SGB’nin ilkeleri; yakıcı Kürt sorununa ve Kürtlere uzak dur ki elin yanmasın; sermayeye topyekûn karşı durma ki hışmını üzerine çekmeyesin; rejime karşı çıkıyormuş gibi yaparken, cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip çık ki sistem güçlerinin “sol” yanıyla kol kola yürüyesin… Bu mudur sosyalist ilkelere sahip olmak?

Manşet Resimleri

Neredeyse çeyrek asırdır inşa sürecinde olan İslami faşizmi devlet biçimi olarak kurumsallaştırma süreci ivmelenmişken; sömürülen sınıflar, ezilen toplumsal cinsiyetler, dışlanan inanç grupları, ötekileştirilen, kimliği inkar edilen halklar neredeyse nefes alamaz durumda. Gerek bu istibdat koşulları gerekse olma ihtimali kadar olmama ihtimali de olan 2023 seçimleri siyasal yapılarda rutinin üzerinde bir hareketlenmeyi yol açmakta. Siyasi güçler yeni diziliş, saflaşmalar ve ittifaklarla sürece müdahil olma çabasındalar. Sürece müdahil olma çabalarının bir ifadesi de Sosyalist Güç Birliği’nin kuruluşunu ilan etmesi oldu.

Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi’nin bir araya geldiği Sosyalist Güç Birliği, kuruluşunu Ankara’daki TMMOB Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi’nde 20 Ağustos’ta gerçekleştirdiği toplantıyla ilan etti. Sosyalist Güç Birliği işçi sınıfı ve ezilenler katında heyecan yaratan bir birlik mi, yoksa yakıcı Kürt sorunu ve Kürtlerden uzakta, sermayeyi ürkütmeyecek ve hışmını üzerine çekmeyecek düzeyde sosyalizme göz kırpan, ve anti-ego muhalifliği sendromuyla malul Kürtlerden uzak durma oluşumu mu? Bu soruların cevabını verebilmek için öncelikle kimi meselelere dair Marksizm perspektifinden özet saptamalarda bulunmak zorunluluk arz ediyor. Zira turnusolumuz Marksizm.

Sosyalist hareketin Kemalizm ile imtihanı

Bu topraklarda;

İttihat ve Terakki’den devralınan şoven ve ırkçı değerleri, çoğu İttihatçı kadrolar eliyle uygulayan,

Şark Islahat Planı ile Kürtleri dağıtıp parçalara ayıran, her türlü hakkını yasaklayan,

Türk ve Sünnilik dışında tüm etnik ve dinsel kimlikleri dışlayan,

Osmanlı’nın tüm borçlarını devralan “Devrim” olan,

Kadın mücadelesini engelleyen, Nezihe Muhiddin öncülüğündeki Kadınlar Halk Fıkrası’nın 15 Haziran 1923’de kuruluş başvurusunu reddeden,

Cumhuriyetin değerleri sosyalistlik adına sahip çıkıla gelindi.

Sol-sosyalist hareketin farklı ekollerinin çoğu, Kemalizm ile ideolojik göbek bağını koparamadı. Her sınıfın cumhuriyeti de değerleri de kendine diyemedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Tekçi-Türk, Sünni ve Erkek değerleri üzerinde sermaye cumhuriyeti olarak kurulduğunu görmek istemedi. Emperyalizme karşı bağımsızlık “edebiyatıyla” savunduğu değerlerin bunlar olduğunu gizlemeye çalışa geldi. Elbette isteyenin bu değerleri savunmasında beis yok. Ancak sosyalizm adına bu değerleri savunanlara diyeceğimiz, “Cumhuriyet değerleri sizin olsun yeter ki sosyalizmin değerlerine gölge etmeyin” olacaktır!

Beyaz Türk” sosyalistlerinin bitmeyen anti-ego muhalifliği sendromu

Kibir, egosantrik kişilik ve egosantrizm bu topraklarda dik durmanın, başarının güçlü kişiliğin ifadesi olarak empoze edildi/edilmekte. Bu empozeden yiğitlik, kahramanlık, bacı kültürü gibi değerleri feodalizmden devralıp cilalayarak kendi değerleri olarak sahiplenen sosyalistlerde payına düşeni almış görünüyor.

