkanı olarak bütün askeri ve asayiş güçleri Mesut Barzani’ye bağlıdır. Fakat onun alt kadroları taraflarından da talimat verenler olmuş olabileceği ileri sürülür. Bir birini suçlayan Barzaniler, peşmergeye ‘çekilin’ talimatının kimin verdiğini ortaya çıkarmaz.

Mesut Barzani ise soykırım sonrası yaptığı açıklamada KDP peşmergelerinin çekilmesiyle ilgili yargılama yapılacağını ve sorumlularına hesap sorulacağını açıkça söyler. Ancak hiçbir KDP peşmergesi yargılanmadığı gibi ödüllendirilir. Onlardan biri ise Serbest Bapiri’dir. Şengal’deki Peşmerge Komutanı Serbest Bapiri yargılanmadığı gibi başka bir yerde görevine devam eder. Bapiri’nin en son Duhok’ta görevde olduğu kaydediliyor. KDP’nin kaçışı konusunda şimdiye kadar hiç kimse yargılanmaz.

Sessiz ferman!

Ve IŞİD’in saldırısıyla KDP, Êzidîleri yalnız bırakır ve hepimizin kamuoyuna yansıyan videolarla tanıklı ettiği gibi kaçar. Emir yukarıdan diye çekilmek zorunda kalan peşmergelerin kaçışını kamuoyuna gösteren gazeteci Berfîn Hêzîl, fermanın 6. yıl dönümünde gazetemiz Yeni Yaşam için hazırladığı 2 günlük dosyasında çarpıcı bir bilgi de paylaşır. Hêzîl, dosyada Êzidî bir annenin şu sözlerine yer verir: “Şengal’de bir anne dedi ki ‘Kızım asıl ferman bu değil. Peşmerge elimizden bir bardak su içmediğinde sessiz ferman yaşanıyordu. Bu ferman sesli geldi. Sessiz ferman bir bardak su verdiğimizde su içmezlerdi. Diyorlardı ‘haramdır.’ Onlar benim için nasıl kan dökebilirdiler, direnir ve beni savunabilirdi.’ Ferman önce sessiz gelmişti.” Êzidî’nin annenin, ‘elimizden bir bardak su bile içmezlerdi’ söylemi, Türkiye’de gericilerin ‘Alevilerin yemeği yenmez’ söyleminden bir farkı yoktur. Yani Êzidî annenin anlatımları KDP’nin Êzidî inancına karşı yaklaşımını da gözler önüne serer.

KDP ve AKP-MHP…

Bağdat merkezi hükümetin ve KDP’nin 9 Ekim’de imzaladığı mutabakatı değerlendiren Eşbaşkan Fikret İğrek, “Bu mutabakatın imzalanması Êzidî toplumuna, hem haksızlıktır, hem de vicdansızlıktır. Kürdistan Özgürlük Savaşçıları’nın müdahalesiyle büyük bir soykırımın önü kesildi. Şimdi bu konsept soykırımı hatırlatıyor. DAİŞ’in bitiremediği konsept projeyi şimdi bu mutabakat ile gerçekleştirmek istiyorlar. Şengal’in demografisinin değişmesi, Êzidî toplumun oradan göç etmesi ve yeni bir soykırımın kapısı açılmak isteniyor. Tabi bu konseptin arkasında bunu yürüten ve buna karar veren Irak ve KDP değildir. Daha büyük bir aktör vardır. Türkiye Cumhuriyeti’dir. Yani AKP-MHP iktidarıdır” ifadelerine yer veriyor.

