İşte tam da o an şarteller koptu ve her şeyi göze alarak, “Sen beni takip mi ediyorsun, sizin yüzünüzden bu saate dışarıda kalamayacak mıyız?” diye adama tepki gösterdim ve adam “Hayır bir şey soracaktım” demesiyle savunma refleksiyle, “Kes sesini ve sakın ola beni takip etme” diye uyardım, ama adam durur mu! “Bana bağırma, bana bağırma” diye hegemonik erkekliğiyle saldırıya geçti. Yürüyüşümü hızlandırıp etrafımda güvenebileceğim birilerini aramanın derdine düşerken karşıma taksi durağı çıktı ve taksiye atlayıp yürüyerek 5 dakika bile sürmeyecek mesafedeki evime götürmesini istedim taksiciden. Bunu söylerken aynı zamanda taksiciye de güvenmiyorum aslında. Taksici de akıl verir gibi “Aklınızda bulunsun, böyle bir şey tekrarlanırsa aşağıda karakol var şikayet edebilirsiniz” diye.

Karakol! Kadınlara, “Bu saatte dışarıda ne işin var?” diye soran karakoldaki polislere mi şikayet?

Kadınlar sokakta tek başına tedirgin bir şekilde eve yetişmenin telaşıyla yürürken erkekler, taciz etme gücünü nereden alıyor?

Yukarıda yazdığım kısa hikayenin benzerine kadınların çoğu maruz kalmıştır. Her kadın kendisine “bela” edilen cinsiyetinden dolayı her an bir erkek tarafından taciz edilme ya da takip edilme endişesini mutlaka yaşamıştır. Hele ki Türkiye’de yaşıyorsa… Cinsiyetçiliğin körüklendiği, makbul olmayan kadının düşmanlaştırıldığı, bedeniyle ilgili iktidar yetkililerinin söz ve yetki sahibi olduğu bir ülkede bunları yaşamak bir kadın için rutin hale gelmiş durumda.

Ataerkinin sonucu olan toplumsal cinsiyet rolünün dayattığı normlardan kaynaklı statü, meslek, inanç fark etmeksizin dünyada tüm kadınlar tacize uğruyor. Ancak Türkiye gibi ülkelerde bu rolleri pekiştiren politikalar, algılar, söylemler varsa “sözlü taciz” şiddet kategorisine bile girmez. Ne de olsa “suçlu” olan o saatte evinde olmayan kadındır ki; erkeğin, tacizi de mubahtır.

Son birkaç ayda yaşananlara göz atacak olursak;

–  Diyanet yetkililerinin, “Salona bir giriyorum, hanım kardeşlerimiz bana kızmasınlar, sanki giyecek elbise yok, perişan” demesi,

–  Beyaz TV adlı kanalda müsvedde bir programda dili zehir saçan bir adamın şarkıcı Hadise için sarf ettiği cinsiyetçi yargılar,

–  Şarkıcı Gülşen’in giydiği kıyafetten dolayı lince uğraması,

–  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sürtük” sözü,

–  İktidar medyasının katledilen kadınların “en seksi ve en güzel” fotolarını servis etmesi,

–  HDP Milletvekili Semra Güzel’in nişanlım dediği kişiyle fotoğrafları servis edilirken cinsiyetçi bir dil kullanılması…

Her geçen gün dil o kadar çok toksik hale geliyor ki; bu durum erkek şiddeti, taciz, tecavüz, katliam olarak kadınlara dönüyor. Tüm bunlar sosyal medya, televizyon, gazete gibi basın-yayın organları aracılığıyla yayılarak; demokratik-seküler bir toplum inşası karşısında kadını hedef alan muhafazakar-eril toplum düzeni hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Bahse konu olan dil ya da ataerki zihniyet inşası tabi ki iktidara başka bir yönetimin gelmesiyle hemen değişmeyecektir. Fakat atıl kalmak yerine harekete geçip “nasıl?” sorusuna cevap aramak, okyanusta bir damla da olsa değişim için büyük etkileri olacaktır.

Birbirinden bağımsız fikir ayrılıkları olan kadın örgütleri ve aktivistlerinin ortaklaştığı konu varsa o da şüphesiz erkek-devlet şiddeti ve bu şiddetin biçimlerine karşı mücadeledir. Peki bu mücadele yöntemleri nasıl olmalı?

Erkek-devlet şiddetine karşı eylemler yapmak, iktidarın politikalarını eleştirmek, kadın mücadelesi açısından önemli olmakla birlikte bu eylemlerin dönüştürücü gücünün olması bir yana, yaşamlarımızın her anını önceki anımızın bir tık ilerisine taşıma duyarlılığına sahip bir örgütlülüktür esas olan. Bir kadının sokakta kendisini taciz eden erkeğe karşı tepki göstermesi, elbette kadın mücadelesinin bir kazanımıdır. Öyleyse bu kazanımı daha fazla büyütmek ve geliştirmek için alternatifler oluşturmak gerekiyor. Örneğin; erkek-devlet şiddetinin türlerinden haberdar olmayan kadınlarda farkındalığı geliştirici çalışmalar yapmak, politikalar üretmek alternatif bir yaşamın gerekliklerindendir. Bulunduğumuz her yerde, girdiğimiz her ortamda erkek-devlet şiddetinin çok yönlü boyutlarını tartışmak ve insanların kafalarında soru işaretleri bırakmak da bir örgütleme biçimidir.

Toksik dilin yaygınlaşıp sokakta taciz olarak yansımasını bulması kadınların tarafını da netleştirmesine neden oluyor. Böylece kadın düşmanlığından medet umanlar, yarının alternatif inşasına kendi elleriyle çimento hazırladıklarının farkında değil.

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…