Bu kibir ve egoyla 1970’li yıllarda yükselen işçi emekçi hareketine paralel görünüşte “başarıyı” yakaladığını sanan sosyalist hareketin egosu daha bir şişmişken, 12 Eylül Askeri diktatörlüğü her şeyi silip süpürdü. O günden bu güne sosyalist hareket ne zahiri ne de gerçek bir başarıya ulaşamadı. İçine kapandı. Eleştirilere karşı kişilik savunmasına yöneldi. Kendi başarısızlığının yıkımının üstesinden başarılı olanların başarısını kötülemekle gelmeye çalıştı/çalışıyor. Büyük ölçüde anti-ego muhalifliği sendromuna tutuldu. Bu ruh halinin en başat ifadesi Kürtlerden ve Kürt mücadelesinden uzak durmak, Kürt mücadelesinin başarılarını küçümsemek, hatta kötülemek olarak görülmektedir.

Bu arada toptancı saptama kolaycılığına kaçmadan, kendi başarısızlığının üstesinden, başkalarının başarılarını küçümsemekle gelemeyeceğini gören, Marksist öğretinin öğrencisi sosyalist kesimlerin anti-ego muhalifliğine pabuç bırakmadıklarını da teslim etmek gerekir.

Sosyalist olmak ve çoklu ittifak perspektifi

İttifak farklı devlet, parti, hareket, inisiyatif, girişim ve benzeri biçimlerde örgütlü sınıf temelli yada doğrudan bir sınıf kimliği ile tanımlanamayacak toplumsal hareketlerin aritmetik toplamlarının üzerinde bir güç oluşturma hedefiyle belirli bir amaca yönelik olarak yana yana gelerek örgütsel varlıklarını ve bağımsız faaliyetlerini koruyarak güçlerini birleştirmeleridir. Konumuz itibariyle siyasal partilerin/örgütlerin yaptıkları ittifakların unsurlarını özetleyerek olması gereken çoklu ittifak perspektifine ilişkin not düşmekle yetineceğiz.

Örgütsel ittifaklar:

a-Belirli bir amaç ortaklığı etrafında oluşurlar.

b-Yan yana gelen örgütlü güçlerin ortaklaştığı amaçlarına/hedeflerine, sınıfsal bileşimlerine ve mevcut tarihsel-siyasal bağlama göre stratejik veya taktik düzeyde olabilir.

c-Sadece farklı örgütler arasında değil farklı örgütsel düzeylerde de gerçekleşirler.

d-Farklı örgütsel güçlerin birleşmelerini değil yan yana gelmelerini ifade ederler.

e-İttifaklar sadece farklı sınıfsal güçler arasında değil doğrudan sınıfsal kimlikle tanımlanamayacak güçlerle/güçler arasında da oluşturulabilir.

f- Bir örgüt düzlemi ve kapsamı farklı birden fazla ittifak içinde olabilir.

Konumuz gereği bu unsurlardan çoklu ittifak perspektifi üzerinde duracağız.

Sorunun niteliği, kapsayıcılığı ittifakında niteliğini ve kapsayıcılığını belirler. Farklı sorunlar için farklı ittifakları yaşama geçirmek sosyalistler için kaçınılmazdır.

Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız ve devletsiz özgür üreticiler toplumu için mücadele kesintisiz ancak çeşitli merhaleleri içeren farklı düzey ve boyutlu sorunları çöze çöze ulaşılacak nihai hedeftir.

Böylesi çetrefilli mücadele farklı strateji ve taktikleri gerektirir ki, bu strateji ve taktiklerin gereği farklı örgütlenmelere, mücadele biçimlerine ve de farklı ittifaklara çıkar.

İşçi sınıfı sosyalistlerinin görevi, toplumun tüm sorun alanlarına ve toplumsal çelişkilerine çözüm üretmektir. Her çelişki niteliği ve tarafları itibariyle farklılıklar içerir ve bu farklılıklar tek bir ittifakla tüm çelişkilerin çözülemeyeceğini gösterir. Sadece sosyalistler arasındaki ittifakla sosyalist devrim başarıya ulaştırılamayacağı gibi, bu günün güncel ve farklı özgün sorunları da bu sorunların tarafı sınıfları ya da doğrudan bir sınıf kimliğiyle tanımlanamayacak toplumsal dinamikleri içermeyen örgütlenme ve mücadelelerle çözülemez.