KDP hendek kazıyor

Hazirandan bu yana Bağdat, Hewler ve Ankara arasında yaşanan görüşme trafiği olduğuna dikkat çeken İğrek, “Hakan Fidan’ın Hewler’e gitmesi, Kazımi’nin Wasingtona gitmesi, daha sonra Neçirvan Barzani’nin Ankara’ya gitmesi bu konsept projenin zemin hazırlığıydı. Kendi çıkarları için hem Rojava’ya yönelik Zaxo’dan ta Şengal’e kadar bütün sınırı tutup, oradaki halkların devriminin sıkıştırılmak istemesidir. 3 Ağustos’tan önce KDP yine Rojava ve Başur sınırında hendekler kazmıştır. Hemen sonra DAİŞ saldırdı. Şimdi de o hendekler yine kazılıyor. Ve bunun da aynı plan ve proje olduğunu görüyoruz. Yani kısacası 3 Ağustos’ta DAİŞ’in bitiremediği projeyi şu anda bu mutabakat, bu anlaşma ile bitirmek istiyorlar” diyor.

Misaki Milli’nin parçası

Lozan anlaşmasının yakınlaşmasına dikkat çeken İğrek, “Daha önce de Türkiye Cumhurbaşkanı çoğu defa açıklama yapmıştı. Misaki Milli sınırlarını alacağını Lozan anlaşmasında haksızlık yapıldığını söylemiştir. Oradan Güney Kürdistan’dan Rojava, Şengal, Mahmur, Kerkük, bütün bu proje o misaki milli projesinin içindedir. Kürdistan kazanımlarını tasfiye etmek, misaki milli konseptine oradaki Kürdistan coğrafyasının üzerinde gerçekleştirmek için bu anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşma 73. Fermandan daha da tehlikeli olan bir konsepttir” diye belirtiyor.

KDP taşeron gibi…

Şengal’e saldırı için PKK’nin bahane edildiğini kaydeden İğrek, “Hayır, PKK Şengal’de değildir. Şengal’de olan güç Şengal direniş güçleridir. YBŞ, YJŞ o toprakların çocuklarıdır. PKK Êzidî topluma karşı üzerine düşen görevi tamamladı. 1 Nisan 2018’de dünyanın gözü önünde PKK oradan çekildi. Amerika Dışişleri Bakanlığı bunu da teyit etti. Bir açıklama yapıldı, raporlarda geçti. Bunların hepsi bahane olarak gösteriliyor. Çünkü o konsept o proje DAİŞ’in projesi hala da TC’nin programındadır. KDP’yi de taşeronu olarak kendi çıkarları için kullanıyor” diyor.

Şengal’in iradesini tanı

Fermandan sonra Şengal’de Êzidî toplumu kendi iradesini ortaya koymak, kendini örgütlemek ve savunma güçlerini örgütlemek için yeni bir hamle başlattır. Êzidî toplumun artık kimseye güveni kalmamıştır. Yaşamı onca soykırıma rağmen yeniden inşa eden Êzidîler, Şengal Özerk Demokratik Meclisi, Kadın, Gençlik, Eğitim, Diyaspora Meclisi oluşturur. Belediye halka hizmet verir. Büyük bir yıkım yaşayan kenti yeniden yaşama döndürür ve halk her şeyi kendi çabalarıyla kendi imkanlarıyla oluşturur. Onlarca Êzidî çocuğun DAİŞ’e karşı savaşırken bedeller verdiğine dikkat çeken Diaspora Meclisi Eşbaşkanı Fikter İğrek, “Onun için bu halk diyor ki bu mutabakatı bizim dışımızda imzalamanızı asla kabul etmeyeceğiz. Önce bu konuyu bizimle tartışacaksınız. Bizim irademizi göreceksiniz. Bizim kararlarımıza saygı göstereceksiniz. Şu anda böyle bir tavır vardır” diyor.

Bedel ödeyen bizdik

Irak Merkezi hükümeti ve KDP’nin tüm güçlerini Şengal’den çekmesini değerlendiren İğrek, “Bizim 12 süvari dediğimiz küçük bir kahraman Kürt grubu Êzidîleri kurtardı. Haşdi Şabi 2017’de Şengal’e geldiğinde KDP yine Şengal’i soykırım ile yüz yüze bıraktığı gibi 16-17 Ekim 2017’de de yine Şengal’den herhangi bir gerekçe göstermeden geri çekildi. Onun için Êzidî toplumu diyor 6 yıldır neredeydiniz? 6 yıldır aç kaldık, her şeyi gördük. Kendi imkanlarımızla kendimizi bu seviyeye getirdik. Siz yoktunuz. Mücadele eden, DAİŞ’e karşı savaşan biz idik. Bedelleri ödeyen bizdik” diye belirtiyor.

Vicdan insanın tanrısıdır

IŞİD’in esir alıp 22 saat kafeste tuttuğu Êzidî Sewdet Mısri Ahmed yaşadıklarını gazetemize anlattı: 11 kişiyiz evde. 3 kuzen, 8 aile ferdi. Annem, babam, ablam orada öldürüldü. 4 kardeşimle kaçırıldık, ayrı bir yere götürüldük. 6 yıl oldu kimseden haber alamadım

3 Ağustos 2014’te IŞİD’in göstere göstere yaptığı ve dünyanın izlemekle yetindiği Şengal Êzidî Soykırımı’nın yaraları dahi sarılmamışken, üstelik hâlâ binlercesi kayıp iken yeni bir soykırım planı yapılıyor. Dünya tarihinde dili ve inancından dolayı Êzidî Kürtler kadar soykırımdan geçirilmiş az toplum vardır. 73-74 fermanı yaşamış kaç toplum ayakta kalmayı başarabilmiştir? Êzidîler maruz kaldıkları 73-74 fermana rağmen her seferinde küllerinden yeniden doğuyor. Dosyamızın 2. bölümünde IŞİD’den kurtarılan ve yaşama tutunarak mücadele eden Êzidî Kadın Aktivisti Sewdet Mısri Ahmed var. IŞİD tarafından vahşete maruz kalan binlerce Êzidî kadından biri olan Sewdet yaşadıklarını gazetemize anlattı.

Kimileri bu hikâyeleri okumaya, duymaya çekinirken Êzidî kadın ve çocuklar bu vahşeti yaşadı. En ağır işkencelere maruz kaldı, köle pazarlarında satıldı, defalarca tecavüze uğradı, demir kafesler içinde meydanlarda yakıldı. Çocuklar, anne ve babasız bırakıldı, katledildi, soysuzlaştırılmak istendi, kendi dilleri unutturuldu, zorla Müslümanlaştırılmak istendi. Ancak IŞİD’in hayallerini özgürlük savaşçıları bitirdi. Esir alınan binlerce çocuk ve kadın özgürlük savaşçıları tarafından kurtarıldı, kurtuldu. IŞİD’den kurtulmayı başaran Sewdet Mısri Ahmed, bu vahşeti yaşayanlardan sadece biri.

  • Nasıl esir düştün, neler yaşadın? Kaç yıl esir kaldın? Bize yaşadıklarını anlatabilir misin?

7 Ağustos 2014’te esir düştüm. 22 saatlik, demir küçük bir kafes içinde dizüstü bir şekilde oturarak yolculuk ettim. Gözümü açtığımda Musul’daydım. 2 yıl birinin kölesi oldum, birinin kölesi iken birkaç kişiye de satıldım. Uzun, zayıf, çok iyi bir Arapçası ve İngilizcesi olan birinin kendisini tanıtmasıyla kendime geldim. Bir yıkımın yaşandığını adını daha sonra öğreneceğim Family Wedding Hall diye bir düğün salonunun zemininde yüzlerce kadın ve çocukla beraber yerlerdeydik. Birisi aramızda geziyor, gezerken vücutlarımıza basıp, bizleri ezip bağırıyordu. ‘Ben Adel Jazrawi, satışınızdan ve ganimet olarak verilmenizden sorumlu kişiyim. Bana itaat, verildiğiniz kişiye kölelik yapacaksınız, anladınız mı?’ Bu ses benim için artık zihinsel olarak sonsuz bir tutsaklığın başlangıcı olmuştu. Zihnimde Jazrawi’nin bağırıp bende yaratmak istediği rıza, alışma ve pes etme duygularının hepsine karşı vermem gereken savaşın haritasını çiziyordum.