Özetle, çoklu düzlem ve boyutta farklı sınıfsal ya da toplumsal tarafları olan farklı sorunlar/çelişkiler tek tip bir örgütlenmeyle çözülemeyeceği için çoklu ittifaklar kaçınılmazdır. Bu bağlamda A, B, C örgütleri Sosyalist Devrim İttifakı yaparken, A, B, C, D, E örgütleri Demokratik Cumhuriyet İttifakı ve A, B, C, D, E, F, G örgütleri Anti-Faşist İttifak yapabilir. Örneğin faşizm koşullarında bu üç ittifak eş zamanlı olarak pratikleştirilmelidir. Bu üç farklı ittifak birbirinin seçeneği ya da rakibi değildirler. Birbirini besleyen farklı görevleri olan örgütlenmelerdir. Her üç ittifakta yer alan sosyalistlerin önemli görevlerinden biri de, ittifakın kendi hedeflerini gerçekleştirirken sosyalizm mücadelesinin ve devriminin önünü açan bir perspektifle hareket etmesi için çalışmaktır. Bu şekilde çoklu ittifaklar üzerinden mücadele kesişen kümeler gibi ortak alan/sorunları içerdiği gibi farklı alan/sorunları da içerirler. Bunu kavrayamayan sosyalistler sınıf indirgemeci bir anlayışla her şeyi sosyalist örgütlenme ve sosyalist devrimle çözmeye yönelirler ki, bu geleceksiz bir yönelimdir.

Sosyalistliğin turnusolü: Mülksizleştirenlerin mülksüzleştirilmesi 

Sosyalist olmanın ve sosyalizm hedefinin olmazsa olmazları vardır. mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi temelinde sermayenin elindeki tüm üretim araçlarının kamulaştırılması. Sermaye düzenine topyekûn son vermek. Sınıfsal yıkıcılığı ve kuruculuğu bir arada gerçekleştirmek. Burjuva devletin restorasyonu yada rejim değişikliği değil. Burjuva devletin tarihin çöplüğüne atılması ve işçi demokrasisinin inşası. Gerçekten işçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlenmesi olan, burjuva demokrasisinden milyon kez daha demokratik olan işçi demokrasisi. Bunlardan sadece bir kaçı.

Sosyalist Güç Birliği mi dediniz?

Konumuzla sınırlı düzeyde değindiğimiz saptamalar ışığında şimdilik SGB’yi esas olarak iki konuda test etmekle yetinelim. Birincisi ilan edilenin gerçek bir Sosyalist Güç Birliği olup olmadığı. İkincisi salt Kürtlerden ve/veya Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan uzak durmak için kurulup kurulmadığı.

Kuruluş açıklamasında tek bir kapitalizm ve sosyalizm sözcüğü geçmiyor. Ama açıklamanın kapitalizme karşı sosyalist dünyayı inşa etmenin temel saptamalarını içerdiğini inanmamız isteniyor.

Şöyle ki;

İnsanın insanı sömürdüğü, eşitsizlik ve adaletsizliğin her gün daha da derinleştiği bu toplumsal ve siyasi düzeni reddediyoruz.” denilerek Sermaye sınıfı egemenliği ve burjuva sınıfının sömürüsü yerine insanın insanı sömürmesi konarak sermaye sınıfına nezaketle yaklaşılıyor.

Siyasi iktidarın tek bir kişide toplandığı bu ucube rejim ortadan kaldırılmalıdır.” saptamasıyla ister tek adam rejimi olsun, ister burjuva demokrasisi olsun her türlü biçimiyle kapitalist devletin tarihin çöplüğüne gönderilmesi olan sosyalist görev es geçiliyor. Demokrasi mücadelesi hedefi ve görevi olarak rejim değişikliğini vurgulamakla yetiniliyor.