19 Êzidî kadın demir kafeste yakıldı

Bir ses duydum, uzun bir yankıyla hepimize yaşananların özetini gösterecek bir sesti bu: Umi, umi, umi… (Anne, anne, anne) 12 yaşında yeşil gözlü, yüzünde güneşi kıskandıracak güzellikte benekleri olan bir çocuğun sesiydi. Herkes sustu. Bir anlık da olsa dizlerimdeki kesikler, yüzümdeki morluklar ve başımdan koparılan avuç dolusu saçların ağrısını unutmuştum. Artık sadece kalbimdeki sızı ile baş başa kalmıştım. Jazrawi, suskunluğu bozan o hamlesini yaptı. Küçük çocuğa yaklaştı, anne deyişinin yüzlerce kat daha ağır bir sesin çıkmasına neden olan o tokatla hepimizin kulaklarını sağır eder hale getirdi. Küçük kızın saçlarından tutup dışarı sürükledi ve bir daha asla ne gördüm ne de haber alabildim. Bu yaşanan olay bende bütün umudu yok ettiyse de kısa sürede bunu öfkeye dönüştürüp neler olacağını beklemek istedim.

Satılmıştım… Aylık 50 dolara Ebu Hanef diye birine. Düğün salonundan bize kara çarşaf verilmesini beklerken biri ile karşılaştım. Asım Jazaeri. Beni görür görmez ‘Bana bunu ayırın’ dediğini duydum. Çok bozuk bir Arapça ile. Daha sonradan öğrenecektim ki örgütteki gençlerden sorumlu bir Fransız komutan. Bu yüzden kendisine Ebu Asım Jazaeri deniliyordu. Jazrawi karşı çıkmadan direkt benim artık Jazaeri’ye ait olduğumu söyleyince bunun üst düzey biri olduğunu anlamıştım. Ve artık kafamda kurguladığım kaçma, teslim olmama, rıza göstermeme ve alışmama durumlarının hepsi uçup gitmişti. Her şey benim için artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak bir biçimde değişecekti. Günler geçiyor ve biz Musul’dan Rakka’ya taşınmıştık Ebu Asım Jazaeri’nin diğer dört karısıyla beraber.

Asım eve çok uğrayamazdı. Bu nedenle diyebilirim ki, bir günde sistematik bir biçimde 18 kişinin tecavüzüne uğradım. İnanabiliyor musun Asım’dan beni koruması için yardım istiyordum. Ben sadece sana aitim diyorum başka kimse bana sahip olmasın diye yalvarıyordum. Ama maalesef bu bir çözüm değildi. Bunu söylediğim için düzenli bir biçimde dayak da yiyordum. Hamile kaldım. Doğurmak istemiyordum. Asla doğurmayacaktım. Düşük yapmak için kilolarca yükün altına giriyordum, çamaşır suyu içiyordum, ilkel yöntemler deniyordum. Doğurmadım, doğuramazdım! Dayak, işkence, tecavüzle günlerimiz geçiyordu. Ölmeyi hep düşündüm. Ama her zaman ailemi bulma umuduyla bir kere daha katlandım tecavüzlerine, seks köleliklerine, idrarlarını içmelerime… Bir defa yüksek sesle tekrar eder misin söylediklerimi. ‘İdrarlarını içmeye katlandım’ Kaç yıl tutsak kaldın demiştin ya, 3 yıl değil hayır, tutsaklık burada gizli işte. Bu cümlede. Sence kaç yıl esir kaldım?

  • Ailenden kaç kişiyi kaybettin? Kurtulduktan sonra yakınlarına ulaşabildin mi? 

Şengal’in girişinde bir yerde oturuyorduk ailemle. O dönem 3 tane de kuzenim bir süredir bizde kalıyor. 11 kişiyiz evde. 3 kuzen, 8 aile ferdi. Annem, babam, ablam orada öldürüldü. İki kız kardeşim, iki küçük erkek kardeşim ve ben kaçırıldık. Kuzenlerim ve erkek kardeşlerim başka yerlere, ben ayrı bir yere, kız kardeşlerim ayrı bir yere götürüldü. Kimseden haber alamadım. 6 yıl oldu. Hiç kimseden haber alamadım. Bu candan kandan bağlı olduğum insanların kaybıydı. Bir de bize ihanet edip bizi bu yaşananlara mahkûm eden peşmergelerin, bölgesel yönetimin bende ölümleri var, sonsuza kadar…

  • Nasıl kurtulmayı başardın, yardım eden oldu mu?