Deklarasyon, “Özelleştirmelere son verilmeli, peşkeş çekilmiş bütün kamu varlıkları ve sektörler kamulaştırılmalıdır.” talebini dillendirmekle yetiniyor. Neden özelleştirmeler sonucu sermayeye peşkeş çekilen varlıklarla sınırlı bir kamulaştırma talep ediliyor? Neden, mülksüzleştirenler mülksüzleştirilecektir denemiyor? Sermaye sınıfının artı-değer sömürüsüyle biriktirdiği sermaye ve sermaye düzenine topyekûn karşı durulmuyor? Sermaye sınıfının özel mülkiyeti, sermaye sınıfının sömürüsüne sömürü kattığı bankalar, fabrikalar, tarlalar ve de siyasi iktidar her şey emeğin olacak denemiyor? Ayrıca sosyalizm hedefi için yola çıkan Sosyalist Güç Birliği yapılmalıdır, edilmelidir söylemiyle kimden neyi talep ediyor? İşçi sınıfının siyasal öncüleri sosyalizmi sermayeden talepler üzerine mi inşa edecektir? Yine sosyalist hedef ve programatik hatla yakından uzaktan ilgisi olmayan “ekonomi planlama ilkesine göre yeniden tasarlanmalıdır” kapitalist ekonomistlerin kavramı üzerinden mi SGB yol alacak?

Faşizme karşı demokratik cumhuriyet şiarı ve hedefleri için birlik ilan edilmiş olsa bir ölçüde kabul edilebilir. (Bir ölçü de diyorum, çünkü bunun için sosyalistlerin ayrı bir ittifak kurmalarının gereği ve bu yönelimle emek, demokrasi ve özgürlük güçlerini bölmeye hakları yoktur. İslami faşizmin kurumsallaşmasına ya da SGB’nin değimiyle tek adam rejimine karşı ortak hareket etmeye ihtiyaç vardır.) Ancak SGB, sermayeyi sınırlamaktan başka anlam yüklenemeyecek ‘eksikli’ demokratik cumhuriyet hedefli güç birliğini, sosyalizmin inşasının güç birliği diye yutturmaya çalışıyor. Bu yutturmaca karşısında işçi ve emekçilerin” bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diye sormak hakkı vardır. Kaldı ki kuruluş deklarasyonundaki 5 maddelik programatik çerçeve, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın programatik hattının çok daha gerisindedir.

Rejimin restorasyonuna karşı olunduğunun inandırıcılığı için, salt “Millet İttifakı’nın sağ ve sermaye yanlısı karakteri ile politikalarının da ülkemizin ve halkımızın gerçek sorunlarına çözüm olamayacağı açıktır.” Saptaması yetmez. Sosyalist hedefleri açık ve net ortaya koymak gerekir. Tek adam rejimini de sermaye düzenini de son verme iradesini ve bu iradenin gereği ekonomik, sosyal ve siyasal yıkıcılığın ve kuruculuğun unsurlarını ortaya koymak gerekir. Ama hiçbirinden eser yok.

Sayın Okuyan SGB açıklamasıyla ilgili “Biz Sosyalist Güç Birliği’ni oldukça anlaşılır sade yazılı bir çerçeve ile ilan ettik. Burada ilkeler var, bir doğrultu var. Tutarlı bir belge var” saptamasında bulunuyor. Bu “anlaşılır” belgede ilkeler var mı bilemiyorum. Var ise de bunların sosyalist örgütlenme ve mücadelenin ilkeleri olmadığı çok açık. Tutarlılığı ise kendinden menkul.

Sonuç olarak, kuruluş deklarasyonunun sermaye sistemini alaşağı edip sosyalizmi inşa amacını, yolunu, yöntemini ve örgütlenmesini ifade etmediği görülüyor. Adı SGB olan ittifak, radikal demokratik dönüşüm hedeflerini eksikleriyle (Kürt sorununu demokratik çözümü vb. yok) sıralamakla yetinen bir oluşumdan ibarettir.

İkincisi, salt Kürtlere uzak durmak için ayrı bir ittifak kurulduğu açıktır.