2017’de örgüt iyice güç kaybediyordu. Bir hava saldırısı gerçekleşmişti ve Asım ile beraber onlarca üst düzey yönetici öldürülmüştü. Uzun zamanlar duyduğum bir şey vardı. Örgüt içerisinden birileri, 5-6 bin dolara seni oradan kaçırıp Türkiye’ye kadar getirebiliyorlarmış. Bu benim biten umutlarımın bir nevi yeniden yeşermesine neden oldu. Para çalmaya başladım Asım ve diğerlerinden. Bunu biriktirdim. Asım’ın ölüm haberi teyit edilince artık biraz daha rahattım. Bir fidyeci bulup hazırlıklara başladım. Türkiye’ye geldikten sonra hiç zaman kaybetmeden arkadaşlarımı arayıp bulmaya çalıştım. Birkaç kişiye sosyal medya üzerinden ulaştım. Bir şekilde bir para toplandı ve 43 gün süren bir yolculuk sonrası artık Norveç’teydim.

  • Şimdi neler yapıyorsun, nasıl yaşıyorsun?

Adına yaşam denilir mi bilmiyorum ama bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyorum. Psikolojik destek alıyorum iki yıldır. Burada arkadaşların bir araya gelip kurdukları küçük bir dayanışma derneğimiz var onların faaliyetlerini sürdürmeye çalışıyorum. Oturum almaya çalışıyorum. Aileme hâlâ bile ulaşmaya çalışıyorum. Uluslararası Adalet ve Hesap Verebilirlik Komisyonu’na (CIJA) veri topluyor, IŞİD’lilerin insanlık ve savaş suçlarından dolayı yargılanmaları için daha fazla tanık ve delillere ulaşmaya çalışıyorum. O ismini bilmediğim küçük çocuğa atılan tokat sesini unutmaya, bir günde 18 kişinin tecavüzüne uğramanın neler yaşattığını bilinçli bir öfkeye dönüştürmenin gayretlerini veriyorum. Şimdi nasıl yaşıyorsun sorusu aslında bizim için şöyle anlaşılıyor: ‘Hâlâ nasıl yaşayabiliyorsun?’ Yaşadığımız yok, öyle görünüyor.

NOT: Sewdet Mısri Ahmed’e hikâyesini anlatması için güç veren Rebwar Ahmed Safi ve çeviride yardımcı olan Gülnaz Parıldak ile gazetemizin editörlerinden Mehmet Elma’ya katkılarından dolayı teşekkür ederim.

19 Êzidî kadın demir kafeste yakıldı

IŞİD, Haziran 2016 tarihinde Musul’da şehrin meydanında 19 Êzidî genç kadını seks kölesi olmayı reddetmesinin ardından vahşice diri diri yakar. Kadınları nasıl vahşice demir parmaklıklı kafesler içerisinde yakıldığı yine Êzidî Nadiya Beşar isimli bir kadın tarafından sahnelenir. Êzidî kadınların vahşice katledildiklerini tüm dünyaya ulaştırmak ve vahşi cinayeti gözler önüne sermek için büyük çaba harcayan Nadiya Beşar’a kardeşi ve iki arkadaşı yardımcı olur.

Çocuklar…

Peki, Êzidî çocuklar nasıl bir vahşet yaşadı. Kaçmayı başarabilen çocukların birçoğu susuzluktan öldü. Binlercesi esir düştü. Esir düşen 11 Êzidî çocuk 24 Şubat 2019’da Dêra Zor’un Hecin beldesine bağlı Baxoz köyünde IŞİD’ten kurtarılmıştı. Kurtarılan çocukların yaşları 7 ile 15 arasında değişiyordu. Bu çocuklar IŞİD tarafından dini ve askeri eğitimden geçirilmişti.

Ne tarih unutur ne de bizler

  • KDP’nin sizi savunmadan çekilmesi hakkında ne düşünüyorsun?

Bir hikâye var. Dernekten bir arkadaşımız anlatmıştı. Anımsayabildiğim kadar anlatacağım. Kürdistan özerkliğini ilan edince, Mele Mustafa Barzani halkı bir meydana toplar ve yüksekçe bir yere çıkar şöyle bir konuşma yapar: “Kardeşlerim, şu ana kadar neler olduysa oldu, artık özerk bir bölgeyiz. Devletimiz, yönetimimiz, dilimiz ve topraklarımız var. Bu saatten sonra hepimiz bu topraklarda özgürce yaşayacağız. Kin, düşmanlık ve ajanlık bitmiştir.”

Herkes alkışlar, aralarından biri çıkar Serok Mıstefa der, beni tanıdınız mı? Mele Mustafa Barzani biraz baktıktan sonra tanır. Kabul etmiyorum der, öne çıkan vatandaş. “Biz saldırılar karşısında eşlerimiz çocuklarımızla dağlara sığınırken yerlerimizi düşmana söyleyenler aramızdaki işbirlikçilerdi. Bugün eğer onlarla aynı topraklarda yaşayacaksak, bir savaşçı olarak benim itirazım var. Bize ihanet eden herkesin burnu ya da kulağı kesilecek ki bizden sonraki nesil de ihanetçileri tanıyacak ve bir daha güvenmemeleri gerektiğini bilecek.”

O gün işte bizi orada bırakıp gidenler, vaktinde burnu kesilmediği için tanımadığımız insanlardı. Asla affetmeyeceğiz. Vicdan insanın tanrısıdır. Onları öldürecek olan şey ise yine kendi tanrılarıdır, vicdanlarıdır. Bizi kurtaracak olan şey ise tutsakken duyduğumuz ve bize umut olan bir elin parmağını geçmeyecek sayıda bütün imkânlar ile Şengal’i savunan Halk Savunma Birlikleri’dir. Her ikisini de ne tarih unutur ne de bizler.

Güney’de esir Êzidîler var

Eğer tarihe bakılırsa fermana ve fermandan sonraki KDP tavrının kendilerine yabancı olmadığını söyleyen ve güvenlik gerekçesiyle ismini vermek istemeyen kaynağım, “Güney Kürdistan’daki kamplarda yaşayan Êzidîlerin 6 yıldır hangi yaşam şartları altında yaşadıklarını tahmin edebiliriz. Yani açık bir cezaevi gibi” diyor. Güney Kürdistan’da birçok Êzidî kadının esir tutulduğu ve bazı IŞİD üyelerinin tutulduğu bilgisini bizimle paylaşan kaynağım, “Bazı kadınların KDP’nin elinde olduğunu hatta Hewlêr’de, Duhok’ta soykırım gerçekleştiren DAİŞ çetelerini de oraya yerleştirdiğini ve KDP tarafından şu anda koruma altına alındığı bilgilerini aldık. Net somuttur. Kamplardan bazı telefonlarla aldık. KDP’nin onları baskı altında tuttuğunu, Şengal’e dönmek istedikleri fakat KDP’nin engellediğini söylediler” diye vurguluyor.

Kardeşler…

Bir diğer örnek ise IŞİD’den kurtulan Hadiya Khudeda Hussein ve ailesi. Hadiya, anne ve babasıyla birlikte 5 kardeşi, eşi ve çocuğu IŞİD tarafından kaçırılır. Yıllarca IŞİD’in elinde esir kalan Hadiya, kurtulmayı başarır. Yıllar sonra kaçırılan küçük kardeşleri Amira ve Amir’in izini Til Afer’den Kırşehir’e kadar sürdü. Yaklaşık 3 yıl süren mücadelesi sonunda Hadiya, kardeşlerine kavuşur ama Kürtçe konuşan Amira ve Amir, şimdi sadece Türkçe biliyor, Hadiya ise Türkçe bilmiyordu! Bu da soykırımın örneklerinden biriydi.

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…