Beş maddelik açıklamanın ilk maddesinde “Ülkenin ve halkın geleceği hakkında tüm kararların, yerli ve yabancı sermaye ile gericiliğin ve emperyalizmin çıkarlarını temsil eden, siyasi iktidarın tek bir kişide toplandığı bu ucube rejim ortadan kaldırılmalıdır. Emekçi halkın siyasete güçlü bir biçimde katılımını sağlayacak, seçim sistemi de dâhil olmak üzere, bütünlüklü bir mekanizma kurulmalıdır.” Saptaması yapılıyor. Bu saptamanın içeriğine katılıyorum. Ancak seçimleri işaret eden ve mevcut rejimi daha demokratik bir rejim ile değiştirmeyi hedefleyen bu demokrasi mücadelesi muhtevalı hedef için neden ayrı bir ittifak kurulur. Tek adam rejimini alaşağı etmek için en geniş demokrasi ittifakı gerekliyken, neden aynı hedefler için ayrışma temelli farklı ittifak açıklanır da, ihtiyaç olan emek, barış, demokrasi ve özgürlük güçlerinin en geniş ittifakı için çaba gösterilmez?

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan Sosyalist Güç Birliği’ne ilişkin olarak “Biz bu güç birliğini seçim dahil her platformda gerçek bir alternatifi ortaya koymak için kurduk. Önceliğimiz mevcut alternatiflere teslim olmamak” diyor. Kendini sermaye ittifakları Cumhur ve Millet ittifakının alternatif ve rakibi görmeyi anlarım. Ama Emek ve Özgürlük İttifak’ını rakip görmeyi anlamak daha doğrusu olumlamak mümkün değil. Hani siz Sosyalist Güç Birliği’ydiniz? Sosyalizm için yola çıkmıştınız. Ama gerçek bir demokratik cumhuriyet hedefi olan son tahlilde demokrasi temelli ittifakı rakip görüyor ve bu ittifaka teslim olmayacağınızı söylüyorsunuz. Sosyalistler olarak yapılması gereken Emek ve Özgürlük İttifakı’nı rakip olarak görmek değil, tüm ittifak bileşenleriyle birlikte tek adam rejimini alaşağı edip demokratik cumhuriyeti inşa ederken, Emek ve Demokrasi İttifakı’nı sosyalist devrim ittifakına doğru ilerletmek olmalıdır. Ama SGB kendini yukarılarda ve erişilmez zirvede konumlandırdığı için barış demokrasi, özgürlük ve devrim güçlerine üsten bakmayı tercih ediyor. Dahası onlarla birlikte hareket etmeyi, onlara teslim olmak olarak görüyor. Bu nasıl bir komplekstir? Bu nasıl bir kendini ispat etme çabasıdır? Bu nasıl bir rakiplik ve ötekileştirme refleksidir, nasıl bir üstencilik ve kibirlilikdir?

Nedense SGB’nin bu tavrına şaşıramıyorum. Zira İttifak’ın var oluşunun temel sebeplerinden biri de, HDP’den, Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan uzak durma kaygısıdır. Bu anlayışı tüm açıklamalarının her satırında görüyoruz. Sanki adını anmazlarsa Kürt sorununun yok olacağını düşünüyorlar. Emperyalizmin içsel bir olgu olduğunu es geçerek dış emperyalist güçler edebiyatıyla ve ulusalcılıkla malul bir emperyalizm mücadelesinden söz ederlerken, Kürt ve Kürt sorununun adını bile anmıyorlar.

Görünen o ki SGB’nin ilkeleri; yakıcı Kürt sorununa ve Kürtlere uzak dur ki elin yanmasın; sermayeye topyekûn karşı durma ki hışmını üzerine çekmeyesin; rejime karşı çıkıyormuş gibi yaparken, cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip çık ki sistem güçlerinin “sol” yanıyla kol kola yürüyesin… Bu mudur sosyalist ilkelere sahip olmak?

Temennim odur ki SGB, Emek ve Demokrasi İttifakı içinde yer almanın kendini var eden bağımsız faaliyetini engellemeyeceğini görür; kendini ispat sendromundan ve kompleksinden sıyrılıp, dostlar sofrasında yerini alarak, ezilen cinse, dışlanan inançlara, ötekileştirilen kimliklere, ezilen halklara ve sömürülen işçi sınıfına yararlı olacak adımı atar.

Kaynak: Siyasihaber

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…